Şeflik; Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde  hekimlik  yanında  akademik ve de idari işlevleri de üstlenen  sorumlu yürütücü tüzel   kişilik olarak tarif edilebilir. 2.5.2006 tarihinde  Sağlık Bakanlığının çıkardığı ‘’Yandal uzmanlık eğitimi giriş sınavı yönetmeliğinde  ise şef ; Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde tıpta uzmanlık eğitimi veren klinik ve laboratuarlarının sorumlusu ve bu birimleri yöneten uzman olarak tarif edilmiştir. Bu  şekilde  bakanlık, akademik olmayan buna karşın    nonspesifik  bir unvan olan şefliği, lafzi manası dışında tanımlama  gereksinimi duyarak uzmanlık eğitimi veren/sorumlu/yöneten gibi tanımlayıcılar yardımı ile  ancak tarif edebilmiştir. Bu zorlama tarif  hukuksal metinler için veya  kamuoyu bilgilendirmesi açısından  bir gereksinim olmakla birlikte  yine de bilimsel manada şeflik kelimesini  unvan olarak anlamlamak veya adlandırmak  oldukça zordur.

Ülkemizdeki  46 eğitim ve araştırma hastanesinde yaklaşık 750 şef bulunmaktadır. Türkiye’deki uzman hekimlerin büyük çoğunluğunu yetiştiren  eğitim ve araştırma hastanelerindeki şeflik kurumları  fonksiyonları itibarı ile bir yüksek öğretim formatında olmalarına  rağmen maalesef   üniversal olmayan dar bir terminoloji ile  adlandırılmıştır.   Eğitim ve araştırma hastanelerinde şeflik ile yürütülen tıpta uzmanlık eğitimi ( tıpta uzmanlık yüksek öğretimi)   özellikle Almanya’ da uygulan bir sistemdir. 

Ülkemizde Uzmanlık eğitimini tarif eden 2 kanun bulunmaktadır. 1981 tarihinde  çıkartılan  2547 sayılı Yüksek Öğretim kanununda (YÖK), Tıpta uzmanlık; Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından düzenlenen esaslara göre yürütülen ve tıp doktorlarının belirli alanlarda özel yetenek ve yetki sağlamayı amaçlayan bir yükseköğretimdir’ hükmü ile nitelendirilmektedir (YÖK Madde 3).

Bu konu ile ilgili ilk düzenleme 1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’dur. Bu kanun Türkiye’de tababet ve   uzmanlık dallarına dair san’atların ne suretle icra edileceğini hükümlere bağlamaktadır. Anılan kanunun 8. ve 9. maddelerini inceleyelim:

8. madde:  Ancak herhangi bir şube-i tababette müstemirren mütehassıs olmak ve o unvanı ilan edebilmek için Türkiye Tıp Fakültesinden veya Sıhhiye Vekaletince kabul ve ilan edilecek müessesettan verilmiş veyahut ecnebi memleketlerin maruf bir hastane ve laboratuarından verilip, Türkiye Tıp Fakültesince tasdik edilmiş bir ihtisas vesikasına haiz olmalıdır.  
9. madde : İhtisas vesikalarının suret’i ahzi ve bu hususta mer’i olması lazım gelen kavaid……… Sıhhiye Vekaleti’nce tanzim edilecek bir nizamname ile tayin olunur .
8.madde ile Tıp fakülteleri dışında uzmanlık eğitimini vermeye yetkili olarak S.B.  öngörülmüştür. 9. madde ile de tıpta uzman yetiştirmeye dair usul ve esasları belirleme yetkisi Sağlık Bakanlığı’na verilmiştir.

Zaten bu durum daha sonra çıkartılan 2547 sayılı YÖK 3. maddesinde de ayrıca belirtilmiştir. Buna göre tıp fakültelerinde yapılan uzmanlık eğitiminin de Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen esaslara göre yürütüleceği, üniversitelerin başka bir uzmanlık eğitimi esası belirleyemeyeceği ortaya çıkmaktadır.

