Litoterapi, kristallerin enerjilerinin insan vücuduna yayılarak organizmayı düzene sokmasının bilimi ve sanatıdır. Taşların sağlık üzerine yaptığı etkiler hakkında ortaya konan bilgiler, ilgili subjektif ve objektif bilim alanlarının tabiatına paralel olarak, doğruluğu ispatlanmış nesnel bilgiler ve doğruluğu ispatlanmamış ancak genel geçer kabul gören öznel bilgiler olarak ikiye ayrılır. Kristallerle tedavi konusu her zaman şarlatanlık konusu olmuştur. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi uygulamayı bilmeyenlerin insanları aldatması, ikincisi imitasyon taşların, gerçekmiş gibi satılması. 15. yüzyılda yaşamış olan ünlü hekim Muhammed bin Mahmûd-ı Şirvânî 2. Murad’a sunduğu, değerli taşların özelliklerini ve tıbbî faydalarını anlattığı Tuhfe-i Murâdî adlı eserini tağyir ve tağşiş konusundan muzdarip olduğu için yazdığını söyler.

Kristal taşların ilk bakışta enerjilerinin olabileceği ve bu enerjilerin şifa verici etkisinin olabileceği hayal gibi görülebilir. Bunu anlamak için biraz gözlem yapmak ve fizik bilmek gerekir. Doğal taşlarla yapılan binalar doğal taşların kristallerinin pozitif enerjileri ile yüklüdürler. Böyle binalara girdiğimizde üzerimizdeki negatif enerji gider, dinginlik hali hâkim olur ve içimiz huzur dolar. Kristalize teknolojilerin elektronik sistemlerin gelişiminde kullanılmaları, entegre bir devre içindeki silikon teknolojisi ve bilgisayar sistemlerindeki gelişme nedeniyle, hafıza gücümüzü ve bilgi depomuzu genişletebileceğimiz yeni araçlara kavuştuk. Kristaller, bilincin yapısı ve evrenin kendisiyle ilgili düşünce tarzımızda bir devrim yaratmaya başlayarak birçok bilimsel buluşta önemli roller oynamaktadır. 1960’larda Bell Laboratuvarı bilim adamları geliştirdikleri ilk lazerin anahtar bileşeni olarak yakut bir kristal kullanmışlardır. Gerber, Richard, MD Vibrational Medicine for the 21 st Century.

Bilimin yeni keşfetmeye başladığı bir başka kristal türü de sıvı kristaldir. Suni olarak oluşturulmuş sıvı kristallerle ilgili anlayışımız geliştikçe, biyologlar insan vücudu içindeki birçok hücresel zar ve yapının aynı zamanda sıvı kristaller olduğunu da kabul etmeye başladı. İletişim, bilgi depolaması, solar güç,  endüstri ve tıptaki lazer uygulamalarından yararlanarak insanlığa hizmet için henüz daha hayal dahi edilmemiş potansiyelleri içinde saklayan, yeryüzündeki cevher ve mineralleri yavaş yavaş keşfediyoruz. Kristalize teknolojilerinden günümüzdeki bilimsel uygulamalarını aşacak derecede yararlanmış, eski bir uygarlık olan Atlantis’e dair bilgiler vardır. Bu bilgiler Mısır rahipleri, Solon ve Eflatun’dan günümüze kadar gelmiştir. Şamanlar da ilkel ritüellerinde büyüsel ve tılsımlı özellikler atfettikleri ettikleri kristallerden faydalanmışlardır.

