Üniversite hastanelerinin Bağ-Kur ve SSK hastalarına da sevksiz hizmet vermesi ile gündeme gelen yeni Sağlık Uygulama Tebliği, yurtdışı tedavi ödemelerinden diş protezine, teşhiş ve tanı tetkiklerinden doktorların bakacağı hasta sayısına kadar pek çok konuda yenilik ve kolaylık sağlıyor.
15 Haziran 2007’den itibaren uygulanmaya başlayan yeni Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ile ilgili pek çok soru işareti, yanıtlanmayan pek çok soru ve sürekli çıkıp, geri çekilen tebliğlerden kaynaklanan güven sorunu vardı. Kimi sadece Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur birleşiyor olarak, kimi üniversitelerin SSK ve Bağ-Kurlu’lara sevksiz açılması olarak algıladı yeni tebliği… Bunlar vardı tabii ama daha fazlası da vardı bu yeni tebliğde. Bu yüzden en doğru bilgiyi ilk ağızdan almak istedik ve SSK İstanbul Sağlık İşleri İl Müdürlü Dr. Salih Kenan Şahin ile görüştük.
Kendisi de doktor olan Salih Kenan Şahin’in, bu açıdan hem tıbbi konulara hem de işleyişe son derece hakim olduğunu gözlemledik. Hiçbir sorumuzu yanıtsız bırakmadığı gibi, hatalarını, eksikliklerini söyleyecek kadar da cesur davrandı sohbetimiz esnasında…
Yasemin K. Şahinkaya: Öncelikle yeni Sağlık Uygulama Tebliği’ni kısaca açıklar mısınız bize?
Sağlık Uygulama Tebliği, geçmişte Maliye Bakanlığı’nın yayınladığı Bütçe Uygulama Tebliğleri’nin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayımlanmış yeni şeklidir. Yeni dönemde Sağlık Uygulama Tebliği yaklaşım tarzı olarak benzer şeyleri içermekle birlikte birçok yenilik getiriyor. Bilindiği gibi 5510 sayılı yasanın yürütmesi durdu. Yürütmesi durunca istenen tek çatı oluşamadı. Ancak 5502 sayılı yasa gereği Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK’nın devri gerçekleşti. Uygulamada memurlar ve yeşil kartlılar dışındakiler genel sağlık sigortası kapsamına alınmış oldu. Emekli Sandığı’nın, Bağ-Kur’un ve SSK’nın mevzuatında bir takım farklılıklar vardı. Ancak mevzuatından kaynaklanmayan, sadece uygulamadan kaynaklanan farklılıkları da vardı. Bu tebliğ ile bu farklılıklar asgariye indirilmeye çalışıldı. Bir anlamda sağlıkta daha eşitlikçi bir yaklaşım Sağlık Uygulama Tebliği ile hayata geçmiş oldu. Artık sınırlı bir iki husus dışında Emekli Sandığı da Bağ-Kur da SSK mensubu da aynı ve eşit şartlarda hizmet alacaklar.
(YKŞ) Bu sınırlı hususlar neler?
Mesela katkı payları konusu… SSK mensupları bu yıl 95 kuruş katkı payı ödeyecekler, Bağ-Kurlu’lar; emeklileri % 10 katkı payı ödeyecek, çalışanları % 20. Onun dışında bir takım tıbbi malzeme ve diş proteziyle ilgili farklılıklar var. Eskiden şu vardı. Emekli Sandığı Mensupları üniversite hastanelerine doğrudan, SSKlı’lar sevkle Bağ-Kurlu’lar ise cebinden ödeyerek giderlerdi. Bunlar kalktı.
Akif Tan: Sağlık sektöründe eşitsiz bir dağılım vardı; şimdi daha eşitlikçi bir yaklaşım var. Bu son tebliğ ile sağlık sektörü olması gerekene yaklaşıyor diyebilir miyiz?
