Bir yılı aşkın süredir üzerinde çalışıldığı ifade edilen Yüksek Öğretim Yasa Taslağı, 05 Kasım 2012 tarihinde, YÖK Başkanlığınca, görüş ve öneriler için bir çerçeve/referans olmak üzere, kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Genel olarak bakıldığında, taslak ile;

– YÖK’ün, ismi “Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu” (TYÖK) olarak değiştirilmiş ve kaldırılan ÜAK yerine bir “danışma organı” olarak “Rektörler Kurulu”nu ve kalite yönetimiyle ilgili bazı yeni birimleri içerir şekilde varlığını sürdürmesi,

– Mevcut devlet ve vakıf üniversitelerine ek olarak “özel üniversiteler” ile yabancı üniversitelerce Türkiye’de yükseköğretim birimleri açılması,

– En az 10 yıllık geçmişi olan ve belirli nitelikleri taşıyan Devlet üniversiteleri için “üniversite konseyi” oluşturulması ve rektör seçimi/ataması dahil bazı yetkilerin bu konseyce yerine getirilmesi,

– “Ücretli araştırma izni, araştırmacı öğretim elemanı ve proje araştırmacısı, doktora sonrası araştırmacı statüsü, sözleşmeli statüde çalışma” gibi istihdama ilişkin bazı yeni düzenlemeler öngörülmüştür. Buna karşılık, öğretim üyelerinin “çalışma koşulları”na ilişkin olarak mevcut durumda çok fazla bir değişiklik öngörülmemiştir.

Bu yazıda, taslakta yer alan öğretim elemanlarının çalışma koşullarına ilişkin düzenlemeler, taslaktaki sıralarına göre ele alınmıştır.

Öğretim elemanlarının çalışma koşullarına ilişkin düzenlemeler

Öğretim elemanlarının çalışma koşulları; kadro/statü, atama ve terfi, ücretleme/mali haklar, eğitim, izin vb. konuları kapsar. Bu konular, taslakta büyük oranda “öğretim elemanlarını ile diğer personele ilişkin hükümler ve mali haklar” başlığı altında, 48 ila 65. maddeleri kapsayan yedinci bölümde ve diğer bazı maddelerde düzenlenmiştir.

Genel olarak bakıldığında, taslakta mevcut duruma göre bazı değişiklikler ve yenilikler öngörüldüğü görülmektedir.

Taslağın 39. maddeyle “Devlet yükseköğretim kurumlarının öğretim üyesi kadrosunda kesintisiz fiilen beş yıl çalışan öğretim üyelerine bir yıl süreyle ücretli izin verilebil(mesi)” imkânı getirilmiştir. 40. maddeyle de “Kuruluş tarihi itibarıyla en az on yıl geçmiş ve öğretim üyesi sayısı 100’den fazla olan yükseköğretim kurumlarında sadece araştırma geliştirme faaliyetlerinde bulunmak üzere araştırmacı öğretim elemanı görevlendirilebi(leceği)”; aynı maddenin 4. fıkrasıyla “…projelerde…sözleşmeli statüde, proje süresiyle sınırlı olmak üzere,… proje araştırmacıları istihdam edilebil(eceği)” hükme bağlanmıştır. 41. madde ile de “doktora sonrası araştırmacı” statüsü getirilmiştir. Bu statüde en fazla iki yıl süreyle sözleşmeli olarak beşinci derecenin birinci kademesindeki yardımcı doçent aylığıyla çalışma olanağı sağlanmaktadır. Ücretli araştırma izni ve belirtilen araştırmacı statüleri, yeni ve olumlu düzenlemelerdir.