Kristallerin enerjisini anlayabilmek için bir tohumun içindeki hareketsiz yatan enerjiyi anlamamız gerekir. Tabiat, bu tohum içinde uyuyan enerjiyi uyandırır. Modern insan bunu kendi isteğiyle yapamaz. O tohumu toprağa gömmek ve tabiatın uyandırıcı güçlerine terk etmek zorundadır. Kuartz kristalleri bugün yaygın olarak kullanılan elektronik cihazların birçoğuna girmiştir. Bugünün saatlerinin ana bileşeni kuartz kristalleridir. Kuartz kristallerinin zamanı söylemede kullanışlı olmalarının sebebi onların elektrikle uyarıldıklarında, ölçülebilen ve gösterilebilen zaman parçalarınca oluşturdukları kullanışlı bir referans oluşturmada, osilasyonlarının çok düzenli ve kesin olmalarıdır. Kuartz kristallerinin bu özelliği “piezoelektrik” olarak bilinen bir şeyin yansımasıdır. Piezoelektrik etkisinin bir başka uygulaması da pikaplardaki elektrik osilasyonun pikabın elektroniğince söz ve müziğe tercüme edilmesidir.

Tüm kristalize yapılar matematiksel olarak kesin ve düzenli ızgara atom dizileridir. Kristaller olabilecek en düşük entropi durumunu temsil ederler. Çünkü tabiatları itibariyle çok düzenli yapıya sahiptirler. Kristalize yapı ısı, ışık, basınç, ses, elektrik, gama ışınları, mikrodalgalar, biyoelektrik hatta düşünce dalgaları ve düşünce formları dâhil olmak üzere geniş bir spektrumdaki enerjilerde eşsiz ve kesin yollara cevap verir. Günümüzde, maddeyi nanometre düzeyinde işleyerek ve ortaya çıkan değişik özellikleri kullanarak nano ölçekte yeni teknolojik aygıtlar ve malzemeler yapmak mümkün olmaktadır. Tarama tünelleme ve atomik kuvvet mikroskoplarını (AFM) kullanarak yüzey üzerinde atomların yerlerini değiştirmek, birbirlerinden ayırmak ve kristalin boyutunu değiştirerek tünellenebilir lazer ve ışık yayıcı diyot bazlı nanokristalleri üretmek mümkündür. IBM’de bir bilim adamı olarak çalışmış olan kristal araştırmacısı Marcel Vogel’e göre; “kristal iç yapısı bir mükemmellik ve denge durumu sergileyen nötr bir nesnedir. Uygun bir biçimde kesildiğinde ve insan beyni onun yapısal mükemmelliğiyle ilişkiye girdiğinde, kristal kullanıcının zihin güçlerini genişleten ve büyülten bir titreşim yayar. Bir lazer gibi bağdaşık, yüksek konsantre bir formda bir enerji yayar ve bu enerji arzuya tabi olarak nesne ve insanlara iletilebilir. Kristalin akıldan akıla iletişimde kullanılabilmesine rağmen, onun yüksek amacı ağrı ve acının giderilmesinde insanlığın hizmetindedir. Uygun bir eğitimle, bir şifacı bir hastanın vücudunda hastalık örüntüleri şeklini almış negatif düşünce formlarını bertaraf edebilir. Bir insan duygusal olarak baskılandığında, sıkıldığında, gizli enerji bedeninde bir zayıflık oluşturur ve hemen ertesinde bunu bir hastalık takip eder. Bir şifacı yoğun kesilmiş bir kristalle bu tümörü kesip atabilir, fiziksel bedenin bütünsel bir duruma geri dönmesine yol açarak enerji bedeninden negatif örüntüleri bertaraf edebilir.

Bir şifa düşünce formunu kabul etme veya tutma yetenekleriyle kristaller bir bilgisayar disk sürücüsündeki disket gibi bir manyetik kayıt ortamına benzerler. Kristal, bilincin yüksek boyutlu enerjilerinden yararlanan uzman bir bilgiyle programlanmıştır. Şifacının kafasındaki düşünce veya görüntü ne kadar net ise kristalin içinde depolanacak enerji bilgili görüntü de o kadar kesin ve net olacaktır. Kristaller teker teker, tek bir spesifik enerji fonksiyonunu başarmak üzere programlanmalıdır. Bir manyetik kayıt diskine benzer şekilde kristalin enerji hafızası tek bir bilgi grubunu aynı anda kabul edecektir. Bir kristali yeni bir enerjisel düşünce formu veya fonksiyonuyla yükleyebilmek için, aynen bir manyetik diskteki gibi, yeni bilgiyi yüklemeden önceki eski içeriğin temizlenmesi gereklidir.

