Demografik ve epidemiyolojik geçiş teorilerine göre demografik geçişlerin ilk üç döneminde bulaşıcı hastalıklara karşı elde edilen başarılar sayesinde önlenebilir nedenlerle gerçekleşen erken ölümler engellenmiş, doğumda beklenen yaşam süresi uzamıştır. Yaşam süresindeki uzamanın doğal sonuçları olarak demografik açıdan yaşlanmış toplumlar, epidemiyolojik olarak da dejeneratif hastalıklar, kronik ve çoklu sağlık sorunlar ön plana çıkmıştır (1, 2).

Demografik dönüşüme bağlı olarak sık görülen hastalık ve ölüm nedenleri de değişmiş, görülme sıklığı yönünden bulaşıcı olmayan hastalıklar ön plana çıkmış, çoklu sağlık sorunuyla yaşamakta olan birey sayısı artmıştır. Küresel düzeyde en çok ölüme neden hastalıklar arasında halen kardiyovasküler hastalıklar ve kanserler ilk iki sırayı paylaşmaktadır. Çoklu sağlık sorunu olan kişi sayısında son 20 yılda önemli bir artış olduğu ve 60 yaş üzeri nüfusun yarıdan fazlasında birden çok sağlık sorununun bulunduğu dikkati çekmektedir (3).   

İleri yaş grubunda olup da birden çok kronik sağlık sorunu ile yaşamak durumunda olan bireylerin ihtiyacı olan hizmetler hastalık tedavisinden çok yaşam kalitesini arttırma, günlük yaşam aktivitelerinde başkalarına bağımlı olmadan yaşamı sürdürebilme amaçlı bakım hizmetleri olduğundan günlük yaşamda “iyilik hali” ve “işlevsellik” önem kazanmıştır. Buna uygun olarak hizmet sunumu da doğal olarak hastanelerden yaşanılan ortamlara kaymaya başlamıştır.

İyilik hâli ve işlevsellik sadece yaşlı nüfus için değil tüm yaş grupları, üretken yaş grubu için de önem kazanmaktadır. Özellikle çalışma hayatında iş yerlerinde yürütülen “iyilik” geliştirme amaçlı programların iş yeri verimliliğine ve çalışma barışına büyük katkılar sağladığı görülmektedir. Sosyal ortam koşullarının, sağlığın sosyal belirleyicilerinin, sağlık ve hastalık üzerindeki bilinen etkileri dikkate alındığında bunun şaşırtıcı bir sonuç olmadığı ortadadır.

Artan sağlık okuryazarlığı ve iletişim kanallarının gelişmesine paralel olarak erişkin yaş gruplarında da sağlık davranışları daha çok hizmet arayışı doğrultusunda değiştiğinden, hâlen yetersiz olan sağlık hizmetlerine duyulan ihtiyaç daha da artmaktadır. Bunun için bulunan çözümlerden birisi olan tele-tıp ve tele-sağlık uygulamalarının çoktan yaygınlaşmaya başladığı ve özellikle COVID-19 pandemisi döneminde en önemli hizmet sunum araçlarından birisi haline geldiği gözlenmektedir. Pandemi döneminde yapılan bir çalışma tele-tıp hizmeti kullanımının tıbbın çeşitli branşlarında yüzde 13-17 olduğunu ve pandemi öncesine kıyasla 38 kat arttığını göstermektedir (4).  

Yakın bir tarihte evimizin duvarları, giysilerimiz, sağlık durumumuzu hızla değerlendirip olası sorunlar konusunda bizi uyaran sensörlerle donanmış olacaktır. Daha önce donanımlı laboratuvarlar ve yüksek maliyetler gerektiren genetik incelemelerin, DNA analizlerinin artık bireysel kullanım için hazırlanmış el laboratuvarlarında makul bir maliyet karşılığında yapılabileceği anlaşılmaktadır. Bu şekilde olası riskler hem bireylerin kendileri tarafından zamanında saptanabilecek hem de bireye özgü tanı ve tedavi planlanması mümkün olabilecektir. Tanı ve tedavi hizmetlerinin kişiselleşmesi yeni dönemin bir başka önemli özelliğidir.