Tabii. Yeni tebliğ ile üç amacın çok önemsendiğini ve tebliğin ruhuna da yansıdığını görüyorum: Birincisi temel, asgari sağlık hizmetlerinde mümkün olduğunca eşitliğin sağlanması. İkincisi, mutlak kayıtlı ve izlenebilir bir yapının oluşturulması hedeflendi. Geçmişte sağlıkla ilgili konuşulurken “bana göre, benim rakamlarıma göre” diye bir söylem vardı. Bunun mutlaka ortadan kalkması gerekiyordu. Ciddi kayıtların olmadığı bir sistemi yönetmeniz mümkün değil. Spekülasyonla yönetilen bir yapıdan veriyle yönetilen bir yapıya geçilmesi hedeflendi ki bu çok net bir şekilde Sağlık Uygulama Tebliği’nin ruhuna da yansıdı. Üçüncüsü ise; kurumların vizyonları vardı. Her kurumun kendince belirlediği vizyonu ve bu vizyon doğrultusunda oluşan farklılıkları vardır. Bu uygulamada sorunlar oluşturuyordu. Sosyal Güvenlik Kurumuyla, tek bir kurum oluştu. Sosyal Güvenlik Kurumları arası farklı vizyonlar yerine tek bir vizyon oluştu. Başta Sağlık Bakanlığı, üniversiteler ve sektör kurumlarıyla etkin iletişimle, ortak vizyon sağlandı. Bu vizyonu destekler şekilde bir tebliğ ortaya kondu.
Bu tebliğde, SSK’nın iki yıllık sağlık sigortacılığı tecrübesinden faydalanıldığını düşünüyorum.
YAYGIN SAĞLIK HİZMETİ, YÜKSEK KALİTE VE MEMNUNİYET
(AT) Bu uygulamayla birlikte sağlık sektöründe nereye doğru yol aldık. En nihaî çerçeve ne olacak? Ve biz bu genel çerçeveye giderken, şu anda neredeyiz? Daha atılması gereken adımlar var mı?
Temel hedefimiz daha nitelikli, daha kaliteli ve herkes tarafından ulaşılabilir bir sağlık hizmetini oluşturmak. Biz burada bu takımın finansman oyuncusuyuz. İyi bir finansmanla ve finansmanın düzenleyici rolünü kullanarak en iyi hizmeti vermeyi amaçlıyoruz. Paranın gücü etkili bir güçtür, teşvik ya da ceza mekanizmalarını etkili kullanarak olabilirliği sağlayabilirsiniz.
Sağlık politikaları diğer kurumların desteği ile Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenir. Bizim rolümüz burada finansman aygıtını kullanarak sağlıktaki kaliteye destek vermek. Finansman perspektifimizde Türkiye’de sağlık giderlerini azaltalım gibi bir kaygımız yok. Sağlık giderlerinin azalması demek; sağlıkta kalitenin olumsuz etkilenmesi demek olacaktır. Hâlbuki tam tersi bir ülkenin sağlığa, eğitime, sosyal alanlara parasını aktarması son derece olumlu bir şeydir.
Harcadığımız paranın en verimli sonucu alacak şekilde yönetilmesini önemsiyoruz. Bununla en yaygın ve en yüksek kalitedeki sağlık hizmetini ve en yüksek vatandaş memnuniyetini hedefliyoruz.
(AT) Yeni tebliği sonucunda finans sektörünü yönetimi açısından daha derli toplu bir uygulama mı var? Yani finansın sağlanması değil de mevcut finansmanın derli toplu uygulaması ile ilgili bir uygulama mı var?
Tebliğin kamuoyuna yansıyan en önemli şekli üniversite hastanelerine sevksiz gidilecek olunması. Tabii bu önemli bir düzenleme. Avantajları ve dezavantajları, riskli yanları var. Bununla ilgili farklı düşünceler var. Bunlara da saygı duyuyorum ama ifade edilen şu: Bu üniversiteler paralarını alamıyor; paralarını alamazken, devlet neden böyle bir uygulamaya geçiyor denmesi son derece yanlış ve eksik bir bilgidir. Çünkü ben 2005 Nisan ayından beni bu görevi sürdürüyorum. Belki 2005 yılında bir takım teknik problemler oldu ama 2006 yılından beri yaklaşık 1,5 yıllık süreç içinde bizden kaynaklanan üniversitelerin finansman problemi olmamıştır. En azında kendi bölgem İstanbul, Edirne illeri için bunu söyleyebilirim. Zaman zaman aksamalar oluyor ama bu çoğunlukla üniversitelerin faturalama süreçleri ve otomasyonları ile ilgili sorunlardan kaynaklanıyor. Yoksa bize gelen fatura 45 günlük vadesi süresince ya incelenerek ödenmiştir ya da incelenememişse hemen % 70 avansı ödenmiş, kısa zamanda incelenip, tamamı ödenmiştir.
Şu anda reçete dışında tüm alanlarda özel hastane, kamu hastaneleri, üniversite hastaneleri faturalarını vaktinde inceleyebiliyoruz. Özel sektör için yerinde, etkili denetimler yapılabiliyoruz. Eczacılık sektörü için çok ciddi manada sistemin hatalarını, yanlışlarını düzeltici ve sistemde suç teşkil edici konuların üzerine gidici bir yapıyı oturttuğumuzu düşünüyorum. Elbette bu iç görüdür, kendimizi daha iyi anlattıkça dış görü de daha olumlu olacaktır.