Akademik faaliyet puanı”(42. Md.) ve “Akademik faaliyet ödeneği (43.md.) de, yeni ve olumlu düzenlemelerdir. Ancak, 42. Md. 1. fıkrada sayılan akademik faaliyetler içinde “eğitim ve öğretim”in açıkça belirtilmemiş olması, önemli bir eksikliktir. Keza, “kurul ve komisyon çalışmaları”nın sadece kamu kurum ve kuruluşlarıyla sınırlandırılması hususu da gözden geçirilmelidir. Anılan fıkra, öğretim elemanlarının olası bütün faaliyetlerini içerecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Taslakta (43. Md) yer alan “akademik faaliyet ödeneği”, esasen, akademik faaliyet puanı 30 ve üzerinde olanlara, aylık olarak ödenmesi öngörülen “performansa dayalı bir ödeme”dir. Bu düzenleme de oldukça isabetlidir, ancak ödenek isminin “performans” veya “başarı(m)” gibi bir terimi içerir şekilde değiştirilmesi, amacını daha iyi göstermesi ve vurgulaması açısından, uygun olacaktır.    

“Öğretim elemanlarının atamalarına ilişkin ortak hükümler” 48. Md’de düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. fıkrasındaki “… Atama ilanları, Kurulun internet sitesinde yapılır”  ve “Başvurularda adayın beyanı esas alınır” hükmü ile 4. fıkrasınca düzenlenen “Yabancı yükseköğretim kurumlarının Türkiye’deki (birimleri), Türk yükseköğretim kurumlarının yurtdışındaki birimleri, bir üniversiteye bağlı olma(yan) özel veya vakıf meslek yüksekokulları bünyesinde akademik yükseltme yapılamaz” hükmü, yeni düzenlemelerdir.

Md. 49, “yardımcı doçentliğe atanma”ya ilişkindir. Burada, 1.fıkranın b bendindeki  “…merkezî yabancı dil sınavında… asgarî 60 puan almış olmak” ile c bendindeki “…değerlendirme raporlarından en az ikisinin olumlu olması”, yeni düzenlemelerdir. Keza, 2.fıkrada yer alan “… birden fazla adayın başvurması halinde… (jüri) değerlendirme raporlarında bu adayların bilimsel yeterlilikleri itibarıyla sıralaması konusunda da değerlendirmeye yer verilir” hükmü ile (5) fıkrada yer alan “yabancı dil şartı aran(mayacak) alanlar”a ilişkin düzenleme de yenidir.

49. maddede yer alan söz konusu düzenlemeler, yardımcı doçent atamalarına ilişkin mevcut halde var olan bazı belirsizlikleri gidermek açısından uygun görünmektedir.

Doçentlik sınavı 56. Md. de düzenlenmiştir. 1. Fıkra ile  “… Doçentlik sınavına başvurabilmek için…. doktora… belgesine sahip olduktan sonra beş yıl geçmiş olması..” şartı getirilmiştir. Başvuru için böyle bir asgari süre getirilmesi, ilkesel olarak isabetlidir. Ancak öğretim üyesi ihtiyacı ve adaylar arası yeterlilik farklılıkları dikkate alındığında bu sürenin daha kısa tutulması, örneğin üç (3) yıl olması, daha uygun görünmektedir.

Profesörlüğe atanmaya dair 52. Md’nin 6. fıkrasındaki “Başvuran aday sayısının bir kişi olması ve adayın daha önce bir yükseköğretim kurumunda profesör olarak görev yapmış ve başvurduğu üniversite tarafından öngörülen ortalama faaliyet puanına sahip olması halinde,…doğrudan..” atanmasını öngören düzenleme yeni ve uygulanabilir bir hükümdür.

