Kronik bir hastalık olan obezite, basitçe yağ dokusunun artışı olarak tanımlanabilir. Bu tanım, yetişkinler için pratik olarak vücut kitle indeksi (VKİ) üzerine kurulmuştur. Dünya Sağlık Örgütü Obezite Danışma Kurulu, hastalığı VKİ’ne (vücut ağırlığının metrekare cinsinden boy uzunluğuna bölünmesi) göre sınıflandırma sistemi geliştirmiştir. Buna göre, VKİ 25 – 29.9 kg./m2 arası olanlar kilolu; 30 kg./m2 ya da daha yüksek olanlar ise obez olarak değerlendirilir.

Obezite global olarak epidemik oranlara ulaşmıştır ve tüm dünyada prevalansı son 15 yılda giderek artmaktadır. Gelişmiş sanayi ülkelerinde kilolu ve obez oranı yüzde 35 – 45 arasıdır. Sonuçta büyük bir halk sağlığı ve aynı zamanda ekonomik bir sorundur.

Obezite giderek hem sağlık hem de sosyoekonomik olarak ciddi tehdit oluşturacak düzeye gelmiştir. Gelişmiş ülkelerdeki toplam sağlık hizmetleri tüketiminin yaklaşık yüzde 4 – 8’inin obeziteye bağlı olduğu ileri sürülmektedir. Obezlerde vücut ağırlığındaki her 1 kg. artış diyabet sıklığını yüzde 5 artırmaktadır. Günümüzde diyabet ise dünyanın her yerinde en önemli sağlık sorunlarından biridir ve beşinci ölüm nedenidir. Dünya Diyabet Federasyonu (IDF) ve Uluslararası Obezite Çalışma Birliği’ne (IASO) göredünyada 1 milyar erişkin fazla kilolu olup bunların 300 milyonu şişmandır ve 1.7 milyar kişi tip 2 diyabet gibi fazla kiloyla ilişkili kronik hastalık riski altındadır.

Tüm dünyada 1 milyarın üzerinde kilolu erişkinin olduğu ileri sürülmektedir. Bunun 300 milyonu obezdir. AvrupaBirliği’nde 200 milyonun üzerinde kilolu veya obez erişkin olduğu hesaplanmaktadır. Yine 3 milyon okul çocuğunun obez olduğu ileri sürülmektedir. Dünya çapında 200 milyon kişi diyabetiktir ve bu sayı önümüzdeki 30 yıl içinde büyük olasılıkla iki katına çıkacaktır.

Obezitenin salgın halinde artış göstermesi ve yaşamı kısaltması kronik bir hastalık olarak kabul edilmesini ve de tedavi edilmesini zorunlu kılmıştır. Bu yüzden obezitenin önlenmesine yönelik çalışmalar giderek ağırlık kazanmaya başlamıştır. Her ülkenin kendi şartlarına göre yapması gereken mücadeleyi biz ülkemizin sosyoekonomik durumuna göre gözden geçirmeye çalıştık.

Türkiye, 81 vilayetin 2 bin 205 çeşit yöresel yiyecek ve içecekten oluşan zengin mutfağı ile dünya çapında bir lezzet ülkesidir. Sadece Gaziantep ili 291, Elazığ ise 154 çeşit yemek, tatlı ve içecekten oluşan zengin bir mutfağa sahiptir. Özellikle Gaziantep mutfağı tüm Türkiye’ye yayılmış durumdadır. Bu nedenle yöresel şartları da dikkate alarak bir strateji geliştirmek gerekmektedir.

Stratejik eylem programları

I- Yaş dönemlerine göre stratejiler

1- Doğum öncesi (prenatal): Çocuğun metabolizması ana rahminde belirlendiğinden dolayı, gebelik döneminde alınan kilolar ve beslenme tarzı daha sonraki dönemde hem anne sağlığını hem doğan çocuğu olumsuz yönde etkilemektedir.   

2- Bebeklik çağı: Bebeklikte başlayan yeme davranışları ve aşırı kalori alımı ileriki yaşamda kilo alma ile ilgili süreçleri etkileyebilir. Bu nedenle obezitenin önlenmesi çalışmalarına bebeklikte başlanmalıdır.

a- Anne sütünün yerini hiçbir şey tutmadığından mamalar ancak gereksinim olduğunda kullanılmalıdır. Bebek mamalarındaki özendirici reklâmlar kaldırılmalıdır.

b- Bebeklikte alındığında erişkin yaşamda antiobezite ve antidiyabetik etkisi ortaya çıkan anne sütünün mümkün olduğunca ilk 2 yıl sürdürülmesi sağlanmalıdır.