Bu konuda üç ayrı kurumduk. Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK ayrı ayrı çalışıyorduk. 20 Mayıs’ta İstanbul’da pilot uygulamayla başladık. Önce Bağ-Kur ile entegre olduk. 15 Haziran itibariyle de Emekli Sandığı’nın sağlık şubesi ile entegre olduk. Şu anda İstanbul, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli illeri için Sosyal Güvenlik Kurumu çerçevesindeki tüm kişi ve sözleşmeli sağlık kurum hizmetleri artık tek bir elden yürütülecek hale geldi. Bu konudaki sorunları ortadan kaldırmak için önümüzdeki süreç avantajlı olacaktır.
ÜNİVERSİTE HASTANELERİ HASTA BULAMIYORDU
(YKŞ) Muhatap tek olduğu için sorunların çözümleri de daha kolay olacaktır. Üniversite hastanelerinin bu konuda endişeleri vardı. Yığılma olacak, sorunlar yaşanacak diye… Bu konuda ne gibi önlemler alında, ya da önlem alındı m?
Üniversitelerin herkese açılması konusunda üniversiteler bizden daha istekliydi. Tabii insanlar dışarıdan bunları bilmiyor. Özellikle özel sektöre açılmamız sonrası nitelikli ve kâr oranlarının daha fazla olduğu operasyonlar önemli ölçüde özel sektöre kaydı. Kardiyolojide, kardiyovasküler cerrahi ve ortopedideki özel sektör payı artınca üniversite hastanelerinin hasta sayısı önemli ölçüde azaldı. Bu tür nitelikli işler insanın hayatı ile doğrudan ilişkili olunca insanlar burada en iyisini ve en konforlusunu arıyorlar. Hâl böyle olunca da bu tür vakalar özel sektöre ya da toplum içinde itibarı ve güvenilirliği yüksek hastanelere doğru kayıyorlar. Üniversitelere çok komplike, kimsenin kabul etmediği vakalar dışında giden hastanın azaldığı; üniversitedeki asistanın, öğrencinin eğitimi için vaka bulunmadığı konusunda geri bildirimler aldık.
Sağlık Bakanlığı üçüncü basamak hastaneleri ile üniversite hastanelerinin hekim başına hasta oranları birkaç misli farklı. Böyle bir tablo da o kapasitenin kullanılması lazım. Üniversiteler de bunu talep ediyorlardı. SSKlılar için üniversitelere, ikinci ya da üçüncü basamak hastanelerden sevkle gidiş mümkündü. Bu ikinci ve üçüncü basamak hastaneler için bir angarya ve yük oluşturdu. Bu da vatandaşın işini zorlaştırıyordu maalesef. Yani, “beni sevk edin” diye giden vatandaş sevkini alamaz oldu ya da sevk için zorlayınca hastanenin hizmetini tıkar oldu. Bu geri bildirimleri üst üste koyunca böyle bir tercih ortaya çıktı. Bunun doğruluğu da zaman içinde görülecektir.
(YKŞ) Bu da çok tartışılıyor: Çıkan ve yürürlükten kaldırılan tebliğler… Sağlıkta deneme yanılma olur mu?
Bu sağlıkta her zaman tartışılıyor. Uygulamaların sonuçları toplumdan topluma farklılık gösterebiliyor. Bunu her şey için söylemiyorum, istisnaları mutlaka vardır. Çünkü sosyal refleks, toplumsal refleks değişebilir. Türkiye’deki toplumsal refleks ile Batı Avrupa’daki toplumsal refleksi ya da Amerika’daki toplumsal refleksi eşdeğer tutmanın imkânı yok. Onun için bazı şeyleri süreç içerisinde görebiliyoruz ve göreceğiz. Türkiye aile hekimliği sürecine gidiyor. Sağlıkta dönüşüm projesinin temelinde bu var. Aile hekimliği yaygınlığı istenilen ölçülere gelince bu konular yeniden değerlendirilecektir. Bu konuda üniversitelerimizle sürekli iletişim halindeyiz. Muhtemel olabilecek sorunlar karşısında onlar da biz de çok dinamiğiz. Şu kısa süreli uygulama sonuçları açısından da kontrol edilemez problemler olmamıştır.
