Günümüzde, en sık duyar olduğumuz kelime ikililerinden birisi arz-talep’tir. Eğer, talep varsa bu talebi karşılamak üzere girişimlerde bulunulur. Talebi doğuran da ihtiyaçlardır aslında. Belki biraz felsefik bir bakış açısıyla düşündüğümüzde, meslekleri var eden, varken fonksiyonlarını değiştirmeye ve bazen de bu fonksiyonları yitirmeye başlamasına sebep olan da zaman içerisinde talebin şu veya bu nedenden ötürü değişmesidir.
Bu çalışmada, eczacılık mesleğinin varlık nedeninden, dününden, bugününden ve olası yarınından bahsedilecektir. 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’da yapılacak değişikliklerin ve genel sağlık sigortasının eczacılık mesleğine etkileri, geri ödeme sisteminin eksiklikleri, klinik eczacılığın Türkiye’de uygulanıp uygulanamayacağı gibi birtakım sıcak tartışmaların yapıldığı bugünlerde belki de gözden kaçan bir bakış açısıyla durum değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Eczacılık mesleğinin neden var olduğunu anlayabilmek için, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne kısa bir zihin turu yapmakta fayda olacağını düşünüyorum. Şu bir gerçek ki, insanoğlu “hastalık” diye bir kavramla karşılaşmamış olsaydı, ne tıp, ne eczacılık, ne hemşirelik, ne diş hekimliği, ne de diğer sağlık branşlarıyla tanışmamış olacaktı. Hastalık varlığı insanların, toplumların ve hatta bütün canlıların “tedavi ihtiyacı” duymasına neden olmuştur. Tedavi ihtiyacı, paralelinde, bu ihtiyacı karşılayacak kişilerin ve mesleklerin ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.
Önceleri, din adamları, tapınakların bahçelerinde yetiştirdikleri bitkilerle veya doğanın sunduğu birtakım şeylerle (örneğin; kurbağa pisliği) insanları tedavi etmeye çalışmışlardır. Sonra, bu işin uzmanlarına ihtiyaç duyulmuştur. Zamanla, hastanın hastalığının teşhisi konusu birinci sıraya oturmuş ve tıp bilimi gelişmeye başlamıştır. Hekimler, hem hastalığın teşhisini koyup hem de gerekli tedaviyi uygulayabilmek için çeşitli ilaçlar hazırlamaya başlamışlardır. Sonra, tedavi sürecinde kullanılan ilaçların ayrı bir uzmanlık gerektirdiği ihtiyacından yola çıkılarak eczacılık mesleği diye bir meslek üretilmiştir.
Takdir edersiniz ki, meslekler de üretildikleri şekliyle yaşamaya devam edemezler, günün şartlarına ayak uydurmak zorunda kalırlar. Zorundadırlar diyorum çünkü, eğer günün gereklerini yerine getirmezlerse silinip gitmemeleri, yok olmamaları için hiçbir engel yoktur. Böylece, belki de tekrar vurgulanması gereken en değerli, en önemli nokta, bu mesleğin varlık nedenini, amacını iyi saptayabilmenin gerekliliğidir.
Örneğin, 1953 doğumlu 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’un ilk maddesinde tanımlanan şekliyle (1); eczacılık, “eczane, ecza deposu, ecza dolabı, galenik, tıbbi ve ispençiyari müstahzarat ihzar veya imal etmek veyahut bu kabil resmi veya hususi müesseselerde mes’ul müdürlük yapmaktır” mıdır acaba? Evet, eczacılık bu madde de bahsi geçen şeyleri yapmaktır. Ama, sadece bunları yapmak yeterli midir? Bunları yaparken aslında yapılmak istenen nedir?