Kuartz kristali gibi taşlar, ortamdan ve insan vücudundan topladığı negatif elektrik yükünün atılması için düzenli olarak temizlenmeli ve şarj edilmelidir. Taşlar belli bir süre zarfında farklı formlarda negatif ve statik enerji biriktirir, bu enerji negatif düşünce ve duyguların oluşmasına neden olmak suretiyle elektronik kirliliğe ya da dengesiz elektromanyetik enerji oluşmasına neden olur. Bu nedenle, alınan bu kötü ve dengesiz elektrik yükünün atılabilmesi için taşların bir hafta boyunca deniz tuzuna gömülerek bekletilmesi sonucunda taşlara geçen bu kötü enerji tuza aktarılır ve tuz atılarak kötü enerjiden kurtulmak mümkün olur. Yağmurlu, karlı ve elektrikli, fırtınalı havalarda dışarıda bırakılmaları da taşların üzerlerinde biriken dengesiz enerjinin atılmalarını sağlar. Kristalin temizlenmesi işleminin en hızlı metotlarından biri, içine birkaç damla yaban fesleğeni çiçek esansı damlatılmış bir kâse temiz suya yerleştirmektir. Bu uygulama günler, saatler alan başka süreçlerle kıyaslandığında sadece birkaç dakikalık bir sürede tamamlanır. Fizik, sağlık, beslenme, biyokimya, jeoloji, sezgi, geçmiş hayatlar, ruh farkındalığı, fütürizm ve şuur alanlarında, tıp doktorları, bilim adamları ve parapsikolojistlerle yoğun çalışmalar yapan Kevin Ryerson’a göre; dolaşım ve sinir sistemleri arasındaki orta yolda, bu iki sistemin iki kutupluluğunu elektromanyetik bir akım yaratır. Gerçekte modern bilimin henüz anlayamadığı hayat gücü ve bilinçle ilintili bu iki sistem arasında yakın bir ilişki vardır. Hayat gücü kan aracılığıyla çalışır, bilinç ise beyin ve sinir sistemi aracılığıyla çalışır. Bu iki sistem de kuartz benzeri özellikler ve bir elektromanyetik akım içerir. Kan hücreleri ve özellikle alyuvar ve akyuvar hücreleri kuartz benzeri özellikler içerirler. Sinir sistemi ise daha çok elektromanyetik bir akım içerir. Hayat gücü ve şuur bu özellikleri fiziksel bedene girmede ve uyarmada kullanır. Fiziksel bedenlerde titreşimsel devaların etkisini artıran kuartz benzeri yapılar mevcuttur. Fiziksel bedende, bu alanlar, hücre tuzları, yağ dokuları, lenfler, alyuvarlar, akyuvarlar ve hipofiz bezini kapsar. Bu kristalize yapılar vücutta tam ve eksiksiz bir sistemdir ve henüz modern tıpça anlaşılmış değildir.