Yapay zekâ ve makine öğrenmesi tıbbın her alanına girmiş, tanıdan tedaviye, risklerin saptanmasından hastalıkların izlenmesine kadar yaygın bir hizmet yelpazesinde başrolü oynamaya başlamıştır. Gelişen robotik yöntemler sayesinde bir yandan nano robotlarla vücudumuzun herhangi bir bölgesinde tanı ya da tedavi amaçlı işlemler yapmak mümkün olmakta, bir yandan da tele-robotlar sayesinde binlerce kilometre uzaklıktaki bir hastaya cerrahi müdahale yapılabilmektedir.

Bu gelişmeler kaçınılmaz olarak devletin sağlık hizmetlerindeki rolünün ve sorumluluklarının yeniden tanımlanması sonucunu doğuracaktır. Devletler, düzenleyici ve denetleyici rollerini arttırmak ve kamusal nitelikteki, bireysel çözümlerin üretilemediği çevre sorunları, pandemiler gibi alanlara daha çok kaynak ayırmak zorunda kalacaklardır.

Özetlenen teknolojik gelişmelerin doğal olarak yeni mesleklerin ortaya çıkmasına, eskilerin güç ve yetki alanlarının yeniden tanımlanmasına neden olacağı ortadadır. Bu doğrultuda hâlen dünyanın pek çok yöresinde sorunlu olan birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunumunda aile hekimlerinin, genel pratisyenlerin işlevlerinin azalacağı, bunun yerine hekim yardımcısı, pratisyen hemşire, kiropraktör, sağlık memuru, optometrist, fizyoterapist, ergoterapist, psikolog gibi mesleklerin öneminin artacağı söylenebilir.  

Tüm bu değişimler hekimlik mesleğinin öneminin ve değerinin azalmasına neden olur mu? Tabii ki hayır. Tersine hekimler kendi bilgilerinin daha gerekli olduğu ikinci ve üçüncü basamak sağlık örgütlerinde hizmet sunmaya daha çok zaman ayırabilecek, birinci basamak sağlık örgütlerine ise danışmanlık hizmeti verebilecektir. Kaçınılmaz olan bu değişimi hekimlerin şimdiden görerek kendilerini hazırlamaları, geleneksel rollerindeki değişikliğin saygınlık ve güç alanlarında azalmaya neden olmayacağı konusunda ikna edilmeleri gerekmektedir.

Kaynaklar

1) Omran, A. R. The epidemiological transition: A theory of the epidemiology of population change. The Milbank Quarterly, 2005;83(4):731-757.

2) Santosa, A., Wall, S., Fottrell, E., Högberg, U., Byass, P. The development and experience of epidemiological transition theory over four decades: A systematic review. Global Health Action, 2014;7:23574.

3) Chowdhury, S.R., Chandra Das, D., Sunna, T.C., Beyene, J., Hossain, A. Global and regional prevalence of multimorbidity in the adult population in community settings: A systematic review and meta-analysis. EClinicalMedicine, 2023 Feb 16;57:101860.

4) McKinsey.Telehealth: A quarter-trillion-dollar post-COVID-19 reality. https://www.mckinsey.com/industries/healthcare/our-insights/telehealth-a-quarter-trillion-dollar-post-covid-19-reality (Erişim Tarihi: 17 Aralık 2023).

Impact of Demographic, Epidemiological, and Digital Transitions on Healthcare

                                                                                                  Prof. Dr. Osman Hayran

According to demographic and epidemiological transition theories, many premature deaths due to preventable causes have been prevented and life expectancy at birth has increased during the third stage of demographic and epidemiological transitions. As natural consequences of the increase in life expectancy, demographically aging societies, epidemiologically delayed degenerative diseases, and multimorbidity have come to the fore (1, 2).

