Henüz Atatürk Üniversitesi’nde asistanken o zaman Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Dursun Odabaş’ın bir MR çekimi sırasında Van’a gelmemi teklif etmesi bana hiç de cazip gelmemişti. Çok uzak bir diyarda, olmayacak bir istek gibiydi. Yaklaşık 2 yıl sonra Gaziantep’te uzman olarak çalışırken bir kongre dolayısıyla yine hocamla karşılaşmam ve aynı teklifi tekrar etmesi ile kararımı verdim. Serbest çalışmanın sonu yok gibiydi, geleceği meçhuldü. Mesleğimi geliştirebileceğim bir ortamda daha mutlu olacağımı düşündüm.
12 yılı aşkın bir süredir Van ilindeyim. Geldiğimde bu kadar yıl kalacağımı tahmin etmiyordum. 4 yıl Erzurum, 2 yıl Gaziantep, toplam 18 yıllık meslek yaşamım Doğu bölgesinde geçti. Bu süre zarfında yaşadığım coğrafya ile ilgili hiç pişmanlık duymadım. Hatta kendim ve çocuklarım için bu şehirlerde kalmamın birçok faydalarını gördüm, hala da görmekteyim. İkili ilişkilerdeki derinlik ve içtenlik, bölgeden ayrılıp Batı’ya giden hemen her hekimden dinlediğimiz hislerin başında gelmektedir.
Doğu’ya ciddi önyargı var
Bölge dışından uçakla havaalanına gelen bir öğretim üyesi üniversite kampüsüne gelmeden önce rektörlüğü aramış ve kampüse gelmek için yolun güvenliğini sormuştu. Bize fıkra gibi gelen bu durum birçok insanın kafasında kalmış olan ciddi önyargılardan biri. 4 yıllık Van-Muş-Bitlis-Ağrı-Hakkâri Tabip Odası başkanlığım döneminde hekimleri ziyaret için bölgenin birçok ilçe ve köylerine gitme imkânı buldum. Örneğin en uzak ve sınır bölgesi olan Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine hatta daha ötesinde Nehri denilen küçük bir yerleşim yerine kadar. Bu kadar güzel yerleri herkes görebilse diye düşündüm. Ülkemizin bir çok yeri gibi bu bölgede de Şemdinli, Hizan, Ahlat, Gevaş, Çatak, Bahçesaray, Tillo gibi görülmesi gereken çok güzel yerleşim birimlerimiz var. Bir dönem buralar büyük ilim adamları yetiştiren merkez konumunda olmuşlar. Nehri’de, Tağ Köyü’nde yıkılmış medrese kalıntıları bölgenin belki de niçin bu hale geldiğini en iyi anlatan resimlerden biri. Halkımızın kardeşçe yaşadığı, barış ortamının sağlandığı, yine büyük ilim adamlarının yetişeceği bir ortamın yeniden hazırlanması için herkesimin gayret etmesi gerekiyor.
Yangını söndürmek
Özel aracımla ilk kez Van’a gelirken Bitlis Deresi’nden önceki bir ormanlık alanda çıkan küçük bir yangın görmüştüm. Yolda gördüğüm bir görevliye durumu haber verdiğimde aldığım ”Boş ver yansın” sözleri beni hem şaşırtmış hem de üzmüştü. Aslında sağlık çalışanları başta olmak üzere birçok insan, bu yangınların yaralarını sarmaya çalışıyor bölgede. Terörün, çatışmaların mağdur ettiği kesimlerin acılarını dindirmeğe gayret ediyorlar. Yangın, için için devam ediyor. Herkes karınca kadar su taşısa ortada yangından eser kalmaz. Bu bağlamda sağlık personeli, tüm kesimlerin yaralarını saran, bölgenin en önemli barış temsilcileri gibi. Vücutta oksijen taşıyan kan ne ise, bölgenin geleceği için hekimler de o nispette değerli.
