SD’nin Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile yaptığı röportaj…

Sağlıkta yaptıklarınızı bir cümle ile özetlemeniz gerekse ne derdiniz?

Sağlıkta adalet ve kalkınma dönemi başladı.

Sağlıkta dönüşüm programını yürütürken önceliğiniz nedir?

Hükümet olarak her alanda olduğu gibi, sağlık politikamızın merkezine de “insan”ı koyduk. Her ne yaparsak yapalım “önce insan” diyerek yola çıkıyor ve insanımız adına önemli hizmetler gerçekleştiriyoruz.
Bu maksatla “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nı geliştirdik ve icrasına başladık.

Aile Hekimliği uygulaması ne durumda?

Düzce, Eskişehir, Bolu ve Edirne illerimizde aile hekimliği uygulamasına başladık.
2006 yılı sonuna kadar yedi, 2007 yılı içinde on ilimizde daha aile hekimliğine geçiyoruz. Avrupa’ nın on yıllar önce uygulamasına başladığı bu sistem muhaliflerce
tartışıla dursun, halkımız bize kendi illerinde ne zaman bu uygulamayı başlatacağımızı soruyor. Vatandaşımız farkı görüyor: En bariz fark hekiminizin ailenizden birisi olmasıdır.
Aile hekimleri vatandaşımızın sağlık kayıtlarını tutacak, takip ve kontrollerinizi yapacak; sağlık risklerinizi belirleyerek birinci basamak koruyucu hizmetlerinin, tanı ve tedavi hizmetlerini verecekler.
Aiile hekimliği sistemimizin temel felsefesi, bireyin sağlık hizmetini kendi seçtiği ve güvendiği hekimden almasıdır. Bu sistemde hekimlerin kazancı, kayıtlı kişi sayısı ile bağlantılı olduğu için vatandaş memnuniyeti büyük önem taşımaktadır. Birey, hekimini seçme ve değiştirme konusunda serbest olacaktır. Etkili ve kabul edilebilir bir sevk zinciri kurabilmenin önemli bir şartı da budur. Sevk zinciri tek yönlü bir yol değildir. Hastanın kayıtlarını tutmakla sorumlu olan hekime, sevk ettiği hastanın  hastanelerde aldığı hizmetin geri bildirimi, tıbbi kayıt sistemimizi güçlendirecektir.

Aile Hekimliği uygulamasını bütün yurda yaygınlaştırmak istediğinizi biliyoruz. Bu arada Sağlık Ocaklarını bilerek ihmal ettiğiniz söyleniyor.

Sağlıkta Dönüşüm Programı birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmeyi öngörüyor. Aile hekimliğini de bunun için getiriyoruz. Bu arada, birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmek için sahip olduğumuz imkanları da seferber ediyoruz.
Sağlık ocaklarının alt yapısını ve insan kaynaklarını güçlendirerek hastanelere sevk oranını azalttık.
Sağlık ocaklarında“Her hekime bir muayene odası” prensibiyle, atıl kapasiteyi harekete geçirdik; doktor odası sayısını % 120 artırdık. Göreve geldiğimizde sağlık ocaklarında çalışan hekimlerimizin sadece % 45’nin muayene odası vardı. Bu oranı % 95’e yükselttik.
Son dört yılda sağlık ocaklarında muayene olan kişi sayısı %75 arttı. Aynı dönemde hekim başına düşen hasta sayısı ise % 20 azaldı. Bir hastaya ayrılan muayene süresi artmış oldu.
Mevcut kapasiteyi rasyonel kullanarak hem verimliliği artırdık, hem de kaliteyi.
Kırsal bölgelerde sağlık hizmetini en ücra köşelere ulaştırmak amacıyla, gezici sağlık hizmeti uygulamasını geliştiriyoruz. Belirli merkezlerde istihdam ettiğimiz sağlık personeli, öncelikle hamileler, bebekler ve sürekli hastalığı olan vatandaşlarımızı takip etmek üzere önceden duyurulmuş tarihlerde periyodik köy ziyaretleri yapıyor.

Koruyucu hekimlik, örneğin aşılama ihmal edilmiyor mu?

Geleceğimizin teminatı çocuklarımızı teminat altına almak için aşılama için ayrılan ödeneği on kat artırdık. Aşılama için ayrılan bütçe 2002 yılında 14 milyon YTL idi, bugün 156 milyon YTL. Ayrılan ödenek 2002 yılında 1999 yılına göre reel olarak yalnızca % 12 artmışken, 2006 yılında 2002 yılına göre bu oran reel olarak % 385 arttı.
Hamdolsun harcadığımızın karşılığını da alıyoruz. Kızamıklı vaka sayısı 1993 yılında 34 bin, 1996’da 27 bin, 1998’de 27 bin, 2001’de 30 bin iken 2006 yılı 11 aylık vaka sayısı sadece 34’tür.
Göreve geldiğimizde aşılama oranı yurt genelinde % 78 idi. Şırnak, Hakkari, Diyarbakır illerimizde bu oran % 50’nin bile altına inmişti. Bugün % 93 oranını yakaladık. Geçmişte aşılama oranları en düşük olan illerimizde bile % 80’in üstüne çıktık. (Mesela Diyarbakır’da % 85, Şırnak’ta % 87, Hakkari’de % 90). Dünya Sağlık Örgütü’nün 2006 yılı raporuna göre Avrupa Bölgesi aşılama oranı % 94’tür.
2007 yılı için tüm imkânlarımızı seferber ederek % 95 gibi oldukça yüksek ve iddialı bir oranı hedefliyoruz.
Aşılama takviminde yaptığımız yeniliklerle, gelişmiş ülkelerde uygulanan kızamıkçık, kabakulak ve menenjit aşılarını programımıza dahil ettik.