53. Md. ile “öğretim üyeleri dışındaki öğretim elemanlarının atanması” konusunda getirilen en önemli değişiklik, “merkezi” yabancı dil ve (bilim) sınavı şartının getirilmiş olmasıdır. Yükseköğretimde başarısızlık nedeniyle kayıt silmenin kaldırıldığı bir ortamda; 7. fıkra ile “araştırma görevlileri” için “doktora (veya eşdeğer) eğitimini tamamlamak için 10 yıllık bir azami süre getirilmesi” ilk bakışta uygundur. Ancak burada, araştırma görevliliğine herkesin yüksek lisans aşamasında başlayacağı varsayılmış ve doktora aşamasında başlama olasılığı gözden kaçmış görünmektedir. Bu nedenle, azami süre konusunda YL ve DR aşamasından başlamaya göre farklılaştırma yapılmalı; ayrıca doktora aşamasında başarısız olanların “okutman vb. kadrolara atanma durumu, doktora derslerinden dahi başarısız olma ihtimali gözetilerek” düzenlenmelidir. Bu konu, “öğretim elemanı yetiştirme”ye (ÖEY) ilişkin 55. Md’de de düzenlenmiştir. Benzer konuları düzenleyen 53/7 ve 55/4. fıkraların ifade ve anlam olarak uyumunun sağlanması uygun olacaktır. Yine, lisansüstü azami süreler, 53/7 ve 55/1’de farklı şekilde belirlenmiştir. ÖEY kapsamındaki araştırma görevlileri için daha kısa süre öngörülmesinin gerekçesi, tekrar değerlendirilmelidir.

54. Md. ile “öğretim elemanlarının çalışma esasları” düzenlenmiştir. Burada 1. fıkrayla “kadrolu veya sözleşmeli statüde görev yapma” öngörülmüştür. Ancak, “çalışma süreleri”ne ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. 2. fıkradaki “asgari ders yükleri”ne dair -mevcut yasadakine benzer şekilde ifade edilen- yükümlülük belirsizliklere yol açma potansiyeline sahiptir. Bu düzenlemenin, “ek ders ücreti alabilmek için” gibi bir ibare eklenerek açıklığa kavuşturulması daha uygun olacaktır.

55. Md’de “öğretim elemanı yetiştirme”ye ilişkin hükümler yer almaktadır. Oldukça ayrıntılı olan bu maddede yukarıda değinilen azami süreler ve başarısızlık halinde yapılacak görevlendirmeler dışında 5. fıkradaki izin sürelerinin “ders ve devam yükümlülüğü” olanlar ve olmayanlar bakımından farklılaştırılması ve devam yükümlülüğü olanlara daha uzun sürelerle izin verilmesi uygun olacaktır.

Yükseköğretim kurumlarına dönüş”le ilgili 60. Md. 3. fıkrasında sayılan görevlere TÜBA ve TÜBİTAK gibi akademik/bilimsel kuruluş üst yöneticiliklerinin eklenmesi hususu da yeniden değerlendirilmelidir.

61. maddede yer alan “emeklilik ve idarî görevlere atanmada yaş haddi” hususunun yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. Çünkü 1. fıkrada devlet yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanları için zorunlu emeklilik yaşı olarak 67 yaş belirlenmiş; ancak 3. fıkrada “idarî görevlerdeki yaş sınırı, sadece vakıf ve özel kurumlar için 72 yaş olarak belirtilmiştir. Bu durumda, devlet yükseköğretim kurumlarındaki idarî görevi olan elemanların yaş sınırının ne olacağı hususu cevapsız kalmıştır. Mevcut durumdakine benzer şekilde, 3. fıkrada belirtilen yaş sınırının devlet yükseköğretim kurumları elemanları için de geçerli kılınması uygun olacaktır.

Öğretim elemanlarının diğer üniversiteler, kamu kuruluşları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında görevlendirilmesi, mevcut düzenlemeye oldukça benzer şekilde, 62. md. de düzenlenmiştir. Burada, 1. fıkradaki “…en az bir eğitim-öğretim yılı…” ibaresinin uygulamada sorun oluşturabileceği, bu nedenle, söz gelimi “…en az bir yarıyıl…” gibi daha kısa bir sürenin yer alması uygun görünmektedir.

63. maddenin başlığının içeriği ile uyumlu hale getirilmesi hususu yeniden değerlendirilmelidir. Aynı maddenin 4. Fıkrasındaki düzenleme, gayet isabetli bulunmuştur.

64. md. de “genel sekreterin atanması ve görev süresi” ile ilgili yeni düzenleme, bu konuda yaşanana sıkıntılara bir çözüm olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer idarî görevlere ilişkin sürelerle ilgili bir düzenlemeye gerek olup olmadığının tekrar gözden geçirilmesi, uygun görünmektedir.