Hastanelerin fiziki değişimleri
Bölgenin sağlık hizmetinde hastaneler çok önemli. Ancak son 5-6 yıla kadar fiziki şartlar çok kötüydü. Ancak Ağrı, Hakkâri, Yüksekova, Bitlis, Güroymak, Çaldıran, Gevaş gibi il ve ilçelerinde yeni ve oldukça devasa sayılabilecek devlet hastanelerinin hizmete girmesi, sağlıkta hizmetin kalitesini, hekimlerin de daha rahat ortamlarda hizmet etmelerini sağladı. Her hekime bir poliklinik odası verilmesiyle devlet hastanesinden çarşı merkezine kadar uzanan kuyruklar son buldu. Patnos gibi birkaç ilçe hariç, fiziki şartlar oldukça düzeldi.
Mecburi hizmet
Bölgede hekim sayısının inanılmaz düzeyde düştüğü mecburi hizmet öncesinde hekimlerin baktıkları günlük hasta sayıları, bölgede çalışan hekimlerin mecburi hizmet uygulaması konusunda genellikle olumlu yaklaşmasını sağladı. Yıllardır adil bir nakil ve atama sisteminin kurulamadığı ülkemizde, bölge için mecburi hizmet maalesef kaçınılmaz olmaktadır. Sosyoekonomik dengesizlik devam ettiği müddetçe de daha iyi bir sistemin geleceği görünmüyor. Mecburi hizmetteki tüm çarpıklıklara rağmen, bölgenin hekim ihtiyacı açısından geldiği durum, oldukça üst düzey bir sağlık hizmetini beraberinde getirdi. Bununla birlikte bölgeye gelen hekimlerin çalışma arzuları da istenilen düzeylerde tutulabilse, hizmetin kalitesi de farklı olurdu. Bu hususta bölgede çalışanlar ile tatil bölgelerinde çalışanlar arasında keşke özlük haklarında ciddi düzeylerde pozitif bir farklılık yaratılabilseydi.
Hâlbuki daha basit yöntemlerle daha kalıcı hizmet üretilmesi mümkündü. Örneğin Van’da çalışmak isteyen birçok asistanımız uzman olduktan sonra bölgede çalışabilme imkânı bulamıyor. Kadro o an için doluysa illa ki başka bir şehre gönderiliyor. Kadrolara bakılmaksızın bölge illerine istek varsa istihdam fazlalığı sağlanabilmeli. Böylelikle Batı’ya gitmek isteyen hekimler de daha rahat olarak hizmetini tamamladıktan sonra gidebilirler. Bir sistem yapıyorsunuz, sonra aynı sistem sizin elinizi kolunuzu bağlıyor. Bir Doğu ilinde çalışmak isteyen hekimin önünü tıkıyor, sonra da çalışmak istemeyen birini aynı ile tayin ediyorsunuz. Bazen sağlık sistemimiz, bilgisayarlarla yönetilen bir bilim-kurguyu andırıyor.
Şark’ta çalışan doktora ciddi bir ücret farkı uygulaması, bölgede çalışanlara pratikte uygulanan cezalandırıcı bir nakil sistemi yerine ödüllendirici bir sistem kurulamadı. Hekimlerin bölgede çalışmalarını askerlik süreleri olarak saydırmaları sağlanabilseydi ciddi bir kazanım olabilecekti. Ama olamadı.
