Eski Yunan dilindeki kolay ve yumuşak anlamına gelen “eu” ve ölüm anlamına gelen “Thanato” kelimelerinden türemiştir. “İyi ölüm” anlamına gelen ötanazi konusundaki uygulama ve tartışmaların geçmişi eski Yunan ve Roma uygarlıklarına kadar dayanmakla birlikte son yıllarda tartışmaların arttığı görülmektedir. Yaklaşık 2500 yıl önce, “Primum non nocere” (Önce zarar verme) temel prensibiyle, Hipokrat tarafından ““Benden ağı ( zehir ) isteyene onu vermeyeceğim gibi, böyle bir hareket tarzını tavsiye bile etmeyeceğim” söylemiyle yasaklanmış olan ötanazi, günümüzde tekrar tartışılır konuma gelmiştir.

İyileşmesi imkânsız bir hastalığa yakalanan kişinin yaşama hakkından vazgeçme ya da ölme hakkını kullanması için hekimin doğrudan ya da dolaylı olarak yardımcı olması ötanazinin temel mantığını oluşturmaktadır. Ötenazi hastanın ölümünü kolaylaştırmak için hekimin ona bir ilaç zerk etmesi şeklinde olabileceği gibi (aktif ötanazi) hastanın yaşam desteğinin durdurulması şeklinde de (pasif ötanazi) olabilmektedir. Ötenazi uygulamalarının bilinci açık olan hastanın özgür iradesi ile talebi sonucu yapılabilmesinin (volunter ötenazi) yanı sıra bilinci kapalı ya da rızası alınmamış bir hastaya hekimin kararı sonucu yapılabilmesi de (non-volunter ötanazi) söz konusudur. Son zamanlarda sıkça kullanılan “hekim yardımlı intihar” kavramı ise hastanın intiharını kolaylaştırmak için hekimin gerekli olan ilaç ve imkânları sağlaması anlamına gelmektedir.

Ötanazinin ilk ve en temel düzeyi, geriye dönüşü olmayan komada bulunan ya da varlığını sürdürmek için ventilatör gibi yapay yaşamı destek sistemlerine bağımlı olan hastaların bu araç-gereçlerle ilişkisinin kesilmesidir.

İkinci düzeyi, tüple beslenme ve sıvı gereksinimi dışında herhangi bir yapay desteğe gereksinimi olmayan komadaki hastalardan bu desteklerin çekilmesini içerir. Pasif ötanazinin bu iki şekli son zamanlarda birkaç yargılamada yasal ve tıbbi olarak haklı çıkartılmaktadır.

Üçüncü düzeyi, ciddi ya da terminal bir hastalık için tedavisi sunulmuş, ancak yaşamı uzatan tedavinin yapılmamasını ya da çekilmesini rica eden mental olarak yeterli hastalar için söz konusu olan pasif ötanazidir,

Dördüncü düzeyi, ölümü çabuklaştıracağı bilinen ağrı kesici ilacın ağrıyı dindirmek niyetiyle verilmesi şeklinde olur. Bu çift etki öğretisi olarak bilinir ve yıllarca. özellikle palyatif bakımda, “uygun tıbbi bakım” olarak kabul edilmiştir.

Beşinci düzeyi, hastanın tedavi edilemeyen bir hastalıktan ya da terminal hastalıktan da ha fazla acı çekmesini sonlandırmak için kendisini öldürmeye yardım edecek araçların sağlanmasıdır. Bu yaygın olarak bilinen ismiyle “intihara yardımdır” ve ölme hakkı tartışmalarında baskındır.

Altıncı düzeyi, gönüllü ötanazi olarak bilinir. Ciddi hastalığı olan hastaların ricasıyla öldürücü maddenin verilmesini içerir.

Son kategori ise, istek dışı ötanazidir. Başka bir kişinin hastanın bilgisi ve onayı olmaksızın hastanın yaşamını sonlandırmaya karar vermesiyle olur. İstek dışı ötanazi tartışmalarının baskın kısmı değildir.

Ötanazi konusundaki tartışmalar sonucunda ilk olarak 1935’te İngiltere’de Ötenazi Gönüllüleri Topluluğu (The Voluntary Euthanasia Society) kurulmuştur. Bu kuruluşun amacı, toplumu ötanazi konusunda bilinçlendirmek ve ötanazi uygulamasının yasallığı konusundaki tartışmalara açıklık getirmeye çalışmaktır. Bunu yine İngiltere’deki Lordlar Kamarası’ndaki tartışmalar takip etmiştir, ancak tartışmalar sonucunda ötanazinin yasallığı reddedilmiştir.