3 – Çocukluk çağı: Tip 2 diyabet, obezite, hipertansiyon gibi daha çok erişkinlerde görülen kronik hastalıklar çocukluk çağında da önemli bir hale gelmeye başlamıştır. Dünya genelinde okul çağındaki çocukların yüzde 10’unun fazla kilolu olduğu bilinmektedir. Çocukluk çağında yanlış beslenme davranışlarının kazanılması ile başlayan süreç, erişkin yaşlarda da artarak devam ederek telafisi güç sağlık problemlerine yol açmaktadır. Çocukluk çağında obezite mücadelesi için:

a- Çocuk ve gençlerin hedef alındığı fast-food ürünlerinin, şekerli ve kremalı gıdaların ve şekerli gazozlu içeceklerin okullarda kontrolü veya yasaklanması gerekmektedir.

b- Çocuklarda obezite sıklığını azaltmanın en iyi yolu koruyucu hekimlik uygulamaları olan yaşam stili değişikliğinin etkinliğinin ve sürekliliğinin eğitim yolu ile sağlanmasıdır.

c- Okullarda beden eğitimi derslerinin etkinliğinin ve felsefesinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

d- İlgili kamu kuruluşlarınca ve belediyeler tarafından öğrenci, öğretmen ve ailelere obezitenin getirdiği riskler ve sağlıklı beslenme konularında konferanslar, afişler gibi iletişim araçları ile bilgilerinin artırılması sağlanmalıdır.

4- Gençlik çağı: Adölesan dönem psikososyal etkilenmelerin ve çevrenin en etkin olduğu dönemdir. Bu dönemde dengesiz beslenme sorun oluşturur. Fast-food’ların kontrolü gerekmektedir.

Obezitede toplam yaklaşımlar

I- Halk sağlığı yaklaşımları

II- İdari yaklaşım

I- Halk sağlığı yaklaşımları

Dengesiz beslenme ve bozuk yaşam tarzı, kısaca modernitenin getirdiği komplikasyon olarak gözükmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte fiziksel aktivitede azalma, fast-food türü ürünlerin yoğun tüketilmesi, beslenmedeki yanlış bilgilendirilme bu duruma yol açmaktadır. Türk mutfağında un, şeker ve yağa dayalı ürünlerin fazlalığı ve son yıllarda çalışanların dengeli beslenme yerine yağlı yiyeceklerin hâkim olduğu fast-food ürünlerinin ve kebapların tercih edilmesi dengesiz beslenmeye yol açmaktadır.   

1- Medyanın etkin hale getirilmesi

Görsel ve yazılı basında halk sağlığına katkı sağlayacak bir sağlıklı davranış bilincinin yerleştirilmesi sağlanmalıdır. Bunun denetiminin Radyo Televizyon Üst Kurulu veya Basın Konseyi gibi kamu ve sivil kuruluşlarınca yapılması da zorunlu hale gelmelidir. Ayrıca görsel ve yazılı basında sağlık haberleri için sağlık muhabirlerince hazırlanan haberlerin bilimsel süzgeçten geçirileceği hekimlerden oluşan sağlık editörlerinin devreye sokulması gerekmektedir.

Tüm görsel ve yazılı medyadaki reklamların bir kısmında obezite, metabolik sendrom gibi derneklerce hazırlanmış bilgilendirme amaçlı sağlıklı yaşam reklamlarına yer verilmesi sağlanmalıdır.

2- Tüketici dernekleri

Yine ülkemizdeki tüketici dernekleri de bu yönde seslerini daha iyi duyuracak şekilde organize edilmelidirler. Şişmanlatan ürünler konusunda daha aktif çalışma ve eylem planları devreye sokulmalıdır.

3- Obeziteye yol açan kültür alt yapısının değişimi için programlar

Geleneksel yemek kültürümüz ve yemek davranışımıza ait her türlü kültür alt yapısında köklü değişikliklere ihtiyaç vardır. Tek çeşit yemekten oluşan öğünün şişmanlamamada daha etkili olduğu, buna karşın çoktan seçme olanağı sağlayan kafeterya diyetinin ise şişmanlatıcı özelliği olduğu hayvan deneyleri ile gösterilmiştir. Bu yüzden kültür alt yapısının değişikliği için çeşitli kampanyalara gereksinim vardır.

a- Ekmek kültürümüz: Türkiye’de üretilen ekmekler çoğunlukla rafine edilmiş glisemik indeksi oldukça yüksek olan beyaz undan yapılmaktadır. Glisemik indeksi daha az olan kepekli veya diğer ekmek çeşitlerinin tüketimi istenilen düzeyde değildir. Rafine edilmiş, beyazlatılmış dolayısı ile glisemik indeksi yüksek olan ekmeğe kısıtlamalar getirilmelidir.

