Aslında, sigara denilen bağımlılığın bir gün, ben onu bırakmasam, onun beni bırakacağını biliyordum… Beynimde “bitirme” işlemine başlayalı da hayli olmuştu… Ama, bir tesadüf, bir doktor dostumun “öylesine” bir tavırla söylediği bir sözcük, bütün herşeyin finalini getirdi… KOAH benim, bu gezegende en çok korktuğum bir-kaç kavramdan biriydi…
Hüseyin Mutlu
İtiraf ediyorum…
STAR TV’de 2004 yılında ekrana gelen A/Z DOSYALAR programı çerçevesinde o haber paketinin hazırlanmasına başlangıçta hiç de sıcak bakmamıştım.
Fakat, haber ekibim, her ne kadar, her biri en az benim kadar sigara tiryakisi de olsa, KOAH denilen ve esas anlamıyla sigara tiryakilerini vuran ciğer hastalığının TV’de çok iyi anlatılması gerektiğini savunuyordu…
Habercilikte, kendime ait gelenekler geliştirmiş bir meslek adamıyımdır. Bu geleneklerimden biri de, haber verirken, ekran başındaki “masum” seyirciyi rahatsız etmemek, aksine, en zor ve tartışmalı konuları bile, nazik bir ifadeyle aktarmak vardır…
KOAH ile ilgili olarak gelen görüntüler, özellikle sigara içen biri olarak beni çok rahatsız etmişti…
Haydi, bir tanımlama yapayım: Görüntüler bana göre korkunçtu!..
Ama haberciliğin sosyal sorumluluğu, bu hastalığın, özellikle de sigara içmenin ne tür büyük bir risk olduğunun geniş kitlelere aktarılması gerektiğini işaret ediyordu…
Ekip, konu üzerinde çok iyi çalışmıştı…
Uzman kadrolardan görüşler alınmış, KOAH hastalarıyla röportajlar gerçekleştirilmiş, sigara içen bir insanın ciğerlerinin ne hale geldiği, söz konusu hastalığın insanın yaşam kalitesini nasıl yıktığına ilişkin görüntüler de mükemmel bir şekilde sağlanmıştı…
A/Z DOSYALAR’da, yaklaşık 20 dakikalık bir haber paketi olarak yayınladık…
Daha program bittiği anda, ki, o sırada saatler 24’ü geçiyordu, sigara tiryakisi ne kadar arkadaşım varsa telefonlara sarılmış beni arıyordu…
Hepsi, lafa önce, bu bize yapılır mı Ardan, hepimizin moralini yerle bir ettin, diye başlıyor ama hemen arkasından, yok kardeşim, bu sigara işi buraya kadar yarından itibaren ne yapıp ne edip bunu bırakmaya çalışacağım diye sürdürüyorlardı…
Hayatımda ilk kez, kendi hazırlayıp yayınladığım bir haberden ben de bu ölçüde derinden etkilenmiştim…
Haber Koordinatörüm Murat Karaduman ve oğlum Özgür Zentürk’e söz konusu haber paketi henüz montaj halindeyken, ben bu sigarayı bırakacağım demiştim…
Görüntüler bir kez beynimin arkalarında bir yerlerde kendilerine bir yer bulmuştu ve KOAH kelimesi, benim, bu gezegende en çok korktuğum kavramlardan biri haline gelmişti…
2005 yılı başından itibaren kilo vermeye başladığımda tabii ki eşim çok sevindi… Benim düşüncem ise, herkes, sigarayı bırakanların 8 ile 16 kilo arasında aldığını söylüyor, bari ben önceden hazırlıklı olayım, hiç olmazsa verdiğim kiloları almış olurum yönündeydi… Bu düşüncemi çevremle paylaşmam, buna karşılık, günlük sigara tüketimimi de neredeyse iki paket düzeyine tırmandırmam giderek sohbet masalarının bir numaralı alay konusu haline gelmeye başlamıştı…
Özellikle yaz aylarında üstün bir kararlılıkla kilo vermem, buna karşın sigarayı bırakma cephesinde yaşanılan hezimet dikkat çekiciydi…
Sanki, 50’nci yaşımın yazını, doğa kanunlarıyla bilek güreşine çevirmiş gibi yaşıyordum… Geç saatlere kadar eğlence mekanları, haliyle içki ve sigaranın yüksek kullanımı…
Zaten, bütün her şey, bu inatlaşmanın devamında yaşanacaktı…
Takvimlerin 4 Kasım 2005’i gösterdiği gün, nedense kendimi pek iyi hissetmiyordum… Tansiyon sorunum yoktu… Ama sanki ensemde ve göğsümde büyük bir ağırlıkla uyanmış gibiydim…