Ülkemizde yasaklanmış olmasına rağmen, günümüzde ötanazinin yasallaştığı ülkeler vardır.   Hollanda, Avustralya ve ABD’nin Oregon eyaletinde ötanazi değişik uygulanma şekilleriyle yasallaşmıştır. Ancak iki ülkede (Avustralya ve ABD’nin Oregon eyaleti )de Federal Yüksek Mahkeme, yasanın Anayasa’ya aykırı olduğuna karar vererek iptal etti. Gerekçe şuydu: Anayasa insanların haklarını garanti altına alır. Yaşamak bir insan hakkıdır, ama ölmek değil…

Hollanda’da aktif ötanaziye yasalar izin vermekle birlikte gerek bu ülkede gerekse diğerlerinde tartışmalar bitmiş değildir. Hollanda’da 1980’lerden beri hükümetin kontrolünde hekimler ötanazi uygulayabiliyor ve yargılanmıyor. Bu kararda Kasım 1984’deki Alkmaar vakasının büyük önemi var. Alkmaar davasında kalçası kırık, sağır ve kör, 95 yaşındaki bir kadına ötanazi uygulayan bir hekim yargılanmıştı. Ancak Hollanda Yüksek Mahkemesi, ‘‘vicdanlı bir hekimin görevleri arasında, tercihini ölümden yana kullanmak da vardır’’ kararını verdi. 1993’de parlamento bir özel yasa kabul etti. Hasta ısrarla, tekrarlayarak ve özgürce ölmeyi istemeliydi. Ölümden başka hiçbir şeyle önlenemeyecek biçimde acı çekmeliydi. Hekim ötanaziden önce bir meslektaşından onay almalı ve durumu yetkililere bildirmeliydi… Bu durumda hekim, yargılanmadan ötanazi uygulayabilirdi.

Ötenazi kavramı ve uygulamaları hukuk açısından olduğu kadar ahlaki dini ve toplumsal değerler açısından da tartışmalıdır. İstanbul’da çeşitli hastanelerde çalışan hekimler ile bu hastanelerden yararlanan hastaların ötanazi konusundaki tutumlarını incelemek  amacıyla sizlerle yapılmış bir araştırma (Sur H. ve ark., Hekim ve Hastaların “Ötenazi” Konusundaki Tutumları, Sağlık İdaresi Kongresi, 2000) sonuçlarını paylaşmak istiyorum:

  • Aktif volunter ötanaziye taraftar olma oranı hekimlerde yüzde 14,2
  • Hastalarda yüzde 39,7 olup aradaki fark istatistiksel olarak önemlidir (p<0.0001).
  • Pratisyen hekimlerin aktif volunter ötanaziye taraftar olma oranı asistan uzman ve akademisyen hekimlerden daha yüksek olup bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
  • Hastalar arasında aktif volunter ötanaziye taraftar olma oranı öğrenim düzeyi düşük olanlarda (okul bitirmemiş+ilkokul mezunu)
  • Ve 50 yaş üzerindeki kişilerde diğerlerine kıyasla önemli şekilde düşük bulunmuştur (p<0.05).
  • Pasif non-volunter ötanaziye taraftar olma oranı hekimler arasında yüzde 45,5
  • Ötenazinin bu şekline taraftar olma oranı özel hastane hekimleri ile anestezistlerde diğerlerine göre önemli şekilde düşük (p<0.05) bulunmuştur.
  • Öğrenim düzeyi düşük hastalar ile 50 yaş üzerindeki hastaların diğerlerine kıyasla önemli şekilde düşük oranda pasif non-volunter ötanazi taraftarı olduğu görülmüştür (p<0.05).

Ötenazi tartışmalarının geçmişi çok eski olmakla birlikte ortalama insan ömrünün uzaması ile kronik hastalıkların önem kazanması terminal vakalarda yaşam desteği sağlayıcı teknolojilerin gelişmiş olması daha da önemlisi birey haklarının giderek daha önem kazanıyor olması son on yılda ötanazi tartışmalarının sürekli gündemde olması sonucunu doğurmuştur.

Halen Hollanda Avustralya ve ABD’nin Oregon eyaletinde yasal olan ötanazinin değişik türleri konusunda hekimlerin ve kamuoyunun çok değişken bir yaklaşım içerisinde olduğu dikkati çekmektedir. Yasal olmasa bile özellikle pasif ötanazinin sıkça yapıldığı bilinmektedir[1]

ABD’de yapılan bir kamuoyu araştırmasında halkın yüzde 64’ünün hekimlerin ötanazi uygulama yetkisi olmasına taraftar olduğu ortaya çıkmıştır[2]. Gene ABD’de yapılan bir araştırmada hekimlerin yüzde 18.3’ü hastalarından “intihar için yardım” talebi yüzde 11.1’i ise “öldürücü bir ilaç enjeksiyonu” talebi geldiğini belirtmiştir[3]. Aynı araştırmada tüm hekimlerin yüzde 7’si bu talepleri en az bir kez karşıladıklarını belirtmişlerdir.

Hastaların ötanazi talebi aslında çok yaygın bir talep olarak ortaya çıkmaktadır. İngiltere’de yapılan bir araştırmada hekimlerin yüzde 60’ı ötanazi talebi ile karşılaştıklarını yüzde 91’i pasif ötanaziye taraftar olduklarını aktif ötanazi talebi ile karşılaşan hekimlerin yüzde 32’si ise – yasal olmadığı halde- bu talebi yerine getirdiklerini belirtmiştir[4].

Hollanda’da ötanazi yasalaşmadan önce yapılan bir araştırmada aile hekimlerinin yüzde 75’inin ötanazi talebi ile karşılaştıkları aktif ötanazi talebi ile karşılaşanların yüzde 41’inin bu talebi karşıladıkları saptanmıştır[5] [6].