(AT) Şu son zamanlarda sağlık sektöründe ciddi bir çözüm arayışı var. Bizzat içinde olduğum için de söyleyebilir ki bayağı bir rahatlama söz konusu… Bu son uygulamadan sonra en fazla problem nereden çıkacak diye bekliyorsunuz? Böyle bir öngörü vardır herhalde…
Elbette. Türkiye’de 40 yıldır 50 yıldır konuşulan şeyler iki yıllık kısa bir süre içinde sonuçlanır hale geldi. Bu hem iyi hem kötü. İyi tarafı; kırk yıldır konuşulanların sonuçlarını görmüş olmamız. Her şey bu kadar kısa sürede olunca hep bir kriz yönetimi perspektifiyle işler yürüyor. Halbuki çok daha dikkatli, temkinli, uzun öngörülerle, uzun denemelerle, uzun veri çıkarımlarıyla yapılması gereken şeyler vardı, ancak çok hızlı, dinamik yürüdü. Tabii bunun bir ihtiyaç yönü var. Türkiye’de bazı şeyleri fırsat elinize geçtiği zaman yapamazsanız bir daha o şans önünüze gelmeyebilir. Bu fırsatı kaçırma telaşı da olmuştur. 40 yıldır hep fırsatlar kaçırıldı. Böyle bir fırsat için açıkçası bir 40 yıl daha bekleme riski vardı. Bu da öngörümüzün perspektifini göreceli daraltmıştır.
Biz hastaneleri devrettikten sonra yeni bir yapı kurduk, o yapı içerisinde uygulama çok sık değişti. Çok sık değişen uygulamalar karşında çok sık kriz yöneterek ciddi tecrübe kazandık. Bundan dolayıdır diyebiliyoruz ki otomasyonda problem çıkar. Ve çıktı. Eczane otomasyonun entegrasyonunda problem çıktı. Biz bütün sağlık kurumları ve sözleşmeli kurumlara hemen “sorunun vatandaşa yansıyan kısımlarını minimize ediniz, biz bu konuda oluşabilecek eksiklikler konusunda toleranslı davranacağız” dedik. Bu da etkili oldu. Muhtemel riskler konusundaki tecrübemizle gelişmeleri takip ediyoruz. Bize yansıyan şu anda sınırlı şeyler dışında problem olmadı. Sadece önümüzdeki süreç içerisinde görüntüleme merkezleri ile köklü bir değişiklik, yaklaşımla ilgili bir değişiklik var. Bir süre görüntüleme merkezlerinin tepkileri ve muhtemel boykotlarından kaynaklanan bir problem çıkma ihtimali var. Bununla ilgili de tedbirlerimizi de almış bulunmaktayız.
MEMUR, KURUM, MUHATTAP SIRALAMASI
(YKŞ) Yeni uygulamanın ödeme problemine yol açacağı endişesi var. Zaten ödemelerde sabıkalı olan SSK kültüründen dolayı var olan korku ve tedirginlik nasıl aşılacak?
Bir defa artık konuyu daha iyi biliyoruz. Türkiye’de hekimler kendi branşlarını biliyorlar, operasyonları biliyorlar, hasta muayene etmeyi biliyorlar ama iş sistemi yönetmeye gelince yeterli bir birikim yoktu. Bu hasbelkader değişik alanlara kaymış olan hekimlerin, bu işin farklı boyutlarını hissetmeleri ya da bu konudaki özel ilgileriyle kendi gayretleri ile bir noktaya gelinmiştir.
Bizim sabıkamız şu: Biz faturaları inceleme sürecinde belki biraz daha riskimizi azaltmaya çalışıyoruz. Açık kuralları olmayan bir işi yapıyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda rehberleri yok. Bu rehber olmayınca Sağlık Bakanlığı hekimleri özgürce davranıyor. Bizim arkadaşlarımız da incelerken aynı özgürlükleri kendileri kullanıyorlar. Bu bizim sabıkamız. Çözümü bu konu ile ilgili standartları, kuralları belirlemek gerekiyor. Bunları tam anlamıyla ortaya koymadıkça herkes önce kendi kurumu perspektifi ile olaya bakar. Ancak pratikte memur önce kendini, sonra kurumunu en son olarak da muhatabını düşünür. Ancak bu işin kuralları tam anlamıyla koyulunca hep beraber rahat edeceğiz. Bu bir süreç.
Önceliklerimizi iyi belirlemek lazım. Tümü için söz konusu olmayabilir ama çok majör hastalıklar için mesela kışın üst solunum yolu enfeksiyonları gibi; hipertansiyon, diyabet, kolestrol yüksekliği, osteoporoz gibi hastalıklarla ilişkili, belki ilk 10 ya da 20 hastalık için kılavuzların oluşturulması, bu konuda hem uygulayıcılar hem de inceleyiciler açısından olağanüstü kolaylık sağlayacaktır.