b- Tatlı kültürümüz: Tatlı, ülkemizde çok sevilen gıdaların başında gelmektedir. Özellikle bayramlarda ev tatlılarının ve hazır tatlı ürünlerinin çok fazla tüketilmesi söz konusudur. Tatlıların hediye olarak götürülmesi de ikram kültürümüze artık geleneksel olarak yerleşmiştir. Yapılacak kampanyalar ile tatlıların hediye kültüründen çıkartılması çok olumlu sonuçlar verecektir. Ayrıca tartı ile satılan tatlı ürünlerinde de mutlaka ayrıntılı etiketleme (örneğin ambalaj kâğıtlarına içerdiği kalori ve yol açacağı sağlık problemleri yazılmalıdır) mecburi hale gelmelidir.

c- Bal kültürümüz: Türkiye’de yıllık bal tüketimi 50 bin ton olmasına rağmen bunun yaklaşık yarısı hakiki bal olarak üretilmektedir. 1/3’ ü ise sahte olarak üretilmektedir. (1 kg. bala 8 – 10 kg. glikoz karıştırılarak) Dolayısı ile bunların kontrolü gerekmektedir.

d- Şekerli gazoz içecek kültürümüz: Şekerli gazozlu içecekler alkolsüz içecek kültürümüzü zorlamaya başlamıştır. Bunun yerine daha sağlıklı olan ve yerli kültürümüz olan ayran önerilmelidir.

e- Hamur işleri kültürümüz: Türkiye’de pirinç ve bulgur pilavı, mantı, makarna; yeme kültürümüzün olmazsa olmazları arasına girmiştir. Bu ürünlerde gıda etiketlemesi başta olmak üzere daha az tüketilmesini sağlayacak alternatif geleneksel yemekler (Akdeniz mutfağı) özendirilmelidir.

f- Kırmızı et kültürümüz: Bol yağlı kırmızı etten yapılan kebaplar halkımız tarafından çok sevilmekte ve tüketilmektedir. Kırmızı et yenilecek ise kebap yerine daha az yağ içeren kuzu şiş ve bonfile et tercih edilmelidir.

g- Yağ kültürümüz: Türkiye’de üretilen tereyağların bir kısmı sağlıksız şartlarda üretilmekte olup bu konuda yeterince denetleme yoktur. Ülkemizde tereyağı özellikle sabah kahvaltısında bol tüketilmektedir. Margarin ve hayvansal yağların da yemeklerde kullanılması azaltılmalıdır. Bitkisel sıvı yağların özellikle de zeytinyağının şişmanlatmadığı konusunda halk arasında yaygın yanlış bir inanış vardır. Yemeklerin hazırlanmasında bitkisel sıvı yağlar ya çok az kullanılmalı ya da buharla pişirme önerilmelidir. Salatalarda da yağ kullanılacak ise az miktarda zeytinyağı kullanılmalıdır.

h- Kızartmalar: Patates ve diğer sebzelerin kızartmaları oldukça fazla miktarda yağ içermektedir. Sık tüketilen kızartmaların aşırı kalori nedeni ile alımı azaltılmalıdır.

Kamusal planlama ve eylemler

1- Sağlıklı beslenmede makro önlemler

a- Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde balık tüketimi oldukça azdır. Kişi başı yıllık 3 – 8 kg. olan balık tüketimi özendirilmelidir  (Japonya’da 99 kg./yıl) 

b- Zeytinyağı üretiminde dünyada 5’inci sırada olan ülkemiz tüketimde son sıralarda gelmektedir. Yıllık kişi başı zeytinyağı tüketimi 0.5 kg olan ülkemizde (komşumuz Yunanistan’da 22 kg) zeytinyağı tüketiminin özel bir programla artırılması sağlanmalıdır. Ülkemiz için bir şans olan zeytinyağı ağırlıklı Akdeniz Mutfağı çeşitli teşviklerle özendirilmelidir.

c- Rafine un mamulü ekmeklerin kontrolü ve kısıtlanması.

2- Kanuni düzenlemeler

a- Gıda etiketlemesi: Gıdalardaki gizli şekerler obezite ve diyabetin azaltılmasına yönelik stratejileri etkisiz hale getirdiğinden gıda içeriklerinin olası sağlık zararları konusunda ayrıntılı etiketleme kanuni bir zorunluluk haline getirilmelidir.

b- Un ve yağ oranı yüksek hazır gıdalarda (fast-food vs.) vergi oranının artırılması.