İnsan enerji sisteminin belli yönlerinin doğal kuartz kristalleriyle aynı dönüştürücü özellikleri vardır. Vücudu iyileştirmede doğal kuartz taşları kullanıldığında, enerji transferi, kısmen kuartz kristaliyle kuartz benzeri özellikleri olan hücresel kristal sistemleri arasında oluşan rezonans etkisi nedeniyle oluşur. Bu biyokristalize elementler vücut genelinde akan özel enerji devrelerindeki hayat gücünün belli yönlerini büyütür. Biyokristalize sistemler vücuda yüksek titreşimsel enerjilerin girişine aracılık ederek çok yakın bir biçimde dahil olur. Tek bir kuartz kristaliyle meditasyon yapıldığında sol elde tutulmalıdır. Çünkü sol el nörolojik olarak sağ serebral hemisferiyle bağlantılıdır. Sağ beynin epifiz beziyle olan eşsiz kristalize bağlantıları nedeniyle, sağ hemisferin yüksek benliğin bilincinin yüksek boyutlu alanlarına, sırasıyla uyum sağladığı görülür. Vücudun kristalize yapılarıyla etkileşebilmesinin bir başka yolu da cevher iksiri uygulamasıdır. Kristallerin faydaları, kıymetli taşlarla şarj edilen suyun tüketimi sonrasında da gözlemlenmiştir. Kundalini sürecine yakın bir biçimde dahil olan epifiz bezi ve omiriliğin kristalize yapıları üzerindeki titreşimsel etkileri nedeniyle, kuartz cevher iksiri, meditasyon uygulamasına katkı sağlar.

Yedi kristal sistemi

Kuartz kristali; şifa, enerji verme ve bilincin yüksek boyutlarına erişim sağlayabilmek gibi amaçlarla kullanılabilecek birçok taş ve mücevherden sadece biridir. Kuartz familyasındaki tüm kristaller silikon dioksitten oluşur. Kristal sistemlerinin sınıflamasını oluşturan yedi düzen bölümü vardır. Bu yedi sistem kristalize kafes yapının geometrilerindeki temel farklılıklara dayanır. Trigonal ve heksagonal sistemler eterik bedendeki yedi majör çakranın sergilediklerine benzer yüksek boyuttaki enerji ve madde düzeyleriyle bir yakınlığa sahiptirler. Her kristal sistemin enerji özellikleri farklıdır:

Tablo: Kristallerin enerji özellikleri

Kristal sistemIşınEnerji özelliğiEtkilenen çakra
Triklinik kristaller (Turkuaz, rodonit)  Sarı    Bütünleme    Taç    
Monoklinik kristaller (Azurit, Yeşim, Malahit, Ay Taşı)  Mavi Mor    Nabız Hareketi    Üçüncü Göz    
Orthorhombik kristaller (Olivin, Topaz, Aleksandrit)  Turuncu    Koruma Kuşatma    Boğaz    
Tetragonal kristaller (Zirkon, Molibden, Kalkopirit)  Pembe    Dengeleme    Kalp    
Heksagonal kristaller (Zümrüt, Akuamarin, Apatit)Yeşil  Büyüme Canlılık  Solar Pleksus  
  Kübik kristaller (Elmas, Lal Taşı, Florit)    Kobalt mavisi      Temel      Sakral    
Trigonal kristaller (Akikler, Ametistler. Kan Taşı)Kırmızı  Enerji Verici  Koksigeal  