Fakat yüksek öğretim kanununda da belirtilen ‘’tıpta uzmanlığın bir yüksek öğretim olduğu ‘’ nitelemesi Sağlık Bakanlığı hastanelerine uymamaktadır. Yani mazruf  başka zarf başka olmaktadır. Tıpta uzmanlık yüksek öğretimi veren S.B. hastaneleri YÖK ‘ a göre yüksek öğretim sayılmamaktadır. Yine yüksek öğretim dediğimizde bu öğretimi yapacak kişi, YÖK de tarif bulduğu gibi ya öğretim üyesi veya öğretim görevlisi olma durumundadır. Burada da zarf / mazruf uyumsuzluğu devreye girmektedir. Yine ÖSYM tarafından yapılan ‘‘TUS’’ kılavuzunda da belirtildiği gibi fakülte sonrası uzmanlık eğitimi görmek üzere, Üniversitedeki tıpta uzmanlık programlarına alınacaklar ”araştırma görevlisi” olarak nitelenmekte Sağlık bakanlığı veya benzer kurumlardaki uzmanlık programlarına alınacaklar ise ”asistan” olarak nitelendirilmektedir. Görüldüğü gibi bu durum eğitim ve öğretim birliği (YÖK Madde 5)  ’ne aykırıdır.

ŞEFLİK İLE İLGİLİ DÜZENLEMELERİN  SEYRİ

1-19 haziran 2002 tarihinde çıkarılan tıpta uzmanlık tüzüğüne göre, uzmanlık eğitiminden, tıp ve diş hekimliği fakültelerinde 2547 sayılı Yüksek Öğretim kanunu hükümlerine göre profesör, doçent olanlar ile en az 3 yıllık uzman olan yardımcı doçentler, uzmanlık eğitimi vermeye yetkili kılınan diğer kurumlarda ise yönetmelikte belirtilen usul ve esaslara göre klinik veya laboratuar şefi ya da şef yardımcısı olanlar sorumludur.
2- 28.3.2003 tarihli Eğitim personelinin nitelik ve seçim esasları hakkında yönetmelikte şef: Tıpta uzmanlık eğitimi veren klinik ve laboratuar birimlerinin sorumlusu ve birimi yöneten uzman olarak tarif edilmiştir.
3-15.2.2007   tarihli 5581 sayılı bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanunda  şeflik tanımına değinilmemiştir. Kanunun 9. maddesinde ‘’Eğitim hastaneleri’’   cümlesi ayrıntılı bir  tanımlama yapılmaksızın geçmektedir.

ÖZLÜK YÖNÜNDEN SORUNLAR

Klinik şeflerinin ek göstergeleri ancak Üniversitede görev yapan yardımcı doçent kadrosunda bulunanlar kadardır. Bu durum emekliliğe de yansıyacağından bir adaletsizlik olarak görülmektedir.

SEFLİK NASIL OLMALIDIR ?

Şeflik, şimdiye dek uygulana gelmiş tecrübeler açısından bakıldığında 5 önemli özelliği bulundurması gereken bir kurumdur. Bunları önem sırasına göre 1.  Profesör veya doçent gibi akademik unvan sahibi olma,  2. eğiticilik, 3. bilgi,  4. beceri, 5. tecrübe-kıdem olarak sayabiliriz. Tüm bu özellikleri barındırması beklenen şeflik, bir kliniğin veya laboratuarın başında bulunan ideal lider kişiliktir. Ayrıca sınav ile ölçülemeyecek olan  psiko/ sosyal kişilik gibi özellikleri ancak  sözlü sınav veya  mülakat ile  değerlendirilmesi uygun bir yol olabilir. Dolayısı ile eğitim  ve araştırma hastanelerinin özelliğinden dolayı dikey eğitim modeli (tek eğiticiye dayalı  sistem) bulunduğundan  iyi bir eğitimin verilmesi ve  tıbbi hizmetin yürütülmesi açısından   şef’in  yukarıda saydığımız lider özelliklerinin olması beklenmeli veya sağlanmalıdır. Şimdiye dek bunu sağlayacak metodlar konusunda çeşitli nedenler ile yoğun bir tartışma süregelmiştir.