3- Aktif yaşam alt yapısının sağlanması

Aktif yaşam için gerekli tüm alt yapı tekrar gözden geçirilmelidir ( Tablo 1).

Tablo 1: Obezitenin engellenmesinde aktif yaşam ile ilgili öneriler (James’ten değiştirilerek)

1. Kasaba ve şehir merkezinin uzun vadeli planlarında yürüme ve bisiklete binme cesaretlendirilmeli ve artırılmalıdır.                                                                        

2. Kısa yolculuklar için yürüme ve bisiklete binmeye yönelik bazı düzenlemeler yapılmalıdır. Bu düzenlemeler şunları içermektedir:

(a) Trafik ışıkları

(b) Trafiğin hafifletilmesi

(c) Bazı alanların trafiğe kapatılması

(d) Güvenli yürüyüş ve bisiklet parkurunun temini

(e) Bisikleti park etmek için güvenli alanların sağlanması

(f ) Ucuz yansıtıcı bantların ve bisiklet kasklarının daha rahat temin edilebilmesi için özel önlemler alınması

(g) Yürüyüş, bisiklete binme ve toplu taşımacılık için finansal teşvik

(h) Araba kullanımını desteklememek

Tablo 2: Obezite prevansiyonunda spor ve boş zaman aktiviteleri ile ilgili öneriler (James’ten değiştirilerek).

1- Okul öncesi etkinlikler aktif oyunu desteklemelidir

2- Okullarda spor ve boş zaman aktivitelerinin eğlenceli yönü ve sağlık açısından yararları vurgulanmalı ve farklı spor dallarının uygulanabilmesine olanak sağlanmalıdır.

3- Okullar, okul dışı aktiviteleri aşağıdaki yollar ile desteklenmelidir:

   a- Ulaşım ve eğlence için yürüyüş ve bisiklete binmeyi desteklemek.

   b- Kulüpler ve grup aktiviteleri için bağlantı oluşturmak.

4- İşyerlerinde;

a- Sağlığa yönelik bilinç artırılmalı,

b- Etkinlikler ve fırsatlar oluşturulmalı; spor ve boş zaman aktiviteleri katılımı sağlanmalı,

c- İş ile ilgili yolculuklarda yürüme, bisiklete binme ve toplu taşımacılığı desteklemelidir.

5- Yerel yönetimler boş zaman etkinliklerini cesaretlendirilmeli ve aşağıdaki gruplar için özel koşullar hazırlamalıdır.

a- Bebekli ve küçük çocuklu anneler

b- Çocuklar ve adolesanlar

c- Yaşlılar

d- İşsizler

d- İdmanlı olmayan ya da fazla kilolu veya etkinliklere fazla alışkın olmayan kişiler

4- Halk eğitimleri

a- Obezite okulları veya kurslarının kurulması: Üniversite S.B. hastaneleri, özel hastaneler, belediyeler ve diğer sivil toplum kuruluşları tarafından obezite okullarının veya kurslarının açılması.

 b- Periyodik bilgilendirme toplantıları: Kışla, cami, kamu kuruluşlarında obezite ile ilgili bilgilendirme toplantıları.

5- Okul eğitimi

İlköğretimde ve liselerde zorunlu olarak sağlıklı yaşam konusunda bilgileri içeren ‘’SAĞLIKLI YAŞAM VE ÇEVRE’’ derslerinin müfredata konulması.

Sonuç

Obezite, yol açtığı zincirleme sağlık problemleri ve ekonomik maliyeti ile toplumlar için tehlike olmaya başlamıştır. Ulusal çapta etkin yapılacak bir obezite mücadelesi ile obezite sıklığında sağlanacak azalmalar, toplumdaki sağlık hizmetlerinin tüketimini ve maliyetini önemli ölçüde etkileyerek zaten kısıtlı olan sağlık hizmetleri kaynaklarında da önemli tasarrufa yol açacaktır.

Kaynaklar

www.ankarapatent.com

Altuntaş Y. Obezitenin önlenmesinde sağlıklı kamuoyu yönlendirmesi nasıl yapılmalıdır?

Metabolik Sendrom Sempozyumu: 2007, Antalya

Kabalak T. Obezite enerji dengesi kontrolü. Batı Anadolu Obezite Sempozyumu. 21 – 23 Mart 2003.

Bal sanayicileri derneği, 2007

WPT. A public health approach to the problem of obesity. International Journal of Obesity 1995; 19: S37-S45.

Yazının PDF versiyonuna ulaşmak için Tıklayınız.

Haziran-Temmuz-Ağustos 2008 tarihli SD 7’ncı sayıda yayımlanmıştır.