(AT) Geçen zaman sistemin lehine geçiyor denilebilir yani… Sistem daha hızlı, daha konforlu çalışabilir hale gelecektir…
Otomasyon bu işte çok önemli. Ağustos 2006’dan beri özel sağlık kuruluşları için tam anlamıyla yürüyen bir otomasyon var. Bunun sonuçlarını 2007 yılının başından beri çok net görüyoruz. 2007 yılının başından beri özel hastanelerde işler daha kurallı, ödemeler daha düzenli, mağduriyet ve şikayetler daha az. Sorunlu alanlar hemen tespit edilebiliyor ve çözüm yolları bulunuyor.
ÖZEL SİGORTALAR TAMAMLAYICI SAĞLIK SİGORTASINA DÖNÜŞECEK!
(YKŞ) İnsanların özel sağlık sigortalarına yönelmelerinin SSK’nın çeşitli özel sağlık kuruluşlarıyla başlayan anlaşması ve sonrasında gelen böyle bir tebliğe yaptırım etkisi oldu mu?
İlk etapta bir etkisi olduysa bile bendeki rakamlar son zamanlarda özel sağlık sigortalarının işlerinin azaldığı yönünde. Özellikle grup sigortalarında ciddi sıkıntıları var. Çünkü geçmişte insanlar SSK’lıydı ama önemli bir varlıklı kesim ne sağlık karnesi çıkarıyorlardı, ne ilaç yazdırıyorlardı, ne de tedavi görüyorlardı.
ullanılamayacakları bir hakları vardı. Kullanım, güçtü, konforsuzdu.Hakkınız var ama sıkıysa kullanın durumu…
Bugün özel sağlık kuruluşuna gidebiliyorsunuz, yazılan reçetedeki ilacı en yakın eczaneden ödeyerek alabiliyorsunuz. Böyle olunca da özel sigortalara talep eskisi gibi olmamaya başladı. Bu sefer de özel sağlık sigortaları, tamamlayıcı sağlık sigortasını kendileri için bir açılım olarak gördüler. Bu konuda ciddi çalışmalar var. Doğrusu da budur. Kamunun tüm şemsiye altında olması gerekenleri şemsiye altına aldığı yerde, konfor isteyenler ya da farklı talepleri olanlar doğal olarak özel sektörü tercih edeceklerdir. Özel talepler de maliyeti yükseltecektir. Kamunun ödediği maliyetler dışında maliyetlerle karşı karşıya kalanlar cepten ödeyeceklerdir. Halbuki sağlıkta bu hiç istenmez. Sağlıkta önceden fona para yatırın, gerektiğinde ödemeler oradan yapılsın perspektifi daha modern ve daha gerçekçi bir yaklaşım olduğundan, tamamlayıcı sağlık sigortası perspektifinin de bu anlamda önemli olacağını düşünüyorum. Geçmişte bizim uygulamalarımız tamamlayıcı sağlık sigortasının işini zorlaştırıcı tarzdaydı. Yeni Sağlık Uygulama Tebliği bu anlamda özel sağlık sigortalarının da tamamlayıcı sağlık sigortasına geçebilmesinin önünü açacak nitelikte.
Önceden bir hastane bizle iki branşta sözleşmeli, bir hastane tek branşla sözleşmeliydi. Bu tamamlayıcı sağlık sigortasını önünü engellediği gibi, vatandaşımızı da mağdur ediyordu. Bizim de çok isteğimize uygun değildi. Bu yeni sağlık uygulama tebliğindeki en önemli yeniliklerden biri budur: Ya hep ya hiç! Ya hastane tüm ruhsatlı branşlarıyla bizimle sözleşmelidir ya biz onunla hiç sözleşme yapmayız. Bu düzenleme özel sağlık sigortalarının tamamlayıcı sağlık sigortalarına girmesinde önlerinin açılmasını sağlamıştır.
TIP MERKEZLERİ RAHATLAMA SAĞLAYACAK
(AT) Bu yeni uygulamayla katkı paylarıyla ilgili durum nasıl olacak?
Katkı payı ile fark meselesinin iki ayrı boyutu var. Katkı payı sigortacılığın gereği. Yani riski paylaşmak. Hizmeti alan kişinin bir miktar katkı vermesinin istersiniz ki bunun kötüye kullanılmasını engelleyebilesiniz. Katkı payı ile ilgili kimsenin bir problemi yok. Yukarıda da söylediğim gibi bu oranlar belli… SSK mensupları bu yıl 95 kuruş katkı payı ödeyecekler, Bağ-Kurlu’lar emeklileri % 10 katkı payı ödeyecek, çalışanları % 20. Bir de özel sağlık kuruluşlarının aldığı bir fark var.