 “Döner sermaye”ye ilişkin 69. Md. diğer hükümler yanında, öğretim elemanlarının geniş anlamıyla ücretlendirilmesine dair hükümleri de içermektedir. Öncelikle, 1. fıkradaki “Yükseköğretim kurumları” tabiriyle kastedilenin “devlet YÖ kurumları” olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Kanaatimizce anılan ibare, “devlet yükseköğretim kurumları” şeklinde olmalıdır.

Öğretim elemanlarının “döner sermaye ek ödemeleri”, 69. Md.nin 6, 9. ve müteakip fıkralarında düzenlenmiştir. Genel olarak bakıldığında, taslakta döner sermayeye ilişkin mevcut yasadaki düzenlemeler, 6. fıkrada yer alan “mesai dışında verilen hizmetler karşılığında ek ücret alınması” gibi bazı değişiklikler hariç çok büyük oranda korunmuştur.

69. md.nin 10,11 ve 12. Fıkralarının, münhasıran “bilimsel araştırma projeleri”yle ilgili olmaları ve döner sermayeyle ilişkileri, sadece 10 fıkradaki “ Döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın en az %5’i..” ibaresinden ibaret olması dolayısıyla, başkaca bir bölüm veya başlık altında verilmeleri daha uygun olacaktır. Bu, bilimsel araştırma projelerine ayrıca özel bir önem verildiği mesajını içeren bir düzenleme olacaktır.

Döner sermaye ek ödemeleri”yle ilgili düzenlemeler konusundaki tespit ve değerlendirmeler aşağıdaki gibi özetlenebilir:

– “Öğretim üyesi farkı” diye de adlandırılan hizmet bedeli bu taslakta da yer almamaktadır. Bu, başka vesilelerle de belirtildiği gibi, “hizmet yükünün alt düzeylerdeki elamanlara kayması” gibi bir duruma yol açabilecek/açan ve emeğin nitelik farkının ücrete yansımasını engelleyen bir düzenlemedir.

– “Ek ödeme tavanları”, özellikle “tam gün öncesi dönemler”deki durum esas alınarak belirlenmiş ve mevcut yasadaki tutarlar görünümündedir. Oysaki mevcut durumda ve öngörülebilir kısa vadede, döner sermaye işletme gelirlerinin öngörülen tavanlara yaklaşması bile çok düşük bir olasılıktır. Ayrıca, “döner sermaye gelirine katkısı olan ve olmayan öğretim elamanları” için öngörülen ek ödeme tavanları arasındaki farkın, son yıllardaki deneyimler ışığında gözden geçirilmesinde yarar olduğu düşünülmektedir.

– Taslak ile kadrolular yanında “sözleşmeli” öğretim elemanı statüsünün de daha yaygın bir istihdam biçimi olarak öngörüldüğü de göz önüne alınarak, 69. Md.nin 13. Fıkrasının (b) bendinde sözleşmeliler için öngörülen ek ödeme tavanının yeniden ele alınması uygun görülmektedir. Yine, 13.fıkranın (c) bendindeki (normal) mesai dışı gelir getirici faaliyetlerde çalışmalarından doğan katkılar için ödenmesi öngörülen ve %50 ve %20 olarak belirtilen “fazla ödemeler”in, hangi tutara dayanarak belirleneceği, ifade edilmemiştir. Herhalde bu oranların “ek ödeme üst sınırlarının %50’si ve %20 fazlası..” şeklinde ifade edilmesi uygun olacaktır.

– 69.md.nin 20.fıkrasındaki “… yöneticilere… yapılacak aylık ek ödeme tutarı hiçbir halde net maaşlarının iki katını geçemez” hükmü, 18. ve 19. fıkralarda rektör, rektör yardımcısı, dekan, başhekim vb. için öngörülen ek ödeme tavan matrahlarıyla ilgili düzenlemeleri geçersiz kılabilecek bir düzenlemedir.