Organik bir yapıya sahip olan, kehribarın statik elektrik yükü ve oluşumundaki bio-ritmik safhalar, mıknatıs taşının demiri çekmesi, kristallerin ışığı kırma özelliği, inci, kristal, mercan gibi organik bazı taşların büyüme ve çoğalma özelliklerine sahip olması, insanoğlunun dikkatlerini odakladığı bir konu olmuş ve bu zeminde gelişen metafiziksel ve parapsikolojik bir taş literatürü oluşmuştur. Statik bir dengeye sahip olan kristal ile dinamik bir dengeye sahip olan organizma, canlı birer organik yapıya sahip olmaları bağlamında birbirlerine yaklaşırlar. Kâinatta beş ışınlı simetrinin yasaklanmış olmasına rağmen kristallerin bu yasağa aykırı bir tabiatı söz konusudur. Sovyet devrinin kristaller üzerinde çalışan bilim adamı, kimyager, akademisyen N. V. Belov’a (1891-1982) göre; “Kristallerde iç parçacıkların birbirine uyuşmaması yüzünden meydana gelen devamlı çelişki, o parçacıkları canlı tutmaktadır. Bunun akabinde ise, kristalin özünü oluşturan o parçacıklar bir canlılık sağlamaktadırlar. Bu ise kristalde ve diğer küçük organizmalarda kendine has bir simetriyi koruyarak onların hayatta kalmasını sağlayarak, taşlaşmaktan korur ve varlığını devam ettirir. Buna rağmen kristalin de, organizmanın da kendi içlerinden meydana gelen sistemle yürütüldükleri için aralarında yeteri kadar benzerlikler de vardır. Canlı organizmanın çevredeki olaylara reaksiyonu olduğu gibi kristalin de aynı şekilde tepkisi vardır. Bazı kristaller sıkıştırıldığı zaman onlarda yüzeysel şarz yükü meydana gelir. Dolayısıyla kristallerde organizmalar gibi üşüme ve hastalanma söz konusu olabilmektedir. Robert Scott’un 1906’da Güney kutbuna seyahatindeki asıl sorun da bu konuyla alakalıydı. Yani makinenin çalışması için gereken maddelerin donma noktalarının yanlış tespit edilmesidir. Organizmaların hastalığa karşı dayanıklılığını arttırmanın en mühim yolu bağışıklık sistemini daha aktif hale getirmektir. Yani gıda maddelerine bazı mikromaddeleri katmak iyi gelebilir. Kristallerde de aynen bu görüş geçerlidir. Kristaller âleminde karakterlerin uyuşması denen bir terim de vardır, buna Epitaksi denir. Benzer yapıdaki kristaller birbirinin üstünde büyüyüp genişleyebilmektedir. Mesela, alüminyum kromun, klorin ise sodyumun üstünde gelişme gösterebilir. Dolayısıyla kristal örneğinde görüldüğü üzere taşlarda organizmalarda görülen dinamik karakterin statik analoğunu görebiliyoruz. Nitekim canlı organizmalar gibi kristalin de uzayabilme, beslenebilme ve üretilebilme özelliği söz konusudur. Kristalin uzama tekniği Deoksiribo Nukleik Asit’inkine benzerdir. Başka bir deyişle, kristal spiral şeklinde yuvarlak dönüşler yaparak uzar. Birbirinden tamamen ayrı zaman dilimlerinde çalışan Sovyet kristal bilimi uzmanı G.G. Lenleyn ve İngiliz kristal uzmanı F. Frank kristalin kendi kendine döngü yaparak, basamak basamak, spiraldeki döngü sayısını azar azar çoğaltarak uzadığını iddia etmişlerdir.”