Due to demographic transformation, the common causes of disease and death have also changed, non-communicable diseases have come to the fore in terms of incidence, and the number of individuals living with multiple health problems has increased. Available statistics indicate that cardiovascular diseases and cancers are the two leading causes of death. There has been a significant increase in the number of people with multiple health problems in the last 20 years and more than half of the population over 60 years of age are living with more than one health problem (3).   

The services needed by elderly are usually care services rather than cure services. They need services to increase their quality of life and maintaining daily living activities without being dependent on others. “Wellness” and “functionality” are the most important components of their daily life. Accordingly, service provision has shifted from hospitals to daily living environments.

Wellness and functionality are important not only for the elderly population but also for all groups including the productive age groups. Especially in working life, it is seen that “wellness” programs carried out in workplaces make great contributions to workplace productivity and work peace. Considering the role of environmental conditions and social determinants on health and disease, this is not surprising.

Due to increased health literacy and the developed communication channels, health behaviors in adult age groups are also going to change and they are looking for more and timely healthcare services. New digital technologies help us at this point such as telemedicine and telehealth, which have become one of the most important service delivery tools, especially during the COVID-19 pandemic. A study conducted during the pandemic period has found that the use of telehealth services was 13-17% in various branches of medicine and increased 38 times compared to the pre-pandemic period (4).

In the near future, the walls of our homes and our clothes will be equipped with sensors that can quickly assess our health status and alert us to potential problems. Genetic examinations and DNA analyses, which previously required well-equipped laboratories and high costs, can now be performed at a reasonable cost in hand-held laboratories prepared for individual use. In this way, potential risks can be detected by individuals themselves in a timely manner and individualized diagnosis and treatment planning will be possible. Personalization of healthcare services is another important feature of the new era.

Artificial intelligence and machine learning have entered every field of medicine and have started to play a leading role in a wide range of services from diagnosis to treatment, from identifying risks to monitoring diseases. Thanks to developing robotic technology, it is possible to perform diagnostic or therapeutic procedures on any part of the body with nanorobots, while telerobots can perform surgical intervention on a patient thousands of kilometers away.

These developments will inevitably lead to a redefinition of the role and responsibilities of the state in healthcare. States will increase their regulatory and supervisory roles and will have to allocate more resources to areas of public nature, such as environmental health problems and pandemics, where individual solutions cannot be produced.

Another consequence of these technological developments will be the emergence of new professions and the redefinition of the old power and authority areas. In this direction, the function of family physicians and general practitioners in the provision of primary health care services, which is still problematic in many parts of the world, will decrease, and instead the importance of professions, such as digital healthcare managers, physician assistants, nurse practitioners, chiropractors, health officers, optometrists, physiotherapists, occupational therapists, and psychologists will increase. 

Will all these changes reduce the importance of physicians and the value of the medical profession? Of course not. On the contrary, physicians will provide services in secondary and tertiary health care organizations where their knowledge is more necessary and will provide consultancy services to primary health care organizations. Physicians need to prepare themselves for this inevitable change and be convinced that the change in their traditional roles is not related to a decrease in their prestige and power.

References


1) Omran, A. R. The epidemiological transition: A theory of the epidemiology of population change. The Milbank Quarterly, 2005;83(4):731-757.

2) Santosa, A., Wall, S., Fottrell, E., Högberg, U., Byass, P. The development and experience of epidemiological transition theory over four decades: A systematic review. Global Health Action, 2014;7:23574.

3) Chowdhury, S.R., Chandra Das, D., Sunna, T.C., Beyene, J., Hossain, A. Global and regional prevalence of multimorbidity in the adult population in community settings: A systematic review and meta-analysis. EClinicalMedicine, 2023 Feb 16;57:101860.

4) McKinsey. Telehealth: A quarter-trillion-dollar post-COVID-19 reality. https://www.mckinsey.com/industries/healthcare/our-insights/telehealth-a-quarter-trillion-dollar-post-covid-19-reality (Retrieval Date: December 17, 2023).