Tedavinin tarihi insan neslinin yaratılışıyla birlikte köklerle (şifalı bitkiler) başladı; dualarla, iksirlerle, büyülerle, yogalarla, perhizlerle, basit ve mürekkep bitkisel karışımlarla devam etti. Bu süreçler, doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde ve tüm medeniyetlerde bölgesel farklılıklarla devam etti. 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Batı tıbbında sıra dışı bir değişim yaşandı ve kimyasal ilaçların ezici hâkimiyetine kadar uzanan süreç başlamış oldu. 20. yüzyılın sonlarına gelindiğinde modern Batı tıbbı zaferini ilan edecekti ki geleneksel tıbbın sesi yeniden yükselmeye başladı ve “alternatif tıp” ya da “tamamlayıcı tıp” (CAM – complamental alternative medicine) gibi tanımlamalarla yeniden dünya tıp sahnesinde boy gösterir oldu. Bir diğer ifadeyle insanlık yeniden “kök”lerine dönmeye başladı. Bu arayışın ve çabanın en önemli nedeni, modern tıbbın hak etmediği bir zaferi ilan etme çabasına karşın, insanları mutlu etmede ve beklenen başarıları elde etmede düşmüş olduğu âcizliktir.
Alternatif tıp disiplinleri
Fitoterapi, aromaterapi, homeopati, ayurveda, hipnoz, akupunktur, feng-shui, yoga, masaj, yaşam koçluğu, pilates, feldenkrais, termoterapi, ozonterapi, mezoterapi, kuru iğne terapisi vs.
Eczacılar, alternatif tıp disiplinlerinin neresinde?
Özellikle ABD’de olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde alternatif tıp disiplinlerinde eczacılar etkin ve yaygın olarak rol almaktadır. ABD’de belirginleşmeye başlayan yeni eczane modellerinde alternatif tıp uygulanmaları yer almaya başlamış, bu alana yönelen eczaneler yeni disiplinlerin uygulanacağı biçimde tasarlanma ve insan kaynağı istihdam etme çabasına girmişlerdir. Tüm dünyada halkın en yaygın ve kolay ulaştığı alternatif terapi araçları şüphesiz fitoterapi ve aromaterapi ürünleridir. İnsanların bu ürünleri en yoğun talep ettikleri noktalar şüphesiz eczanelerdir. Kıta Avrupasında bitkisel tedavi destekleri kullanımının hız kazanması 30 – 40 yıl önce başlamış ve bu gelişmenin öncülüğünü Almanya yapagelmiştir. Bugün Avrupa genelinde fitoterapötik ürünler gerek halk, gerek eczacı ve gerekse doktorlar tarafından herhangi bir defans görmemektedir. Bilakis eczacılık ve tıp fakültelerinde bağımsız bir disiplin olarak kabul görmüş, doktor reçetelerinde yer edinmiş ve artan hacimde ilaç sanayinin yatırım alanına girmiştir.
Türk eczacılığı ve alternatif tıp
Türkiye’de eczanelerin % 90’ı ilaç odaklı hizmet vermektedir. Eczacılık; fitoterapötik ve aromaterapötik ürünlere gelene kadar çözülmesi gereken pek çok sorunla yüz yüzedir. İlaç bağımlılığıyla ayakta durmaya çalışan eczacılık bu anlamda her geçen gün kan kaybetmeye devam ederken, oluşan ciro açığını kompanse edecek ilaç dışı ürün gruplarını konumlandırmakta zorlanmaktadır. Türkiye’ye özgü yapısal, yasal, eğitimsel ve denetimsel sorunlar da için çabasıdır. Ehliyetsiz kişi ve işletmelerce besin takviyesi ürünlerin yoğun ve yaygın olarak satılıyor olması, sorunlara dramatik boyutlar kazandırmaktadır. Bugün alternatif tıp, Türk eczacıları tarafından sadece oral ve haricen kullanılan basit ya da kombine olarak üretilen “besin takviyeleri” ile “aromaterapötik ürünler” olarak karşılık görmektedir. Bu ürünlerin eczaneler için cirosal karşılığı ise henüz eser miktardadır. Türk hekimlerinin fitoterapötik ve aromaterapötik ürünlere karşı önyargılı yaklaşımı ise, eğitim döneminden gelen yabancılık nedeniyle bu alanı hekim ilgisinden ve desteğinden mahrum bırakmaktadır. Denebilir ki sorunun başladığı ve biteceği yer de burasıdır.
Eczacılar ne yapmalı?
Eczacılarsa köklü bir zihniyet değişimine muhtaçtırlar. Kendilerini “hasta odaklı eczacılık” anlayışının bir üyesi olarak konumlandırmalılar. Ticari anlamda reçeteli ilaca bağımlılıktan kurtulmak için, ilaç dışı ürünlerin payını hızla artırmalıdırlar. Çok daha önemlisi eczanelerini point of sale (satış noktası)’den point of care (bakım noktası)’e dönüştürmeliler. Tüm dünyada eczacılığın yaşadığı değişim ve dönüşümle beraber Türkiye’deki eczacılık da artık ‘’kök’’lerine dönmelidir.
Yazının PDF versiyonuna ulaşmak için Tıklayınız.
Mart-Nisan-Mayıs 2011-2012 tarihli Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi, 22. sayı, s: 38-39’dan alıntılanmıştır.