Bunları şöyle özetleyebiliriz:

a-Bilgi yi öne çıkaran sınav veya seçme sistemleri: Bilgi bir klinik şefinde olması gereken bir özellik olmakla beraber, eğitici yön, deneyim ve beceri de yadsınamaz bir gerçektir. Bilgi ağırlıklı şef seçme sistemleri bu yüzden başarılı sayılmamalıdır. Kitabi veya literatür bilgisi fazla olup da hasta karşısında bilgiyi kullanma yetisi sınırlı olan veya cerrahi branşlarda olduğu gibi sanat yönü veya el becerisi yetersiz olan örnekler az değildir. Şef yardımcısı veya başasistan konumunda olup  kitabi bilgisi veya sınava yönelik test çözme bilgisi  kısmen yeterli olan fakat tecrübe, deneyim gibi tıbbın sanat yönü konusunda oldukça yetenekli olan şef adayı olabilecek  hekimleri de unutmamak gerekir. Sonuç olarak bilgi gerekli ama yeterli bir şart değildir.
b-Yayını ve yabancı dil bilgisini öne çıkaran sınav veya seçme sistemleri:  Bilimsel yayın yapma potansiyeli oldukça fazla olan fakat hastanede klinik ve poliklinik çalışmalarını aksatacak düzeyde sadece yayın yaparak gününü dolduran hayata bakışı da sadece bu yönde olan hekim tipi hastanelerimizde az da olsa bulunmaktadır. Yayın dosyası iyi olup da eğitici yönü, klinik deneyimi ve hatta el becerisi tesadüfen kısıtlı olduğunda yetersiz bir şef adayı seçmiş olunur. Sonuç olarak yayın veya tez verme konusunda yetkin olabilecek asgari donanıma sahip olunması gerekli ama yeterli şart değildir.
c-Eğiticiliği öne çıkaran sınav veya seçme sistemleri: Olması gereken çok önemli bir özellik olan eğiticilik durumu göz önüne alınmalıdır. Fakat eğiticilik için objektif bir kriter tanımlanamayacağından bu yön eğiticilik için yapılacak ayrı bir değerlendirme veya  mülakat ile  değerlendirilmelidir.
d-Deneyimi öne çıkaran sınav veya seçme sistemleri: Cerrahi branşlar dışında şimdiye dek deneyimi ölçeçek objektif bir kriter sağlanamamıştır. Hem tıp fakültelerinde hem de
eğitim ve araştırma hastanelerinde ihtisas yapan  kişiler yalnızca yayınlarına ve yabancı dil bilgisi düzeylerine bakılarak üniversitelerde yardımcı doçent, doçent,   Klinik şefi  olma hakkına sahip olmaktadırlar. Bu yüzden deneyim hep ihmal edilegelmiştir.
e-Akademik Unvanlıların sınavsız  atanması  yolu ile şeflik seçme sistemi: Eğiticilik, deneyim ve de diğer  lider kişilik özellikler mutlaka dikkate alınmalıdır.

PROFESÖR VEYA DOÇENTLERİN ŞEF OLARAK  ATANMASI KONUSU

Sağlık Bakanlığı tarafından önceden ilan edilmiş kadrolara sınav şartı aranmadan profesörlerin ve de 5 yıllık doçentlerin,  sınav şartı aranarak da profesör veya doçent olmayan  fakat  belirli sınavlarla ( baraj sınavı) ön elemeden geçmiş şef yardımcılarının veya  10 yıllık uzmanların      aynı kadro için yarışarak belirli  objektif kriterlere göre  jürilerce  değerlendirmelerin yapılarak  klinik veya laboratuar şefi olarak  atamalarının yapılması  tartışmaları ortadan kaldıracaktır.