Taşlar, içerdikleri kristal yapılarından dolayı sürekli titreşim halinde ve buna bağlı olarak elektrik akımları yaymaktadırlar. Ayrıca kişilik ile yüksek kişilik arasındaki boşluk arasında köprü kurarak meditasyon yaptığına inanılan “lazer kuartzı” sadece estetik görüntüsünden dolayı ilgi çekmemiş aynı zamanda bu kristal oldukça yüksek frekanslardaki beyaz ışığı emerek saklayabilmiştir. Dolayısıyla bu tür kuartzlar, lazer ışık huzmelerinin sırlarını da kendi içlerinde saklamaktadırlar. Enerji veya beyaz ışık huzmesi bu kristalden belli bir hız düzeyinde geçirildiğinde kristal bu ışığı metali kesecek güce ulaştırır. Taşların moleküler yapılarını sürekli titreşen canlı bir organizmaya benzetecek olursak, bu yapı insan vücudu ile farklı koşullarda temas haline geçtiğinde elektrik yükünü deşarj ederek kötü elektriği bünyesine almaktadır. Bu yapıları itibarıyla insan bünyesinin ürettiği veya dışarıdan aldığı elektrik akımlarıyla da tepkimeye girerek insanlarla aralarında elektriksel bir bağ oluştururlar. Vücudun salgıladığı ya da yaydığı elektrik akımının düzeyine bağlı olarak, taşlarla içerisine girilen iletişim farklı güç seviyelerinde ortaya çıkmaktadır. Bu iletişim bazen fiziksel olarak gerçekleşirken bazen ise akli, ruhi ve duygusal boyutta bir algıdan ibaret olur ki taşların parapsikolojik etkisi denen yönü de nitekim bu bağlamın uzantısıdır. Kuartz ve kristalinler insanların vücut yapılarına bağlı olmak koşulu ile bünyelerinde ortaya çıkan negatif enerjinin vücuttan atılmalarını sağlar. Kuartz ailesinden olan akik taşı “kriptokristalin-kuartz” ailesine ait renkli bir taştır. Akik taşının da iyileştirici elektriksel gücünden söz edilmektedir. Türkmen topluluklarında akik taşının, hücrelerin titreşimsel elektriğini düzenleyerek sağlıksız hücreleri iyileştirici etkilere sahip olması tansiyonu düzenlemesi kan basıncını artırması ve ağrıyan bölgeye temas ettirilerek ağrının çekilmesi gibi özellikleri tecrübe ve deneyimler sonucunda ulaşılan tespitler olduğundan bahsedilmektedir. Günümüzde bile akiğin ürettiği belli bir radyasyon dozunun tıp tarafından kullanıldığı konusunda bilgiler mevcuttur.

Teoriye göre, hasta taşla tedavi edilirken cilt bezleri seviyesinde bir etkileşim ortaya çıkar. Dermal enzimler ise böylece taşlar vasıtasıyla temasa geçtikten sonra kimyasal bir tepkime meydana gelerek bu durum kan akışına transfer edilir. İlgili kimyasal tepkime sayesinde taşlarda bulunan mineraller kan ile birlikte damarlarda akarak ihtiyacı olan organı besleme yoluna giderek oradaki eksik olan enzimin takviyesini yapar. Bu teori, litoterapi ile şifa bulan bireyin elde ettiği etkiyi açıklayıcı bir durumdur. Bir takım araştırmaların işaret ettiğine göre taşların enerjiyi emme kabiliyetleri, insanın fiziksel bünyesini rezonans aracılığı ile etkilemektedir. Akupunktur noktasına yerleştirilen taşlar titreşim notaları oluşturarak üzerinde bulundukları noktayı uyarmak suretiyle noktanın bağlı olduğu meridyene aracılık yaparlar. Böylece titreşimleri noktanın bağlı olduğu organa ileterek iyileşmesini sağlarlar. Ayrıca litoterapi uygulaması kapsamında vücudun her bir bölgesi ve noktası için çare olan taşlar mevcut olup bu taşlar ve bedenin belli noktalarına faydaları bağlamında bir tipoloji oluşturulmuştur. Örneğin kan rengine sahip olan yakut, göz rengi ile ilişkilendirilen zümrüt, böbrek anlamına gelen nefrit, kolik anlamına gelen yeşim taşı, alkolizmden koruduğu tecrübe edildiği için alkolsüz anlamına gelen ametist taşı, demir içermesi nedeniyle “kantaşı” adı verilen ve kan hastalıklarının tedavisinde kullanılan mineral, bahsi geçen terminolojiye örnek oluşturmaktadır.