Vatandaş eğer o hastaneyi tercih ediyorsa, fark ödemeyi göze alıyor olmalı. Ancak mecburen gitmek zorunda olduğu durumlar sorun oluşturuyor. Acil durumlar gibi… 5510 sayılı yasa ile bir takım düzenlemeler oldu ama Anayasa mahkemesinin bir takım maddelerini iptal etmesi, hükümetin de zaruri olarak bu konuyu ertelemesi sonucu, oradaki çok ciddi, işe yarar düzenlemeler hayata geçemedi. Ümit ediyorum 1 Ocak’tan sonra onlar hayata geçince de fark konusunda vatandaşın rahatsızlığı da daha az olacaktır. Ancak bu süreç içerisinde tıp merkezlerinin de sözleşme kapsamına alınması vatandaş açısından önemli ölçüde bir rahatlamaya yol açacaktır. Çünkü tıp merkezlerinin maliyetleri hastaneler nazaran daha tolere edilebilir düzeyde. Bu da hastaya yansıyacak kısmı azaltacaktır. Önemli bir kısmı bu işi fark almaksızın sürdürecektir. Bu da ayakta hastalardan alınan farklar konusunda önemli bir rahatlama sağlayacaktır. Vatandaşın bu konudaki şikayetini de azaltacaktır. Bir takım hastaneler hiç fark almadan bu sisteme geçtiler. Bir günde 100-200’ün üstünde poliklinik yapmak zorunda kaldılar. Çünkü halkımızın da sağlıkla ilgili birikmiş bir talebi var. Bu birikmiş talep, bilgi ve bilinçle iyi yoğrulmazsa; sektörün kâr ve gelir kaygısıyla gereksiz, yersiz talep oluşturulursa işler sarpa sarabilir. Bu açıdan alınacak farkın bizim açımızdan bir emniyet supabı olduğunu da düşünüyorum. Vatandaşın yerli yersiz doktora gitmesini engellemek, bu konuda gereksiz bir talep oluşmasını sağlamaması için reklam, tanıtım ve simsarlıkla ilgili çok net yasaklayıcı hükümler ve sınırlamalar koyduk. Bir hekimin günlük bakacağı hasta ve yapabileceği işlem sayısına sınırlama getirdik. Bu sınırlarla bu riskleri azaltmayı amaçlıyoruz.
(YKŞ) 25 YTL’lik ödeme halk tarafından ciddi bir tepki ile karşılanmıştı ve basında da geniş yer bulmuştu. 25 YTL’lik ödemenin akıbeti nedir?
Bu 1 Temmuz 2006 genelgesiyle yürürlüğe giren ayakta, vaka başı ödeme miktarı idi. Türkiye’de çok ciddi manada gereksiz tetkik isteme konusunda bilgilerimiz, verilerimiz var. Bazı alanlarda sözleşmeli merkezlerin bunu, geri dönüşüm adı altında hekime ödemeleriyle de provoke ettikleri yönünde çok ciddi bulgu ve kayıtlarımız mevcuttur. Bunu azaltmak açısından risk paylaşımı esasına dayalı bir yaklaşım ortaya konmuştur. Vaka başına ödenecek bir miktar belirlenmiştir. İstanbul’da geçen yıl 1 Temmuz genelgesinden önce Nisan ve Mayıs aylarında bir hastanenin dahiliye, nöroloji, beyin cerrahi ve göğüs hastalıkları branşlarındaki tıbbi tetkik uygulamasında ortalamaları 30 ile 50 YTL arasında. Aynı hastanenin 1 Temmuz genelgesi çıktıktan sonraki ortalamaları ciddi manada düşüyor; biyokimya laboratuarının toplam hasta oranı % 45 azalıyor. Buradan iki sonuç çıkarıyorsunuz: Ya hekimler gerektiği halde tetkik istemediler (ki bu çok zor), ya da geçmişte çok lüzumsuz tetkik istediler. Danıştay bu genelgenin yürürlüğünü durdurdu. Yürürlüğü duruca Aralık ayında bu işlemler eskiye döndü. Yani hizmet başı faturalama sistemine… Ocak ayı rakamları ile Nisan ayı rakamlarını karşılaştırdık. Aradaki farktan 30 YTL olan rakamların 19 YTL’ya 35 YTL olan rakamların 23 YTL’ye düştüğünü gördük. Bu da bir bilincin oturduğunun göstergesidir.