Ötelenen üniversite hastaneleri
Van, Diyarbakır ve Erzurum tıp fakülteleri adeta bölgenin can damarları. Ancak son yıllarda ötelenen tıp fakülteleri ciddi kan kaybına uğradılar. Mecburi hizmet, serbest piyasanın artan canlılığı üniversitenin akademik kadrolarını tıkadı. Akademik çalışmalara yatkın çoğu hekim bu üniversitelerde kalmak istemesine rağmen mecburi hizmete gidiyor; biraz da serbest çalışma derken burası Muş’tur, yolu yokuştur, giden gelmiyor… Özellikle pediatri ve dahiliye bölümlerine üst ihtisas ile ilgili getirilen mecburi hizmet, bu klinikleri tahmin edilemeyecek düzeyde zora soktu. Örneğin 15 yıllık üniversite hastanesi olan Van Araştırma Hastanesi’nde kemoterapi yapacak onkolog kalmadı. Eğer fedakâr birkaç öğretim üyesi de olmasa birçok kliniğin kapısına çoktan kilit vurulmuştu. Bölge üniversite hastaneleri için özendirici, kolaylaştırıcı bir yönetmelik gerek. ”Yardımcı doçent olarak Doğu illerine atanan hekimler mecburi hizmetini bu hastanelerde tamamlar” diye bir yönetmelik çıkarmak çok mu zor? Böyle bir yönetmeliği de TTB mahkemeye taşıyabilir ama bölge üniversiteleri için çıkış yolu bu.
Denetlenen özel hastaneler bölge için bir çıkış yolu
Devletin gönüllü getiremediği birçok hekimi özel hastaneler bölgeye getirebiliyor. İyi bir denetimin şart olduğunu söylemeye bile gerek yok. Denetlenemeyen özeller hem hastalar, hem de kamu açısından kara delikler gibi. Ancak denetlemek demek komünist bir mantıkla her özel hastaneye düşmanca bir bakış açısı sağlamak değil elbette. Ama bu hastanelerin bölge sağlık hizmeti için önemli işlevler üstlenebileceğini kabul etmek lazım. Tüm sağlık hizmetini taşıma suyla döndürmeye kalkmak demek olan mecburi hizmetle yapmak, uzun vadeli olmaktan uzak bir anlayış. Özellikle dürüst sağlık işletmecilerinin önünü açmak, bölgede mecburi hizmetin bile kaldırılabileceği bir sağlık ortamını sağlayabilir.
Başhekim atamaları
Bölgenin sağlıkta iyi bir noktaya gelmesi için sağlıkta kaliteli, becerikli yöneticiler gerekli. Zaten akıllı kimsenin yönetici olmak istemediği şu ortamda, risk alacak, fedakâr yönetici bulmak çok zor. Günümüzde dürüst olan hiç kimse sağlıkta yönetici olmak istemiyor. İşletme konusunda ciddi bir eğitim almamış olan yönetici hekimler, ihale işlerinde en ufak bir aksaklıkta, yanlışlıkta kendilerini savcı önünde, hatta kodeste bulmaktalar. En son Malatya Üniversite Hastanesi’nde de olduğu gibi günlerce gözaltında kalmaktadırlar. Profesyonel yiyiciler genellikle hep bir yolunu bulurken, ihale prosedürünü yeterince bilemeyen, ama bir lokma bile yemeyecek insanların izzetleri bir anda paralanmakta. Bir de bu işe politikanın etkisinin girmesi demek, işleri tümden çıkmaza sokabilmektedir. Siyasilerin başhekim atamaları üzerinden güç arayışları mutlaka son bulmalı. Liyakat, dürüstlük ve hekimlerin teveccühleri ön planda tutulmalı. Başhekimlikler bölgeye hizmet için siyasi bir makam olmaktan kurtarılmalı. Aslında sağlık müdürlüğü ile koordineli Valilik inisiyatifinin bu atamalarda genellikle doğru sonuçlar verdiği gözlemleniyor. Önemli olan, bölge illerimize liyakatli sağlık müdürü ve kamu yöneticileri atamaları. Doğrusunu söylemek gerekirse Van başta olmak üzere son atamalarla, gelecekle ilgili umutlarımız biraz daha artmıştır.
Yazının PDF versiyonuna ulaşmak için Tıklayınız.
Eylül-Ekim-Kasım 2009 tarihli SD 12’inci sayıda yayımlanmıştır.