Şu SSPE konusuna da değinseniz…

Kamuoyunu meşgul eden SSPE vakaları, öncelikle geçmiş yıllarda
kızamık hastalığının çok görülmesinin bir sonucudur. Bu da sözkonusu
yıllarda kızamık aşısı oranlarının düşük olmasından kaynaklanmaktadır.
Mesela, SSPE vakalarının çok görüldüğü Şanlıurfa ilimizde 2000 yılında
kızamık aşılama oranı % 48’dir. Bu oranı, 2005 yılında Şanlıurfa’da
% 93’e çıkardık.
Ülkemizde geçtiğimiz on yıllarda kızamık birkaç yılda bir salgın yapma özelliğindeydi.
Göreve geldiğimizde ise kızamıklı vaka sayısı yurt genelinde 7.804 idi. Dediğim gibi, 2006 yılı 11 aylık bildirilen vaka sayısı ise sadece 34’tür.
Kızamık hastalığını ortadan kaldırmak için 18 milyon 217 bin çocuğumuzu aşıladık. Avrupa’nın en büyük aşı kampanyasını gerçekleştirdik ve cumhuriyet tarihimizin en yüksek oranlarına ulaştık. Üç yıl içinde kızamık aşılama oranını yurt genelinde % 96’ya yükselttik. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2006 yılı raporuna göre Avrupa Bölgesi kızamık aşılama oranı % 91’dir.

Koruyucu hekimlik uygulamaları diyorduk…

Bebeklerimizin sağlığını ve zekâ gelişimini olumsuz etkileyen kansızlığı önlemek için, 2004 yılı mayıs ayından itibaren bebeklerimize ücretsiz demir damlası dağıtmaya
başladık. Her yıl 1 milyon bebeğimiz bu imkandan faydalanıyor. Biliyorsunuz bu kampanyamıza “Demir Gibi Türkiye” diyoruz.
“Ayrıca bebeklere ve gebelere ücretsiz iki D vitamini Kaynağı sunuyoruz:
güneş ve Sağlık Bakanlığı” 2005 yılı mayıs ayından itibaren bebeklerimizin kemik sağlığı için bir yaşına kadar ücretsiz D vitamini vermeye başladık. Her yıl 1 milyon bebeğimiz bu imkandan faydalanıyor. 2007 yılı içinde gebelerimize de D vitamini dağıtmaya başlıyoruz.
Daha düne kadar vatandaşımız sağlık kuruluşlarının kapısından çevrilirken
bugün, toplumun en yoksul % 6’lık kesimine, gebe ve çocuklarının sağlık
takiplerini yaptırmaları şartıyla aylık 17 YTL nakit para yardımı yapıyoruz. Doğumlarını sağlık kuruluşlarında yaptırmaları halinde gebelere ayrıca 55 YTL yardımda bulunuyoruz. 2004 yılı mart ayından bugüne kadar 1 milyon vatandaşımızı bu teşvikten yararlandırdık.
Bebek beslenmesinde anne sütü kullanımının teşvik edilmesi, emzirmenin korunması, özendirilmesi ve desteklenmesine yönelik olarak “Anne Sütünün Teşviki ve Bebek Dostu Hastaneler Programı”nı sürdürüyoruz. 2006 yılında doğumların % 91’i
Bebek Dostu Hastanelerde gerçekleşti.
“Ulusal Tüberküloz Kontrol Programı” çerçevesinde verem hastalığı ile ilgili kayıtları titizlikle tutmaya başladık. SSK’lı hastaların kayıtlarımıza girmesi, kaçakların engellenmesi ve yaptığımız personel eğitimlerinin sonucu, düzenli takip edilen kayıtlı hasta sayısında artış oldu.
Dünya Sağlık Örgütü, bulaşıcı hastalıklar içerisinde sıtma hastalığını AIDS ve tüberkülozdan sonra önem sırasına göre üçüncü sıraya koymaktadır. Yürüttüğümüz ciddi çalışmalar sonucunda 2002 yılında 10 binlerde olan sıtma vaka sayısını, bugün
binin altına düşürdük. Hedefimiz, büyük ölçüde kontrol altına aldığımız
sıtma hastalığını önemli bir halk sağlığı sorunu olmaktan çıkarmaktır.
Ülkemizde önemli bir halk sağlığı sorunu olan dizanteri ve tifoyu, belediyelerimizle yakın iş birliği yaparak kontrol altına almaya başladık. Yürüttüğümüz ciddi çalışmalar sonucunda 2002 yılına göre dizanteri ve tifo vaka sayısı % 80 azaldı. Hedefimiz, kontrol altına aldığımız dizanteri ve tifo hastalığını halk sağlığı sorunu olmaktan çıkarmaktır. Kısacası Halkımız “Sudan” Hastalıklardan Kurtuluyor.

Koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan bütçenin döneminizde azaldığı söyleniyor. Bütün bu anlattıklarınızla bu söylenti çelişmiyor mu?

Maalesef bu ifadeler ya aşırı bilgisizlikten söyleniyor ya da bu alanda yaptıklarımızı örtebilmek için bilinçli bir dezenformasyon yöntemi olarak kullanılıyor.
Bakınız, koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılan bütçe, 2002 yılında 1999 yılına göre reel olarak % 4,6 azalmıştır. Halbuki bu yıl, yani 2006 yılında koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılan bütçe 2002 yılına göre reel olarak % 50,4 oranında artmıştır.

112 hizmetlerine erişim gerçekten kolaylaştı mı?

112 Acil hizmetlerinde 2002 yılında 481 olan istasyon sayımızı 1.175’eyükselttik. Artık 112 acil, hızır gibi her yerde.
Bu hizmetten faydalanan kişi sayısı 2002 yılında 350 bin iken 2006 yılında 900 bine ulaştı. Kırsalda da 112 hizmetlerini geliştirdik. 2002 yılında kırsalın % 20’si 112 acil
hizmetlerinden yararlanırken bu oranı % 95’e çıkardık. 2007 yılında % 100’e ulaşacağız.
Ayrıca, Afetler İçin Gönüllü Sağlık Ekipleri Oluşturduk. İki yılda 2.284 sağlık personelinden oluşan Avrupa’nın en büyük medikal kurtarma ekibini kurduk.
Bu sağlık ekibi ülkemizde ve yurt dışında çok değerli müdahaleleri başarıyla gerçekleştirdi.
Bu ekipler, Pakistan ve İran depremlerinde, Endonezya deprem ve tsunami faciasında ülke olarak iftihar ettiğimiz düzeyde görevler ifa etti.

Kamuoyunda çok konuşulan performansa dayalı ek ödeme sistemine kısaca değinseniz…

Performansa dayalı ek ödeme vatandaşa hizmet edenin ödüllendirildiği sistemin adıdır.
Görevi devraldığımızda uzman hekimlerimizin sadece % 11’i yani 2.200’ü tam zamanlı çalışıyordu.“Performansa Dayalı Ek Ödeme” uygulamamız sonucunda bugün % 57’si yani 13.700 uzman hekimimiz kamuda tam zamanlı çalışmaktadır.
Bu sistem hekimi hasta uğurlamadan, hasta ağırlamaya teşvik ediyor. Bu uygulama ile bekleme süreleri, bir üst kuruma sevk oranları büyük ölçüde azaldı. Vatandaşımızın devletinin hastanesinden hizmet alabilmek için başka adreslere başvurma zarureti büyük ölçüde ortadan kalktı. Hastanelerimizde yetersiz alt yapılarını geliştirmek ve daha kaliteli bir sağlık hizmeti sunmak için adeta seferberlik başlamış oldu.
Yapılan işe karşılık ek ödeme anlamına gelen performansa göre ek ödemeyi, hizmet arzını ve verimliliği artıran bir teşvik aracı olarak uygulamaktayız. Hizmet talebinin karşılanmasında motivasyonu artıran önemli bir unsur olmuştur. Sistemdeki kaçakların kayıt içine alınması; malzemelerin ucuza temin edilmesi, israfın azalması performansa dayalı ödeme sistemini büyük ölçüde sübvanse etmektedir.
Hastanelerimizin % 20’sinde otomasyon var iken, bugün bu oran % 99’dur.
Bekleme süreleri önemli ölçüde azaldı. Bir üst kuruma sevk oranları makul seviyelere indi. Sağlık işletmelerinin gelir-gider dengeleri hassasiyetle takip edilir hale geldi. Halk arasında “bıçak parası” diye bilinen haksız uygulama ile mücadelemiz kolaylaştı.
2002 yılına göre 2006 yılında devlet hastanelerinde muayene olan kişi sayısı % 75 arttı. Aynı dönemde hekim başına düşen hasta sayısı ise % 25 azaldı. Bir hastaya ayrılan muayene süresi artmış oldu.

Uygulamalarınızdan vatandaşın memnuniyetini gördüğünüzde ne yapıyorsunuz? Tek cümle ile ifade edebilir misiniz?

Şimdi her şey hakkınız diyorum.

Aralık-Ocak-Şubat 2006-2007 tarihli SD 1’inci sayıda yayımlanmıştır.