– 72. Md.nin 10.fıkrasının (c) bendinde “Devlet yükseköğretim kurumlarında çalışan personelin serbest meslek icra etmeleri…” diye başlayan düzenleme ile sayılan faaliyetler için,  “görevinden çekilmiş sayılma” disiplin cezası öngörülmesi, Anayasa Mahkemesi’nin “öğretim üyelerinin mesai ve kurum dışı faaliyetleri”yle ilgili kararı ve mevcut yasada var olan bir hakkın alınması anlamına gelmektedir.

Öğretim üyelerinin çalışma koşullarıyla doğrudan ilgili yukarıdaki konular yanında 23. Md. de yer alan “Yükseköğretim kurumları ile hastaneler arasında işbirliği”ne ilişkin düzenlemeler de, özellikle üniversitelerin sağlık birimlerinde çalışan öğretim elemanlarının çalışma koşullarını etkileme gücüne sahiptir. Bu konuda, tam gün düzenlemeleri kapsamında gerçekleştirilen yasal değişikliklerle gelinen durumun esas alındığı ve kamu ile özel kesim sağlık kuruluşları ve üniversiteleri arasında işbirliğine imkân tanınmadığı gözlenmektedir. Bunun öğretim elemanlarının çalışma koşulları açısından anlamı; kamudakilerin özel, özeldekilerin kamu hastanelerinde hizmet veremeyeceğidir. Kamu-özel kesim işbirliğinin, bazı durumlarda taraflar ve ülke açısından oldukça yararlı sonuçlar verebileceği, özellikle sağlık alanında bunun kimi durumlara zorunlu olabileceği gözetilerek anılan düzenlemenin gözden geçirilmesi uygun olacaktır.

Değerlendirme ve sonuç

Kamuoyunun bilgisine sunulan YÖK Yasa Taslağı, konuya ilişkin öneri ve katkılar için bir vesile ve çerçeve oluşturmak bakımından yararlı bir işleve sahiptir. Genel olarak bakıldığında taslağın, özellikle Yükseköğretim Kurumu ve kurumlarının örgütlenmesi, bazı organların görev, yetki ve sorumlulukları bakımından önemli sayılabilecek değişiklikler içerdiği görülmektedir. Bu bağlamda, Yükseköğretim Kurulu bünyesinde Üniversiteler Arası Kurul yerine oluşturulan Rektörler Kurulu ile Kalite Güvence Sistemine yer verilmesi, devlet ve vakıf yükseköğretim kurumları yanında “özel yükseköğretim kurumları”na ve yabancı yükseköğretim birimlerine de yer verilmesi, belirli nitelikleri taşıyan devlet üniversitelerinde “üniversite konseyleri”nin oluşumuna imkân tanınması, araştırma odaklı birimlerin oluşturulmasının öngörülmesi, kıdem ve gelişmişlik düzeyine göre devlet üniversiteleri için farklı örgütlenme ve yönetim modellerinin öngörülmesi gibi hususlar dikkati çekmektedir. Buna karşılık, öğretim elemanlarının çalışma koşulları açısından taslağın, beklenen ölçüde değişiklik öngörmediği ve mevcut durumu büyük ölçüde koruyan bir yaklaşımın egemen olduğu gözlenmektedir. Benzer bir durum, ismi Türkiye Yükseköğretim Kurulu olarak değiştirilen Kurulun görev ve yetkileri bakımından da söz konusudur. Tarihi boyunca YÖK’ün gerekliliği, görevlerinin neler ve yetkilerinin ne kadar olması gerektiği hatta kaldırılması konusunda çoğu paydaşça sıkça ileri sürülenlerin aksine, taslakta YÖK’ün görev ve yetkilerinin azaltılmadığı, bilakis artırıldığı söylenebilir.