Avustralya’da pratisyen hekimler arasında yapılan bir araştırma sonuçlarına göre de ötanazi talebi ile karşılaşma oranı yüzde 40; talebi karşılama oranı ise yüzde 29’dur[7].

İtalya’da hastane hekimleri ile pratisyen hekimler arasında yapılan bir araştırmada aktif ötanazi ya da yardımlı intihara taraftar olan hekim oranı yüzde 17.9 pasif ötanaziye taraftar olan hekim oranı yüzde 79.4 bulunmuştur[8].

Çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalar halkın ve hekimlerin ötanazi konusunda önemli oranda “taraftar” tutum içerisinde olduklarını hekimlerin günlük pratikte ötanazinin her türü ile ilgili taleplerle sıkça karşılaştıklarını ve yasal olmadığı durumlarda bile bu taleplerin özellikle de pasif ötanazi taleplerinin sıkça yerine getirildiğini göstermektedir.

Ancak hemen belirtmek gerekir ki ötanazi konusundaki tutum ve uygulamalar karşılaşılan vakanın durumuna toplumların kültürel özelliklerine eldeki tıbbi olanakların ve yasal durumun yeterliliğine bireylerin dinsel inançlarına ve sürekli değişmekte olan etik değerlere göre önemli değişiklikler göstermektedir.

Hatta aynı araştırma grubundan farklı zamanlarda elde edilen verilerin bile farklılık gösterdiği görülmektedir.

Örneğin ABD’de kanserli hastalar, hekimler ve halktan seçilen örnek gruplar üzerinde yapılan bir izlem araştırmasında araştırmaya katılanların üçte birinin ötanazi konusundaki tutumlarını zaman içerisinde değiştirdikleri aktif ötanazi ve yardımlı intihara başlangıçta taraftar olan hekimlerin zaman içerisinde karşı oldukları ortaya çıkmıştır[1].

Ötenazinin ülkemizde hukuken yasak olmasına rağmen yapılan araştırmalarda gerek hekimlerin gerekse hastaların önemli ölçüde ötanazi taraftarı olduğu görülmekle birlikte, diğer ülkelerde yapılan çalışmaların ışığı altında kesin bir sonuca varılması uygun olmayıp bu konudaki tutum ve uygulamaların sürekli yenilenen araştırmalarla netleştirilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, ümitsiz hastalar için ötanazi uygulamak hukukumuzda adam öldürme fiili olarak kabul edilmekte ve ayrıca dini ve geleneksel görüşlere de aykırı düşmektedir. Ancak bazı vakalarda hekimler, inleyen bir hastanın ruh, durumunu ve bu durum karşısında aciz kalan hekimin çaresizliğini göz önünde bulundurarak beraat kararı da vermektedirler. Unutmamak gerekir ki bugün tedavisi imkânsız bir hastalık, yarın tedavi edilebilme durumuna gelebilir. Öyle görülüyor ki  (Hipokrat yeminini de göz önünde bulundurarak) hekimin her türlü çaresiz hastalığa tutulmuş hastayı tedavi ve iyileştirme yoluna gitmesi görüşü halen geçerliliğini korumaktadır.

Kaynaklar

[1]. Harris J. Euthanasia and the value of life. J Keown (ed.) Euthanasia Examined: Ethical Clinical and Legal Perspectives. Cambridge University Press 1996.

[2]. Emanuel E. Euthanasia and physician-assisted suicide. http://www.rmf.org/b3415.html.

[3]. Özkara,E. : Ötanazide Temel Kavramlar  ve Güncel Tartışmalar, Seçkin yayıncılık,                           

Ankara, 2002.

[4]. Meier DE Emmons CA Wallenstein S Quill T Morrison RS Cassel CK. A national survey of physician-assisted suicide and euthanasia in the United States. N Eng J Med 1998 Apr 23.338(17):1193-201.

[5]. Ward BJ Tate PA. Attitudes among NHS doctors to requests for euthanasia. BMJ 1994:308:1332-34.

[6]. Van Der Wal G Van Eijk JThM Leenen HJJ Spreeuwenberg C. Euthanasia and assisted suicide.I. How often is it practised by family doctors in the Nederlands? Fam Pract 1992:9:130-4.

[7]. Van Der Maas PJ Van Delden JJM Pijnenborg L Looman CWN. Euthanasia and other medical decisions concerning the end of life. Lancet 1991:338:669-74.

[8]. Kuhse H Singer P. Doctors’ practices and attitudes regarding voluntary euthanasia. Med J Aust 1988:148:623-7.

[9]. Grassi L Agostini M Magmani K. Attitudes of Italian doctors to euthanasia and assisted suicide for terminally ill patients(letter). Lancet 1999 Nov 27:354(9193):1876-7.

[10]. Wolfe J Fairlough DL Clarridge BR Daniels ER Emanuel EJ. Stability of attitudes regarding physician-assisted suicide and euthanasia among oncology patients physicians and the general public. J Clin Oncol 1999 Apr:17(4):1274.