Sadece kuartz kristali ve akik taşının değil hemen hemen tüm değerli ve yarı değerli taşların doğal tedavi alanında kullanılması eski dönemlerden günümüze değin süregelen bir alışkanlıktır. Bunlar arasında elmas, zümrüt ve yakut, geleneksel Tibet tıbbının en önemli alternatif tıp pratikleri arasında yer alır. Tibetliler eskiden zümrütü, sıcak deve sütüne katarak zehirlenen insanlara içirmek suretiyle tedavi etmek için kullanmışlardır. Taş vasıtasıyla vücuttaki zehir emilerek, vücuda yayılması önlenmeye çalışılmıştır. Sağlık için kullanılan diğer bir taş ise şifa olmayacağı hiçbir derdin olmadığına inanılan, hastalıklardan korunma anlamına gelen yakuttur. Öyle ki sindirim bozukluklarında, sağırlıkta, beslenme sorunlarında, yutmak suretiyle tedavi yoluna gidilmiştir. Polonya’da günümüzde dahi yakuttan yapılan içki, solunum hastalıklarında, boğaz ağrılarında ve soğuk algınlığında tedavi yöntemi olarak kullanılmaya devam etmektedir. Bu konudaki ilgi çekici uygulamalardan biri ise, taşların toz haline getirilerek çeşitli yöntemlerle vücuda adapte edilmesidir. Bunlar arasında örneğin ezilmiş yakutun, tütün gibi içe çekilerek solunması, elde edilen tozun, baharatlara karıştırılmak suretiyle ağız yoluyla vücuda direkt olarak alınması ya da yaralı bölgeye sürülerek vücutla temas ettirilmesidir. Yakut taşında yüzde sekiz oranında bulunan “yakut asitinin” organizmada yaşlılığı bile önleyerek vücudun daha sağlam olmasını, kalp kaslarının güzel çalışmasını sağlamasını mümkün kılabileceği ve hatta sigaranın zararlarını belli bir derecede nötrleyerek kanseri önleyebileceği ifade edilmektedir. Eski Hint kaynaklarına göre, taşlar uzaydan gelen yedi tür enerjiyi emerek sindirmektedir. Modern bilimde ise bu yedi tür enerji kavramı henüz hiçbir şekilde açıklanamamıştır. Ancak uzaydan ve güneşten gelen bazı ışınların, örneğin gamma-ışınlarının, morötesi ışınların taşlara tesir ettiği bilinmektedir.

Organik ve mineral taşların etkisinden maksimum düzeyde faydalanmak ve olumlu etkiler sağlamak için riayet edilmesi gereken bir takım noktalar vardır. Örneğin taşla tedavi yönteminde her ne kadar ten ile teması gerekli olsa da, bu bütün kuartz ailesinden olan kristaller için geçerli olan bir durum değildir. Kuartz ailesi içinde ametist, sitrin ve diğerlerinin deri ile direk teması gerekirken diğerleri için temas gerekli değildir. Bu kristaller ve taşlardan, pamuktan ya da ketenden yapılmış keselere konularak cepte taşımak sureti ile de faydalanılması mümkündür. Bir kristalden en üst düzeyde verim alabilmek için kristali tedavi edilmek istenen bölgeye mümkün olduğu kadar yakın bir şekilde yerleştirilmek gerekir. Diğer bir konu ise her defasında sadece tek bir kristali taşımak ideal yöntemlerden biridir. Ancak bazı durumlarda ise birden fazla parçayı taşımak mümkün olabilmektedir. Bir kristali taşıma süresi amaca ve beklenen etkiye göre değişiklikler arz edebilir. Bu süre, birkaç dakikadan birkaç saate varan bir zamanı kapsayabilir. Genel olarak takı olarak taşıdığımız kristal ya da taşları geceleri üzerimizden çıkartıp uzaklaştırarak taşların deşarj olması için dinlenmeye bırakılmalıdır. Eğer sitrin gibi bir kristali örneğin sindirim sorununu tedavi etmek için cilt ile temas edecek şekilde taktığımızda genellikle böylesi bir kristalin birkaç saatten daha fazla takılmaması gerekir. Kristal taşların astrolojik özellikleri de vardır. Burçlara göre her gezegenin insanın sinir sisteminde yaptığı birtakım değişik etkiler var. Bu etkilerin bazıları bazı burçlar üzerinde olumlu olurken bir kısmı bazı burçlar için zorlayıcı olabiliyor. Astrolojik taşlar da bu durumu dengelemek için kullanılabilir.

