Prof. Dr. Dr. Mustafa Hasbahçeci

Halen yürürlükte olan 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkındaki Kanun, Sağlık Bakanlığı tarafından kapsamlı bir şekilde değiştirilerek, organ nakli uygulamalarının yaygınlaşması hedeflenmektedir. Bu amaç doğrultusunda kamuoyunun daha önce değişik yollardan haberdar olduğu bir taslak metin hazırlanıp, bazı sivil kuruluşlardan görüşler talep edilmişti.

Hazırlanan taslak metin incelendiğinde, yürürlükte olan organ nakli ile ilgili Kanun ve 24066 sayılı Yönetmelikten bazı önemli farklılıklar içerdiği gözlemlenmektedir. Bu farklılıkların can alıcı noktası ise, Bakanlığın kadavra ya da canlıdan ne şekilde olursa olsun, organ nakli ile ilgili her bir uygulamayı artırmak ve organ nakli uygulamalarında merkezi denetim rolünü üstlenmek istemesidir.

Yeni taslak metin maddeleri ile ilgili bazı değerlendirmeler yapmak mümkündür:

1. Kadavra donörün bağış tutanağında imzası bulunan yakınına, olanaklar dahilinde sağlık hizmetlerinden öncelikle yararlanma hakkı tanınması: Metinde yer alan “öncelikle yararlanma” hakkının ne anlama geldiği açıklanması gereklidir. Ayrıca yaşarken bağışta bulunmayan ve kadavra donör haline gelen bir kişinin organlarının bağışlama yetkisinin verildiği kişiler, sadece hiyerarşik sıra (eş, reşit çocuklar, ebeveyn ya da kardeşlerden birisi, yanında bulunan herhangi bir yakını) ve bu anda yanında bulunma ile tanımlanmış. Eğer sağlık hizmetlerinden öncelikle yararlanmanın kişilere cazip gelen özellikler barındırması halinde, bundan kimin yararlanacağı da tartışma konusu olabilecektir.

2. Ulusal Doku Bilgi Bankası’na bağışta bulunup kemik iliği ya da kök hücreleri bağışında bulunanlar da, olanaklar dahilinde sağlık hizmetlerinden öncelikle yararlanma hakkına sahip olmaktadırlar.

3. Taslak metnin en tartışmalı maddelerinden birisi beyin ölümü tanısı için iki uzman doktorun kararının yeterli olmasıdır. Önceki yasada yer alan dört farklı bölüm yerine anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanı ile birlikte nöroloji ya da beyin cerrahisi uzmanının kararı yeterli olabilecektir. Ayrıca beyin ölümü gibi önemli bir durumun tanı kriterlerinin belirlenmesinde, “bilimin ülkede ulaştığı düzeydeki kural ve yöntemleri uygulamak suretiyle beyin sapı reflekslerinin geri dönüşümsüz olarak kaybını teşhis etmek” ve “beynin kan akımının durduğunu kanıtlayan en az bir laboratuar yöntemi kullanmak” ifadelerinin yönetmeliklerle detaylandırılması gereklidir.

4. Hastanelerde gerçekleşen bütün beyin ölümü vakalarına bildirilme zorunluluğunun getirilmesi, ikinci aşamada “farz edilmiş onam” gibi organ nakli için aksi olmadığında bağışta bulunulmuş olarak kabul edileceği fikrine yol açmaktadır.

5. Taslağın canlıdan organ alımı ile ilgili olan maddeleri üzerinde önemli tartışmaların yapılması gerekmektedir. Öncelikle canlıdan organ nakli yapılabilme durumu neredeyse herhangi bir sınır tanımaksızın genişletilmiş durumdadır. Normal şartlarda en az üç yıldan beri fiilen birlikte yaşadığı eşi ve dördüncü derece dahil kan ve kayın hısımlarından canlı organ nakli yapılabilmektedir.

* Mart-Nisan-Mayıs  2008 tarihli SD 6’ncı sayıda yayımlanmıştır.