(YKŞ) Sağlık tesisleri ile ilgili durum nedir?
Türkiye’de sağlık tesisi açmak için maalesef bir kural, kaide, kısıtlama yok. İsteyen, istediği yerde, mevcut mevzuata uygun olmak şartıyla sağlık tesisi açabiliyor. Sonuçta İstanbul’da bu konuyla ilgili 20 tane merkeze ihtiyaç varsa, merkez sayısı 100 olunca, bir kısmı meşru olmayan yollara sapıyor. Biz burada Sağlık Bakanlığı’nın perspektifine Sosyal Güvenlik Kurumu olarak destek verdik, Sağlık Uygulama Tebliği’nde de bu tip merkezlerle sağlık kurumlarının sözleşme yapmasını, bizim doğrudan sözleşme yapmayacağımızı ortaya koyduk. Böylece ihtiyaç fazlası gereksiz merkezlerin açılması suretiyle, ülkemiz kaynaklarının gereksiz şekilde yurtdışına akmasının engellenmesi ve oluşan ihtiyaç fazlası yapının da sistemi sabote etmemesi adına böyle bir karar alındı. Belki rahatsızlık oluşturacak ama rasyonalitesi ve realitesi gerçekten yüksek bir karardır. Riskli bir karardır ama önemli ölçüde sorun çıkacağını düşünmüyorum. Sorun olursa bile buna yönelik ciddi önlemlerimiz mevcut.
DONÖR VE DOKU NAKİLLERİNDE RAHATLAMA
(YKŞ) SUT’ta yurtdışındaki tedavi için uygulamada bir değişiklik var mı?
Yurtdışından gelecek donörlerin konusu geçmişte ciddi manada problemdi. Yeni tebliğ ile birlikte bu durum ortadan kalkacak. Çünkü yeni tebliğ ile ön ödeme imkânı veriliyor. Yine aynı şekilde bir kişinin donör olup olmadığını öğrenmek için yapılacak testlerde 20 vakayı geçmemek üzere muhtemel donörlerin doku tiplendirme bedelleri ödenebilir hale gelmiştir. Yurtdışından gelecek organ nakli ile ilgili Avustralya ve Amerika için 3000 Euro, Avrupa ülkeleri için 1500 Euro gibi gerçekçi rakamlarla finanse edilir hale geldi. Hedeflenen yurtiçinde donörün bulunmamasından yapılamayan tedavinin yapılması sağlamaktır. Türk tıbbı, Avrupa ve Amerika’daki teknolojik ve birikimin önemli bir kısmına sahip. Vaka genelde yurtdışına Türkiye’de olmayan bir imkân için gitmiyor. Özellikle donör bulamadığı için gidiyor. İşte burada önü tıkayıcı bütün faktörleri azaltarak dokunun gelmesini ve problemin Türkiye’de çözülmesini arzuluyoruz.
(YKŞ) Bir arkadaşım Almanya’da iken rahatsızlandığından, hastanede özel sağlık sigortasından ziyade SKK’nın kabul gördüğünden bahsetmişti. Bu durumda Bağ-Kur ve Emekli Sandığı için de bu kolaylık ve kabul söz konusu olacak mı?
Geçerli olacak çünkü ikili Sosyal Güvenlik sözleşmeleri var. İkili sosyal güvenlik sözleşmelerini SSK yapıyordu ve yaparken de kendi mevzuatı çerçevesinde yapıyordu. Artık bu ikili sosyal güvenlik sözleşmelerini Sosyal Güvenlik Kurumu yapacak ve otomatik olarak bu şemsiyenin altına Bağ-Kur da Emikli Sandığı da girecek. Bu anlamda zaten ciddi bir rahatlık vardı. Türkiye’den yurtdışına, yurtdışından da Türkiye’de ödemelerde hiçbir problem yoktu. Tahsilat da ödeme de çok kolay yapılabiliyordu. Yine aynen devam edecektir. Sadece şimdi Bağ-Kur ve Emekli Sandığı da kapsanacaktır.
SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) hakkında notlar:
• Aktif çalışanlar dışında vizite kâğıdı kalktı.
• Kâğıt kırtasiyesini azaltıldı, fatura eki basitleştirildi.
• Muayene katılım payı yeniden düzenlendi.
• Sağlık raporları basitleştirildi.
• Kronik hastalıkları olanların, sağlık raporu ile reçetesiz ilaçlarını temini sağlandı.
• Tüm işlemlerin kayıtlı ve otomasyonda olması zorunluluğu getirildi.
• Emekli sandığı, Bağ-kur, SSK, ayırımı kalktı.