Modern çağın, metropol yaşantısında yüksek düzeyde stres altında varlığını sürdüren ve gerilim altında yaşamasına bağlı olarak olumsuz elektrik yükü ile şarj olan bireylerin, toprak ile irtibatsızlığına alternatif olarak bu eksikliği taşlar vasıtasıyla ikâme edebilecekleri düşünülmektedir. Kişiye uygun taş seçimi kineziyoloji veya radyestezi ile seçilmeli ve tedavi, uzman bir doktor tarafından yapılmalıdır. Bazı taşların toksik özelliğinin olduğu ve yanlış kullanımların olumsuz etkileri olduğu unutulmamalıdır.

Kaynaklar

Atayev,G., Sähet Öwezberdiýew, “Yuwelırnıye Izdelıye Türkmen, Türkmenleriň Zergärçilik Önümleri (çev: B.Söyunov), Türkmenistan SSR Bilim Topluluğu Jemgiyeti Rotaprinti, Aşkabat 198.

Bell, Lynda Lee, “Drinking water container containing gemstones and crystals” ,USA Patent Application Publication, May 25, No: US2006/0111540 A1,2006.

Cecılıa, F.Clein, “Woven Heaven, Tangled Earth A Weaver´s Paradigm of the Mesoamerican Cosmos”, Annals of the Academy of Science, V.385 New York, May 1982.

Chase, Pamela & Jonathan Pawlik, Healing With Gemstones, Career Press & New page Books, New Jersey, USA 2002.

Durdyýewa, Maya, “Daşların sırlı dünyası” Gurbansoltan Eje Jurnali. Aşgabat,2006.N.2 .

Gerber, Richard, M.D.  Vibrational Medicine for the 21st Century.  The Complete Guide to Energy Healing and Spiritual Transformation.  Eagle Brook, 2000.GROUP of Five, Crystals and Stones: A Complete Guide to Their Healing Properties, USA California, North Athlantic Books, Berkeley, 2010.

Gurbandurdyýewa,  Annabibi, “Gözelligiň Gözbaşy Bolan Türkmen Şaýsepleri we Zergärçilik Sungaty Hakynda” Edebiýat We Sungat, 21 Ağustos 2009.

Hall, Judy.  The Crystal Bible.  A Definitive Guide to Crystals. Walking Stick Press, 2003.  

Hall, Judy.  The Crystal Zodiac.  Use Birthstones to Enhance Your Life.  Godsfield, 2004.

Joharı, Harish, The healing power of gemstones: in Tantra, Ayurveda, & Astrology Destiny Books, Vermont-Rochester USA, 1998.

Katz, Michael.  Gemstone Energy Medicine.  Healing Body, Mind and Spirit.  Natural Healing Press, 2005.

Katz, Michael.  Wisdom of the Gemstone Guardians.  Natural Healing Press, 1997.  

Khramov, Victor, (Ed), Complied: Jeren Taimova, Ludmila Glazovskaya, Ruslan

Kılıç, Sibel,  Takılarda Kullanılan Organik ve Mineral Taşların İnsan Üzerine Etkileri

Muhammed b. Mahmûd-ı Şirvanî, Tuhfe-i Murâdî, Ankara 1999.

Mırzoeff, Judith, A Taste For Ancient Gems And Modern Metals, New Scientist, 19-26 December 1985.

Muradov, Allaberdy Orazov Turkmen Jewellery, Aşgabat, Turkmen Döwlet Habarlarıy 2003.

Stacey, Dennis, Crystal Gaze, New Scientist, 24 Jun 1989.

Yazının PDF versiyonuna ulaşmak için Tıklayınız. 

Mart-Nisan-Mayıs 2011-2012 tarihli Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi, 22. sayı, s: 90-93’ten alıntılanmıştır.