Çok açık ve net bir ifadeyle belirtebilirim ki, eczacılık en temelinde halk sağlığına hizmet etmek için vardır. Eczacıların, eczanede veya başka yerlerde mes’ul müdürlük yapmaları da halka en iyi hizmeti verebilmek, hastaların tedavilerini ve hatta hasta olmayanların da hasta olmalarının önlenmesini en yüksek faydayla sürdürebilmek içindir.
Konuyu daha da somutlaştırabilmek için Prof. Dr. Turhan Baytop Hoca’mın dilinden Türkiye’de eczacılığın gelişimini izlemekte fayda olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de bugünkü anlamda ilk “eczahane”lerin açılmaya başladığı XIX. yüzyılın başlarında eczahanelerde ancak 2 hazır ilaç (Tiryak ve Melisa ruhu) bulunuyor ve hakikaten etkili madde miktarı da bir düzineyi aşmıyordu.
1850 yıllarından itibaren, tedavi alanında kullanılan hazır ilaç adedi büyük bir hızla artmaya başlamıştır.
Hazır ilaçların kazandığı büyük itibar, hekim reçetesi uyarınca özel ilaç hazırlayan eczacının işini azaltmış ve buna bağlı olarak da mali sıkıntıya düşmesine neden olmuştur.
Hazır ilaçların tedavi alanına egemen olmasının beklenen bir sonucu olarak, eczacının “ilaç yapma” görevi “ilaç satma” şekline dönüşmüştür. Bu değişikliğe bağlı olarak da, ilaç ilkel maddesi ve ilaç hazırlama laboratuarı olan “eczahane”nin adı, bir ilaç satış yeri olan “eczane” şeklini almıştır (2).
Peki eczacılık, bugün nerede, ne durumda, 1923’ten bu yana yaşantısına durağan bir şekilde mi devam ediyor? Hayır, daha önce de ifade edildiği üzere eczacılık mesleğinde de sürekli bir değişim söz konusu.
Örneğin, son elli yıl içinde, eskiden tedavisi mümkün olmayan pek çok hastalığa etkili olan ilaçların tıbbi kullanıma girmesi, kullanıma giren ilaçların daha etkili ve güvenilir olan yenilerinin sürekli olarak geliştirilmesi, hastalığın ve hastanın durumuna göre ilacın akılcı ve doğru bir seçiminin gereğini ve önemini gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, eczacılara, toplumun değişik kesimlerinden gelen bireylerin çeşitli sağlık sorunlarına doğru ve tarafsız bilgiler sunarak hasta odaklı danışmanlık yapmanın yanı sıra, ilaç kullanımının hastanın yararına ve en akılcı biçimde gerçekleşmesini sağlamak için önemli görevler düşmektedir (3).
Diğer taraftan, bilimsel çalışmalar da eczacıların hastaların tedavi sürecinde yer almalarının, ilaç kaynaklı hataların önlenmesi suretiyle tedaviyi kolaylaştırması, tedavinin etkililiğini ve hastaların yaşam kalitesini artırması bakımından önemli olduğunu göstermektedir (4-8).
O zaman, eczacılık mesleğinde bugünün gereklerini yerine getirebilmek için, bu mesleği temel amacı yitirmeden halk sağlığı yararına sürdürebilmek için adına ne derseniz deyin, ister klinik eczacılık, ister farmasötik bakım, ister olması gereken eczacılık, ister mavi eczacılık, ister pembe eczacılık, ister ekoseli eczacılık hiç fark etmez yeni açılımlar geliştirmemiz gerekmektedir.
Öyleyse bu durum değerlendirmesinin sonucunda, bugünün koşullarında, eczacıların ve hatta sağlık takımının üyeleri olan beyaz önlüklü diğer mesleklerin de dümeni, daha önce, Amerika, İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri tarafından keşfedilmiş bir adaya çevirmeleri gerekmektedir. Bu adada eczacı; en temel amacı halk sağlığı olan sağlık profesyonellerinden oluşan takım içerisinde, ilacı en iyi tanıyan, bilen, ilaçla ilgili her konuda yeterli donanıma sahip kişi olarak yer almaktadır.