Belirli bir zaman sonra ise( zamanı önceden belirlenmek şartı ile örneğin 5 yıl içersinde) sadece profesör veya doçent unvanı olan adayların  şef olarak atanması sağlanmalıdır. Mensubu olduğum Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma hastanesinde Tüm şeflerin %76 sı profesör veya doçent unvanlarına sahiptir. Bu oran giderek yükselmektedir. Doçentlik sınavı merkezi bir sistemle yapıldığından, dışarıdan başvuru için hiçbir engel yoktur. Akademik unvanın  eğitim gören uzman adayları üzerinde olumlu psikolojik  etkileri  yadsınamaz bir gerçektir. YÖK kanununa göre Tıpta uzmanlık bir yükseköğretim  olarak nitelendirildiğine  göre  belirli bir süre içersinde tüm şeflerin  Profesör  veya doçent gibi   akademik unvanlılar arasından seçilmesi  eğiticilerin standardizasyonu açısından bir zorunluluk haline gelmelidir.
 
ŞEFLİK UNVANINDA  DEĞİŞİKLİK  ÖNERİLERİMİZ

1-Üniversite  hastanelerinde veya Sağlık Bakanlığına bağlı Eğitim ve Araştırma hastanelerinde akademik işlevler ( öğretim+eğitim +araştırma ) bakımından bir fark yoktur.  Bu saptamaya göre, yükseköğretim kurumlarında görevli profesör, doçent ve yardımcı doçentlerden oluşan öğretim üyelerinin, S.B. eğitim ve araştırma hastanelerindeki karşılığı ‘’eğitim üyeliği ‘’olmalıdır. O halde Klinik Şefliği  unvanı yerine   öğretim üyesi unvanına benzer ‘’ Klinik Eğitim Üyesi ‘’ unvanı ( örneğin İç Hastalıkları Klinik Eğitim Üyesi  gibi)  akademik bir açılım sağladığından daha iyi bir tanımlama olur diye düşünüyoruz.

2-Yukarıdaki önerimizin bir alternatifi ise Klinik şefi yerine ‘’ Klinik Eğitmeni’’ unvanıdır.   ( Örneğin İç hastalıkları Klinik Eğitmeni gibi)

3-Üçüncü bir alternatif değişiklik önerisi ’’ Klinik Yöneticisi ‘’unvanıdır.( Örneğin İç hastalıkları Klinik Yöneticisi gibi)

Fakat akademik bir standardizasyon açısından  ‘’ Klinik Eğitim Üyesi ‘’ unvanı en uygun öneri olacaktır.

SONUÇ

Eğitim ve araştırma hastaneleri  halen yüksek öğretim kurumu sayılmamakla    birlikte
İşlevsel  olarak eğitim-öğretim,bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık  gibi yüksek öğretim fonksiyonlarını yürütmektedirler.

Hiçbir yasa şef adı altında bir yükseköğretim elemanı unvanı veya yetkisi tarif etmemektedir.  

Eğitim personelinin standardizasyonu açısından  eğitim araştırma hastanelerinde nonspesifik bir adlandırma olan klinik şefi  unvanının  kaldırılarak  bunun yerine eğitimi vurgulayan bir unvan    konulmalıdır.

Tüm şeflerin   akademik unvanlılar arasından seçilmesi  eğiticilerin standardizasyonu açısından    bir zorunluluk haline gelmelidir. İç hastalıkları, çoçuk sağlığı ve hastalıkları gibi bazı anadallarda  yandal uzmanı olmayan  şef  adayı bulamama nedeni ile ve de yandal uzmanlık alanlarının giderek önem kazanması nedeni ile Yandal şeflerinin anadal da da eğitim verebilecek hale gelmesi sağlanmalıdır.

Mevcut  Şefliklerin akademik ve de eğiticilik yönünden  düzenlenecek adil bir performans  puan sistemi ile değerlendirilmesi   yeterli puan alamayan şeflere bazı yaptırımların uygulanması  (Örneğin; şeflik sınavları için jüri seçilmeme,  koordinatör şef seçilememe, EPKK üyesi olamama, döner sermaye ek ödemelerindeki eğitici destekleme puanı faslının  uygulanmaması vs) uygun olacaktır.

Ayrıca akademik yükseltmeleri yarıda kalmış olan doçentlerin profesörlük  hakkı da yapılacak anayasal bir düzenleme ile veya belirli üniversitelere afiliasyon ile sağlanmalıdır.

Yazının PDF versiyonuna ulaşmak için  Tıklayınız.

* Mart-2007 tarihli SD Dergi 2’nci sayıda yayımlanmıştır.