• Diş protez katılım paylarının tedavi kurumuna ödenmesi sağlandı.
• İlaç katılım payının tüm emeklilerin maaşlarından kesilmesi sağlandı.
• Şeker ölçüm çubuklarının reçete ile eczaneden temin edilmesi sağlandı.
• Kontakt lenslerin karşılanması sağlandı.
• Ambulans ücretlerinin kurumca karşılanması sağlandı.
• Sünnet bedelinin kurumca ödenmesi sağlandı.
• Sadece tetkik ve tahlil amaçlı sevkler kaldırıldı.
• Hastanın tahlilleri için kurum dışına gönderilmesi yasaklandı. Sadece hasta örneği hastane tarafından gönderilecek.
• Sevksiz doğrudan sağlık kurumlarına başvuru sağlandı.
• Kronik hastalığı olanların Sağlık Bakanlığı aşılama projesi dışındaki aşıları kurumca karşılanması sağlandı.
• 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olanların grip aşıları yılda bir kez tüm hak sahipleri için ödenmesi sağlandı.
• Hastalar için ihtiyaç duyulan kanı sağlık kurumları temin edecek. Hasta ve yakınları kan temininde aracı olarak kullanılmayacak.
• Hasta yakınları kan vermeye zorlanamayacak.
• Transplantasyon için doku tiplendirme laboratuarlarına doku gurubu test giderlerini 20 adayı geçmemek üzere ödeme yapılacak.
• Kemik iliğinin yurt dışından Türkiye’ye getirilmesinde, nakil masrafı kurumca karşılanacak. Amerika, Avusturya için 3000 Euro, Avrupa ülkeleri için 1500 Euro üst sınır.
• Yurt dışından getirilecek ilik ve kordon kanı için doku bilgi bankalarına avans ödenebilecek.
• Sağlık kurumlarının tetkik ve tahlilleri hizmet alım suretiyle başka kurumlarda ulaşımın önü açıldı.
• Teşhise dayalı ilaçlar hariç reçetede endikasyon uyumu aranmaması kararlaştırıldı.
• Yatarak tedavide kullanılan ilaçların hastane tarafından ödemeleri 15 gün içinde yapılması kararlaştırıldı..
• Sözleşmelerle tek kullanımlık malzemelerin tekrar kullanımı yasaklandı.
• Anjiografi sayısı 20 ile sınırlandırıldı.
• Tıbbi malzemelerin hastaneler tarafından temini zorunlu hale getirildi.
Salih Kenan Şahin kimdir?
1967´de Erzurum´da doğdu. 1990 da Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Zorunlu hizmetini SSK Amasya Suluova Dispanseri’nde yaptı. İhtisasını Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde 1996’da tamamladı.1997’de Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi’ne
Başasistan kadrosuyla atanmış olduğu halde devlet memurluğundan istifa etti. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde İşletme yüksek lisansı yaptı. Özel sağlık sektöründe, siyasette ve Pendik Belediyesi’nde yöneticilikler yaptı. Bir yıl kadar SSK İstanbul Kartal Hastanesi’nde İntaniye Uzmanı olarak çalıştı. Nisan 2005’ten bu yana SSK İstanbul Sağlık İşleri İl Müdürlüğü görevini yürütmektedir. Salih Kenan Şahin evli ve üç çocuk babası…
SUT için dernekler ne diyor?
TÜMSAD (Tüm Sağlık Kuruluşları Derneği)
Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Karataş
BİZİM İÇİN OMLUMSUZ TARAFI YOK!
“Yeni Sağlık Uygulama Tebliği ile Tıp ve Dal merkezleri de sisteme dahil edilmiş oldu ki burada istihdam edilen 3000 den fazla tabibin de sisteme dahil edilmiş olmasıdır bu. Hastanelerdeki kuyrukların azalması anlamına geliyor ki, vatandaşın mağduriyetinin azalmasıdır. Bunun yanı sıra SUT rekabeti ortaya çıkıyor. Bu da sağlıkta hizmetin kalitesini artıracak en önemli unsurdur. Bu uygulama sonrasında Derneğimiz üyesi Tıp merkezleri fark almadan hastalara bakma kararı almışlardır. Bu da vatandaş için olumlu bir gelişmedir. Hastanelerin bu tebliği olumsuz karşılamalarının nedeni paket fiyat uygulaması. Bizde ise yatarak tedavi olmadığı için belirlenen paket fiyat son derece makul gelmiştir.”
Eylül-Ekim-Kasım 2007 tarihli SD 4’üncü sayıda yayımlanmıştır.