Sevgili genç dostum Dr. Nurettin Heybeli, bu ülkenin en önde gelen ortopedi uzmanlarındandır… Ne zaman başım sıkışsa ararım, o da beni, söylediğim arazıma göre bir uzman arkadaşına yönlendirir… Telefonda yaşadıklarımı anlattığımda, bu kez, ağabey hemen buraya, benim hastaneye geliyorsun, buradaki dahiliyeci arkadaşlar ile sana bakıyoruz, yalnız, arabayı kendin kullanma, yemek yeme, elektronu çekeceğiz, tahliller yapacağız diyordu…
Hayli huylanmıştım…
Nitekim, hastaneye gittiğimde genç doktorlardan kurulu bir kadronun beni beklediğini gördüm. Elektrom o an için iyi çıkmıştı, tahlillerim için kan alındı, bu arada ciğer röntgenim de ihmal edilmedi…
Zaten, ne olduysa, çekilen o ciğer röntgeni ile oldu…
Nurettin Heybeli’nin dahiliye uzmanı meslektaşı Hüseyin Mutlu, ciğerimin son durumunu gösteren röntgeni eline aldı, ışığa taktı, şöyle bir baktı ve son derece olağan hatta sıradan bir görüş belirtiyormuş gibi bir ifade ile, “Evet, bu sigara böyle bir şey işte, ve bu yaşta mutlaka bırakılması gerekiyor, bakın KOAH başlangıcı gibi durumla karşı karşıyayız,” deyiverdi…
İlerleyen zamanlarda, “Dr. Nurettin, Ardan ağabey, senin böyle bir fobin olduğunu bilmiyordum, bir anda bembeyaz olduğunu görünce ikimiz de telaşlandık,” diyecekti…
Benim için filmin koptuğu andı o an…
Elindeki ciğerimin röntgeni olan beyaz gömlekli, ciddi görünümlü bir şahsın bir gün bu tür bir laf etmesinden korkarak geçirmiştim son bir yılı…
Hastaneden çıktım, şoförüm Ziya Bayındır beni merakla bekliyordu…
Kalbimde önemli bir şey bulmadılar, tansiyon sorunum yok ama şu an itibariyle sigarayı bıraktım dedim…
Ziya, bana göstermek istemese de, nasıl bir tiryaki olduğumu çok iyi bildiği için bıyık altından gülümsemesini bir süre korudu…
Ama, o dahil, benim sigarayı bırakamayacağımı düşünenler, çok yanıldılar… O günden bu yana, bir tane bile içmedim ve Allah bana ne kadar ömür verdiyse, ömrümün sonuna kadar içmeye de hiç niyetim yok…
Dahası da var… Sıkı durun… Sigarayla Savaşanlar Derneği’nin de hayli etkili bir üyesiyim artık…
Ben, yaşamda, her şeyin bir sebep-sonuç ilişkisi olduğuna inanırım…
Sigarayı bırakmamı sağlayan bu gelişmeden bir-kaç ay sonra, takvimlerin 8 Şubat 2006’yı gösterdiği gün, yine bir başka genç uzman doktor dostum Dr. Barış Ökçün’e
Levent’teki bir bankadan çıkışta yaşadığım göğüs ağrısını tarif ediyor ve kendimi bir anda bir hastanenin acil servisinde buluyordum…
Kalp damarlarımdan biri yüzde 95 oranında daralmıştı ve stend kaçınılmazdı…
Dr. Barış Ökçün başta tüm kardiyologların söylediği tek bir söz vardı: Ardan bey, tam zamanında sigarayı bırakmışsınız. Zaten bu müdahaleden sonra bırakmak zorunda kalacaktınız, ama, biz, prensip olarak, sigarayı bırakmayan kalp-damar hastalarını çok sert eleştiriyoruz, diyorlardı…
Şimdi…
Sigarayı bırakmış…
Anti-kolestrol diyetine azami dikkat gösteren…
İçki olarak haftada sadece bir kez o da 2 kadeh kırmızı şarap içen…
Eşim, Canan Zentürk’ün benden, yahu yarattığın bu lezzetli diyet yemeklerini ya bir kitap haline getir yada bırak seni televizyona çıkartayım teklifini alacağı kadar mükemmel yürüttüğü bir mutfak disiplini ile yaşayan bir insanım…
Tabii, Dr. Hüseyin Mutlu’yu hep, hayırla yad ediyorum…
Eğer o, bir anda o kelimeyi, KOAH kelimesini söylememiş olsaydı, belki bugünleri daha zor yaşıyor olacaktım…
Yazının PDF versiyonuna ulaşmak için tıklayınız.
Aralık-Ocak-Şubat 2006-2007 tarihli SD 1’inci sayıda yayımlanmıştır.