Akıldan çıkarılmaması gereken, ülkemiz dışındaki bahsi geçen bu ülkelerin adayı keşif nedeninin rüzgarın onları oraya götürmesi olduğudur. İlginç olansa, Türkiye’de bu adanın farkına varanların, dümene asılarak, hatta dümeni tersine çevirmek isteyenlere veya burada biraz dinlenelim, hava güzel nasıl olsa diye ısrar edenlere rağmen zorla adaya varmaya çalışmalarıdır.
Ancak, bu demek değildir ki, gelişmiş olan ülkeler kendilerini her zaman rüzgara bırakacak, biz de gelişmekte olan bir ülke olarak onları bir adım geride takip ederek eğer gittikleri yer güzelse dümene asılacağız. Belki bir gün, başka şeylerle uğraşmak yerine asıl var oluş amacımızı ve aslında nereye varmaya çalıştığımızı düşündüğümüz gün, biz de kendimizi bir rüzgara bırakabilir ve daha önce hiç keşfedilmemiş, bizim dışımızdakilerin de gelmek isteyeceği bir adaya varabiliriz.
Bu durumda, eczacılık mesleğiyle ilgili veya aslında bütün mesleklerle ilgili gerekli yasal düzenlemeleri yaparken veya eğitim sistemimizde değişiklikler yaparken akılcı bir tutum izlemeli, sadece politik amaçlarla değil, neden-sonuç ilişkilerini göz önünde bulundurarak daha da önemlisi ülkemiz ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik maliyet-etkili çözümler üretmeliyiz.
Bu çözümleri üretmekle kalmayıp uygulamaya koymalı ve sürekli olarak geri-bildirimler alınmasını sağlamak suretiyle değerlendirmesini ve gerekirse yeniden düzenlenmesini garanti altına almalıyız.
Sonuç olarak, eczacılık mesleği, bugünlerde sürekli yaşadığı devinimin ötesinde bir devrimin eşiğindedir. Bu devrimin, amaca yönelik yapılması umuduyla…
Kaynaklar
1. Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun, Kanun No:6197, Kabul Tarihi:18.12.1953, Resmi Gazete Yayın Tarihi:24.12.1953, Sayı:8591.
2. Baytop T., Eczahaneden Eczane’ye Türkiye’de Eczaneler ve Eczacılar (1800-1923), Gökhan Akçura (ed.), Faik Yolaç Ofset Basım, İstanbul, 1995.
3. Acar A., Yeğenoğlu S., “Eczaneler İşletme mi Sağlık Kurumu mu?”, Güncel Eczacılık Dergisi, 148, 46-47, 2006.
4. Blix H.S., Viktil K.K., Moger T.A., Reikvam A., Characteristics of drug-related problems discussed by hospital pharmacists in multidiciplinary teams, Pharm World Sci, 28(3), 152-8, 2006.
5. Kaboli P.J., Hoth A.B., McClimon B.J., Schnipper J.L., Clinical pharmacists and inpatient medical care: a systematic review, Arch Intern Med, 166(9), 955-64, 2006.
6. Sanghera N., Chan P.Y., Khaki Z.F., Planner C., Lee K.K., Cranswick N.E., Wong I.C., Interventions of hospital pharmacists in improving drug therapy in children: a systematic literature review, Drug Saf, 29(11), 1031-47, 2006.
7. Boddy C., Pharmacist involvement with warfarin dosing for inpatients, Pharm World Sci, 23(1), 31-5, 2001.
8. Ito M.K., Role of the pharmacist in establishing lipid intervention programs, Pharmacotherapy, 23(9 Pt 2):41S-47S, 2003.
Yazının PDF versiyonuna ulaşmak için Tıklayınız.
* Aralık-Ocak-Şubat 2007-2008 tarihli SD 5’inci sayıda yayımlanmıştır