SD Dergisi Yazarı Mahmut Tokaç’ın Osmanlı’dan günümüze eczacılık mevzuatının serüvenini anlattığı kitabı “Kırmızı Çizgi” çıktı.
İlaç ve Eczacılık Eski Genel Müdürü ve halen Başakşehir Devlet Hastanesi Başhekimi olan Tokaç’ın kitabı 5 bölümden oluşuyor: Girişin ardından Osmanlı Döneminde Eczacılıkla İlgili Nizamnameler, Cumhuriyet Dönemi Eczacılık ve Mevzuatı, 6197’ye Doğru ve Osmanlı’dan Günümüze Eczane Sayıları, kitabın bölümlerini oluşturuyor.
Kitabında bugün çok tartışılan eczane sayısının sınırlandırılması, meslek hakkı gibi konuların 1 asır önce de tartışıldığını anlatan Tokaç, TBMM’de 964 sayılı kanun görüşmelerinde Sıhhiye Vekili Doktor Refik Bey ‘in şu cümlelerine yer veriyor: “…Heyeti Celilenize bugün takdim ettiğim haritada gördüğünüz veçhile, onu memleketin nefine muvafık olanak tadil edecek şekilde bir kanun takdim ediyoruz. Kanundan istihdaf ettiğimiz gaye bir ticaret olmakla beraber sanatı tıbbın dakik bir şubesi olan eczacılığı behemehâl bir çerçeve dâhilinde ve elyevm gayri mektup surette yapılmakta olan esasları da muhtevi olacak surette devlet kontrolü altında vücuda getirmektir… En mühim mesele yetmiş seneden beri yapılmamış işleri bir kanun çerçevesi dâhilinde çıkarmak ve eczacılığı memlekette tam ve kâmil bir şekilde yaşatmaktır.’ o tartışmanın bugünküne benzerliğini görüyoruz.”
Tokaç’ın kitabında ilginç nüanslar var. O dönemde eczacılığın bir sanat olarak değerlendirilmesi, mesleğin saygınlığını gösteriyor. Kitabı okurken bu alandaki resmi belgelere, madde madde eczacılık kanunlarına, meclisteki görüşme kayıtlarına, kah eski eczanelere kah Osmanlıca belgelere tarihsel bir yolculuk yaşıyorsunuz.
Kitaptan bazı bölümler…
“Osmanlı Devletinde kesin açılış tarihi bilinen ilk eczane, 1757 yılında Bahçekapı semtinde açılmış olan “İki Kapılı Eczâhâne”dir. 1830’lu yıllara kadar şehirdeki eczane adedini sınırlayan bir hüküm bulunmuyordu. 1831 yılında Beyoğlu semtinde çıkan bir yangın sonunda “eczane sayısının 25 ile sınırlandırılmasını içeren” bir Padişah fermanı çıkmış ve böylece bölgede “gedik” usulü uygulanmaya başlamıştır. Yani bu bölgede eczane sahibi olabilmek için burada eczanesi bulunan bir şahıstan veya eczane sahibinin varislerinden eczane açma hakkının satın alınması gerekiyordu.”
“1890’lı yıllarda İstanbul’da 260, Anadolu’da ise 100 kadar eczacı dükkânı bulunuyordu. O dönemde eczacıların yayın organı olan Revue Médico-Pharmaceutique’e göre; “19. yüzyıl sonlarında İstanbul’da eczane adedinin çoğalması birçok sorunlar yaratmıştır. Eczacılar geçimlerini sağlayabilmek için aralarında şiddetli bir rekabete girişmişlerdir. Bu rekabet ve kazanç hırsı ilaçların reçetelere uygun olmayan bir şekilde hazırlanmasına kadar varmıştır. Reçetede bulunan ipeka şurubu yerine kusturucu tartar ile ilacı hazırlamak gibi haller sık rastlanır bir duruma gelmiştir.”
“10 bin kişiye bir eczane olacak şekilde sınırlama hükümlerini içeren ve 24 Ocak 1927 günü kabul edilip 6 Temmuz 1927 tarihinde yürürlüğe giren 964 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’un 8 Mayıs 1928 tarihinde uygulanmaya başlanması ile İstanbul’da 90 eczane kapatıldı, 18 eczanenin yeri değiştirildi.”
“…17 Mayıs 2012 tarihli eczane sayısındaki sınırlama düzenlemesi sonrası şimdilik herkes memnun gözüküyor. Ama tarih tekerrür edecek ve ufaktan itirazlar duyulmaya başlayacak. Öncelikle 2012 yılından sonra eczacılık fakültelerinde okumaya hak kazananlar: “Biz neden eczane açamıyoruz?” demeye başlayacaklar. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerdeki eczacılar bir süre sonra ilçeler arası nakil problemleri yaşamaya başlayacaklar. Gidişat, aile hekimliği merkezlerine reçete yönünden bağımlı olan eczacıları aile hekimleri ile etik dışı ilişkilere zorlayabilecektir. Sınırlama eczacılık fakültelerinin puanlarında ciddi düşüşlere sebep olacak, bu durum eczacılık mesleğinin geleceğini olumsuz etkileyebilecektir.”