Akademik hırsızlık Google’da arandığında karşımıza çıkan açıklamaların neredeyse tamamı “plagiarism” sözcüğünün karşılığı olan “intihal”, yani, fikir ve/ya eser hırsızlığı şeklinde. Öte yandan PubMed veri tabanında plagiarism için arama yapıldığında 2.500’den fazlası iki bin yılından sonrasına ait olmak üzere üç bine yakın makaleye konu olduğu anlaşılıyor. Yaygınlığını ve ilginç örneklerini sergileyen bol miktarda bilimsel makale ve haber bulmak mümkün.

Bunu önlemek, denetlemek amaçlı yazılımlar da geliştirilmiş. ‘Turnitin’ ve ‘iThenticate’ en bilinenleri. Bazı dergiler gönderilen makalelerin intihal taramasını rutin hâle getirmiş durumda. Yani bu tür hırsızlıklar çok yaygın, âdeta norm hâline gelmiş.

İntihal tanımı “Uluslararası Tıp Dergileri Yayın Etik İlkeleri” kapsamında: “Başkalarının yayınlanmış veya yayınlanmamış fikirlerini, sözlerini veya diğer fikri mülkiyetlerini atıfta bulunmaksızın veya izin almaksızın kullanmak ve bunları mevcut bir kaynaktan alınmış olarak göstermek yerine yeni ve orijinal olarak sunmak.” şeklinde yer alıyor (http://www.wame.org/resources/ethicsresources/publication-ethics-policies-for-medical-journals/).  

Konunun son yıllarda önem kazanmış olmasının nedeni; bu tür hırsızlıkların artmış olması değil de bu tür hırsızlıkları saptama araçlarının daha yaygınlaşmış olması diye düşünüyorum. Öğrencilik yıllarımda “ben Amerika’da iken…” diye söz başlayan hocalarımızın bilerek ya da bilmeyerek bu sorunla ne kadar içli dışlı olduğunu bilemiyoruz ne yazık ki.

İntihal nedenleri, türleri, sonuçları, kaçınma ve önleme yolları konusunda ayrıntılara inen çok sayıda yayın bulmak mümkün. Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu intihalin yanı sıra emek hırsızlığı, ilişki hırsızlığı gibi diğer akademik hırsızlık türleri.

Tabii fikir hırsızlığı demek yerine neden intihal diyerek işi yumuşatıyoruz o da ayrı konu.

Fikir hırsızlığı kadar dillendirilmese ve yazı konusu olmasa da emek ve ilişki hırsızlığının her akademisyen tarafından sıkça deneyimlenen olaylar olduğundan eminim.

Kendi yaşamımdan örneklerle bu hırsızlık türlerini şu şekilde somutlaştırabilirim:

Fikir hırsızlığı: Başkasına ait bir araştırma konusunun, bulgusunun, sonucunun, özgün bir fikrin, düşüncenin kaynak gösterilmeden kendine aitmiş gibi kullanılması.

Örnek 1: Dergiye gönderilen makalenin uzun süre bekletilip, olumsuz yanıt verildikten sonra aynı konunun dergi editörü tarafından yayın konusu yapılması.

Örnek 2: Kaynak göstermeden yapılan tüm alıntılar.

Emek hırsızlığı: Öğrencinin, başka bir akademisyenin, bir çalışma arkadaşının, hatta kendi emeğinin (salamizasyon/salam dilimleme) hırsızlığı

Örnek 1: Ağzından etik sözcüğü hiç düşmeyen bir öğretim üyesi, öğrencisinin tezini haber vermeksizin kendi adıyla kitaplaştırdığı için öğrenci tarafından mahkemeye verildi ve suçlu bulundu. Şimdi hâlâ saygın bir profesör olarak görev başında.

Örnek 2: Yöneticilerin, kıdemli hocaların hiç emek harcamadıkları yayınlara isimlerini koydurması çok yaygın ve normalleştirilmiş bir uygulama. Bir dekanımın “benim alanımla ilgili her yayında benim adım da yer alacak, aksi hâlde siz bilirsiniz…” şeklindeki yaklaşımı uyulması gereken önemli bir kural hâline gelmişti.

İlişki hırsızlığı: Bir araştırma projesi iş birliğinin, akademik ortaklığın manipülasyonla bozularak bireysel çıkar amaçlı kullanılacak biçimde yeniden şekillendirilmesi.

Örnek 1: Bir yöneticinin ekibindeki bir öğretim üyesi tarafından hazırlanan uluslararası ortaklı proje kapsamında kurulan bir iş birliğini hiç emek vermediği hâlde yönetici sıfatıyla haberdar olduğunda sahiplenmesi, ilişkinin gerçek sahibini saf dışı bırakması. Başıma gelen bu olayda ben dışarıda kaldım ama uluslararası etik kuralların katılığı nedeniyle proje de ortada kaldı, fonlar başka projelere yönlendirildi.

Örnek 2: Birim yöneticisi tarafından kurulan uluslararası bir araştırma projesi ilişkisinin ekip elemanlarının birisi tarafından kendi çıkarları doğrultusunda manipüle edilerek, örneğin bilgi vermeksizin iletişim kanalları değiştirilerek çıkar amaçlı kullanıma dönüştürülmesi.

Birbirinin tam tersi olan son iki durumun her ikisini de deneyimlemiş bir kişi olarak bunlar ne zaman aklıma gelse geçmişte başvuru nedenimi dinleyen bir noterin sözünü hatırlarım. “Hocam, sen bunca zaman nasıl temiz kaldın ya?” Yani, “Nasıl bu kadar salak kaldın” demek yerine.

Sonuç olarak akademik hırsızlığın envaiçeşidi var.

Listeyi uzatmak yerine aklıma takılan ve yanıtlamakta zorlandığım bazı soruları yanıtlamanız dileğiyle sizinle paylaşarak yazıyı bitireyim:

  • Hakemli dergiler mi, yağmacı/predatör dergiler mi daha düzgün hırsızlık yapar? Birisi senin emeğin sayesinde kendisi para kazanıyor. Diğeri senin paran karşılığında senin emeğini değerlendiriyor.
  • Gereksiz yere atıf alışverişinde bulunmak bireylere menfaat sağladığına göre yayın ve atıf amaçlı networkler, atıf çiftlikleri (citation farms), gereksiz atıflar hatta kendine atıflar bir tür danışıklı hırsızlık sayılabilir mi?
  • Önemli ünvanlara ve makamlara sahip olanların akademik hırsızlığı nasıl denetlenir?
  • Ahlaki norm ve kurallar aslında kimleri, kimlerin çıkarlarını korumaktadır?
  • Mala yönelik hırsızlıklar hukuk konusu iken akademik hırsızlıklar neden etik konusudur?