Öğretim elemanlarının işleri(görevleri) ile çalışma koşulları açısından taslakta göze çarpan başlıca değişiklikler; araştırmacı öğretim elemanlığı, doktora sonrası ve proje araştırmacılığı, TYÖK uzmanlık ve denetçilikleri gibi bazı yeni işlerin/pozisyonların oluşturulması; akademik faaliyet puanı ve ödeneği, ücretli araştırma izni, kadrolular yanında “sözleşmeli öğretim elemanlığı”na da yer verilmesi gibi yeniliklerdir. Bunların yanında, öğretim üyeleri dışındaki elemanlar için merkezî yabancı dil ve bilim sınavı ve doçentlik sınavına başvuru için doktora mezuniyetinden itibaren beş yıl geçmiş olması şartının öngörülmesi; araştırma görevlilerinin lisansüstü eğitimlerini bitirmeleri için azamî on, ÖYP kapsamındakiler için sekiz yıllık bir sürenin getirilmesi, bu süreler içinde başarılı olamayanların diğer öğretim ve memuriyet kadrolarına nakline imkân tanınması gibi hususlar, öngörülen diğer yeniliklerdir. Genel olarak bakıldığında, bu değişiklikler, geliştirilmeye ve gözden geçirilmeye muhtaç yönleri olmakla birlikte, yükseköğretim kurumlarının ihtiyacı olan çeşitlilik ve esnekliğe katkı sağlayacak olumlu değişikliklerdir. Ancak bunların, taslakla amaçlandığı ifade edilen çeşitlilik, gelişme, rekabet, esneklik vb.ni sağlamak için yeterli olduğunu söylemek de oldukça güç görünmektedir.

Öğretim elemanlarının işleri ve çalışma koşulları açısından taslakta göze çarpan ve özellikle devlet yükseköğretim kurumları için geçerli olan en önemli husus, son yıllarda “tek çalışma biçimi olarak tam gün” olarak adlandırılabilecek çalışma düzeni ve ilgili düzenlemelerle biçimlenen istihdam koşullarında kayda değer bir değişikliğin öngörülmemesidir. Nitekim taslakta “sözleşmeli” statüden bahsedilmekle birlikte, kısmî süreli-esnek çalışma biçimlerine yer verilmemiştir. Bunun ötesinde, mevcut durumda, normal mesai içinde döner sermaye gelirine konu işlerde çalışma yasağı pahasına da olsa, kurum ve normal mesai dışında serbest meslek icrasına imkân veren bir düzenlemeye yer verilmemiş; aksine “serbest meslek icrası”, bir sınırlamaya gidilmeksizin “görevden çekilmiş sayılma” nedeni olarak görülmüştür. Oysaki tam gün çalışmanın tek çalışma düzeni olarak öngörüldüğü bir durumda bile, en azından kamu-özel, kurum içi ve dışı şeklinde kısıtlamadan öğretim elemanlarının tüm gelir getirici faaliyetlerinin döner sermaye kapsamına alınması, mevcut ve muhtemel sorunları hafifletici bir çözüm olurdu. Öngörülen bu katı ve tek biçim istihdam düzeni ile artan ve artması istenen rekabet koşullarıyla özellikle sağlık birimlerine sahip devlet yükseköğretim kurumlarının baş edebilmesi, pek mümkün görünmemektedir.

Öğretim elemanlarının çalışma koşulları konusunda, kısa vadeli ve konjonktürel durum ve etkilerin ötesine geçerek ve deneyimlerden de ders alarak, Türk yükseköğretiminin uzun vadeli amaç ve ihtiyaçları ile yükseköğretim kurumlarının işlerine, iş görenlerine ve iç-dış çevre koşullarına uygun daha esnek bir düzene geçilmesi gerekli görülmektedir. Bu yapılmadığında, örgüt yapı ve süreçlerinde öngörülen ve çeşitlenme ve esnekleşme olarak nitelendirilebilecek yeni düzenlemelerden de beklenen yararın elde edilmesi zor görünmektedir.

YÖK tarafından sunulan taslak ile taslağa ilişkin görüş ve önerilerin alınmasına dair mekanizma ve faaliyetler, Türk yükseköğretim alanının ihtiyaçlarına ve gelişimine uygun bir yasanın ortaya çıkması için değerlendirilmesi gereken önemli bir imkân ve fırsat olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir.

Aralık-Ocak-Şubat 2012-2013 tarihli Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi, 25. sayı, s: 10-13’dan alıntılanmıştır.