Geleneksel tıp konusunda 2010 yılında “Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği”, 2014 yılında ise “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” çıkınca çok sevindim (1, 2). Tıp tarihi ile uğraşmaya başladığımdan beri geleneksel tıbbın önemini fark ettim ve bu tecrübelerin bugünkü tıbba katacağı çok şey olduğunu düşündüm. Geleneksel Tıp Yönetmeliği çıktıktan sonra birçok tıp fakültesinin “merkez” kurduğunu öğrendim ve bunlardan birkaç tanesini yakından tanıma imkânım oldu. Burada gördüğüm tablo; araştırıcıların hali hazırda yaptıkları araştırmaları “geleneksel tıp” şemsiyesi altında sunmalarıydı. İkili görüşmelerim sırasında da pek çok doktor ve eczacının bu konuda İbni Sina isminden başka bir bilgileri olmadığı, günlük hayatta gördüğümüz bitkisel ilaçların şarlatanca pazarlanmasının geleneksel tıbbımız sanıldığı kanaatini edindim. Bu sebeple benim gibi tıp tarihçilerinin bu konuda doktor ve eczacıları bilgilendirmesi gerektiğin anladım. Bu makaleyi ve bir kitabı kaleme almaya karar verdim.
Geleneksel tıbbımızın ne olduğunu “biraz olsun” anlamak bile “ne olmadığını” anlamaya kâfi gelecektir. Bugün bütün dünyada geleneksel tıptan bahsedebiliyorsak Hindistan, Çin gibi “Eski Tıbbı” bugüne kadar devam ettirmiş ve yaşayan örneklerini görebildiğimiz tıp sayesindedir. Bir de her türlü yasağa rağmen dünyanın birçok yöresinde devam ettirilen “Eski Tıp” uygulamalarının bugünkü doktorlar tarafından fark edilmeleri sayesindedir. Geleneksel tıbbı anlamak için bugünkü tıbbın ne olduğunu çok iyi bilmek lazım. Tıbbın gelişim tarihine baktığımızda; 19. yüzyılda başlayıp bugünkü tıbba kadar gelen “yeni tıp” ve tarihin ilk dönemlerinden itibaren başlayıp yeni tıp ile uygulama alanını terk eden eski tıptan bahsetmemiz lazımdır.
Tıbbın gelişim çizgisi içinde yeni tıp dediğimiz bugünkü tıbbımız; evrensel bir tıp olup 1850’li yıllardan itibaren şekillenen bir tıptır. Gözlem ve deneye dayalı bir tıp bilimini esas alır, istatistik ve kimya dilini kullanır (3). Ölçülebilir tek maddelik ilacı tercih eder ve bu ilaçlar genellikle kimyasal olup maksimum dozda zehirli minimum dozda etkisizdir. Bu yüzden doz çok önemlidir. Bugünkü tıp, cerrahi ve acil konusunda çok gelişmiş olup kronik hastalıklar konusunda başarısızlığı ise en yetkili şahıslar tarafından beyan edilmektedir (4).
Eski tıp da evrenseldi. Tarihin ilk dönemlerinden beri uygulanan tıp birikimleri, kitaplarla ve eğitimlerle aktarıldı; binlerce kere denenerek etkili olanlar kullanılmaya devam etti. Tamamen doğadan doğal maddelerle yapılan ilaçların madensel olanları özenle çıkarıldı, bitkisel olanlar da toplandı ya da tarımı yapıldı. Bu ilaçlar bir diyardan başka diyarlara tüccarlar vasıtası ile taşındı, etkili ilaç veya tıp uygulamaları dünyanın pek çok yerinde pek çok hekim tarafından uygulandı. Bizim geleneksel tıbbımız da bu şekilde oluştu. Ortaçağda İslam Medeniyetinin tıp konusunda yaptığı büyük birikimler ve aldığı tıp mirası ile Osmanlı hekimlerinin kendi tecrübeleri birleşerek oluştu. Bu sebeple geleneksel tıbbımızdan bahsederken “Osmanlı Tıbbı” terimini kullanmak yanlış olmaz. Osmanlı Tıbbını tanımak ve bilmek, geleneksel tıbbımızı biraz olsun tanımak demektir.
Osmanlı Tıbbı dediğimizde, 14. yüzyıldan başlayan ve 19. yüzyılda tıbbın yenilenmesi ile bu geleneğini bırakan bir tıptan bahsediyoruz. Bu tıp, klasik dönem diye bahsettiğimiz dönemin Klasik Osmanlı Tıbbı’dır. 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da etkili olmaya başlayan madensel ilaçların etkisinin ön plana çıkması ile değişmeye başlayan tıp uygulamaları da bunun dışındadır.
Osmanlı Tıbbının Kaynakları
Geleneksel Tıbbımızın ne olduğunu anlamak için bu konudaki yazılı kaynakları bilmemiz gerekir. Kulaktan kulağa aktarılan ve bir sonraki nesillere öğretilen bilgileri bu kaynakların dışında tutuyorum. Çünkü bu bilgiler zamanla ve insan faktörüyle çok değişmiş ve bozulmuş olabiliyor. “Halk tıbbı” dediğimiz bu tıp, ayrı bir çalışma alanıdır. Geleneksel tıbbımızın yazılı kaynakları konusunda çok şanslıyız. Belki pek çok tıp kitabımız kayboldu, yandı, yakıldı ama kalanlar bize yeter. Payitahtın başşehri olan İstanbul, bu konuda çok şanslıdır. Kütüphanelerimizde, özellikle Süleymaniye Kütüphanesi’nde bu kitapları rahatlıkla bulabiliyoruz. Bu kitapların birçoğu da bugünkü alfabemize çevrildi ve Osmanlıca bilmeyenlerin de rahatlıkla okuyacağı hale geldi. Bunlardan bir kaçı şöyledir:
Geredeli İshak b. Murat,“Edviye-yi Müfrede”1390 (H.792)
Mustafa Canpolat, Zafer Önler. İshâk bin Murâd Edviye-i Müfrede. Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2007.
Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa) Müntahab-ı Şifâ, Süleymaniye Pertevniyal No. 744/1.
Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa) Müntahab-ı Şifâ, Giriş Metin, Zafer Önler, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu Yayınları: 559, Ankara, 1990.
Abdülvehhâb bin Yûsuf ibn-i Ahmed el-Mârdânî. Kitâbu’l-Müntehab fî’t-Tıb. (823/1420). Hazırlayan Prof. Dr. Ali Haydar Bayat, İstanbul, 2005.
“Kitâbü’l Mühimmât” Hazırlayan Sadettin Özçelik. XV. Yüzyılda Yazılmış Bir Tıp eseri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı yayınları, Ankara, 2001. 157
Muhammed bin Mahmûd-ı Şirvânî. Mürşid (Göz Hastalıkları). Hazırlayan Prof. Dr. Ali Haydar Bayat, Dr. Necdet Okumuş. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004
Eşref Bin Muhammed, Hazâ’inü’s-Saâ’dât, 1460(H.864), Hazırlayan Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu, Türk Tarih Kurumu Yayınlarından, IX.Seri-Sayı 9, Ankara, 1961.
Tabîb İbn-i Şerîf, Yâdigâr . Topkapı Revan 1684.
Tabîb İbn-i Şerîf, Yâdigâr; 15. yüzyıl Türkçe Tıp kitabı Yâdigâr-ı İbn-i Şerîf
Proje Danışmanı A. Altıntaş, Editör Orhan Şahin, Yerküre Yayınları. İstanbul 2003 Cilt I
Tabîb İbn-i Şerîf, Yâdigâr; 15. yüzyıl Türkçe Tıp kitabı Yâdigâr-ı İbn-i Şerîf
Proje Danışmanı A. Altıntaş, Hazırlayanlar; Y.Okutan, D.Koçer, M.Yıldız. Yerküre Yayınları, Cilt II, İstanbul, 2004.
Şirvanlı Mahmud, Kemâliye.(Giriş-İnceleme-Cümle Bilgisi-Metin-Sözlük) İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları No. 3255. Hazırlayan Doç. Dr. Muhammet Yelten,İstanbul, 1993.
Kemâliye.Orginal Metin, sözlük, sadeleştirilmiş metin, tıpkıbasım. Prof. Dr. Ali Haydar Bayat, Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği, İstanbul, 2007.
Sabuncuoğlu Şerefeddîn. Cerrahiyyetü’l-Haniyye. Şerafeddin Sabuncuoğlu. Hazırlayan Prof.Dr. İlter Uzel. Atatürk Kültür, Dil Tarih Yüksek Kurumu Yayınları. Ankara 1992,cilt 1: Sabuncuoğlunun Hayatı, Eserleri, Şahsiyeti, Cerrahname Nüshaları, Karşılaştırmalı Metin. 495 Sayfa. Cilt II: Tıpkıbasım (Faksimile), 200 sayfa.
Şerafeddin Sabuncuoğlu. Mücerreb-nâme. (İlk Türkçe Deneysel Tıp Eseri-1468), Hazırlayan İlter Uzel, Kenan Süveren, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, 1999.
Sinoplu Mü‘mîn bin Mukbîl. Miftâhu’n-Nûr ve Hazâinü’s-Sürûr (Göz Nurunun Anahtarı ve Neşe Hazineleri) Editörler. H.Kadircan Keskinbora, İbrahim Başağaoğlu. Nobel Tıp Kitabevi, 2010 (5).
Geleneksel tıbbımızı öğrenmek için kolaylıkla ulaşabileceğimiz yukarıdaki kitaplara bakabiliriz. Bu tıp kitaplarındaki bilgiler herkesin okuyup anlayabileceği şekilde yazılmıştır. Çoğunun başında, hekimi olmayan yerlerde müracaat edilmesi için yazıldığı bildirilir. Bu sebeple geleneksel tıbbımızdaki pek çok bilgi herkese ulaşmış ve uygulanmıştır. Bu amaç, “Yadigâr” adlı kitapta şöyle belirtilir: “…Bu kitap, Müslüman ve Mümin olanların sağlığının bozulduğu, hastalandıkları zamanlardaki ihtiyaçlarında kullanmaları, böylece sıhhat ve şifalarına sebep olmak olacağından…”. Müntahab-ı Şifâ’da da şöyle yazılır: “…Kaçan ki bir yerde üstâd hekim bulunmasa, bu kitapla amel edeler Hak Teâlâ sıhhat rûzi kıla…”
Kitapların İçeriği
Geleneksel tıbbımızı öğrendiğimiz Osmanlı Tıp kitaplarının içeriğine baktığımızda ne kadar önemli ve geniş bilgilere sahip olduklarını görüyoruz. Bu tıbbın hacamat, sülük veya birkaç bitkisel ilaçla sınırlanmadığını sadece kitapların bölümlerine bakarak görebiliriz. Kitap bölümleri genellikle aşağıdaki gibidir (6):
Tıp kitaplarındaki bölümler
Birinci Bölüm: Tıbbın ne olduğu, esasları ve sınırları
İkinci Bölüm: Anatomi
Üçüncü Bölüm: Sağlık ve Hastalık hakkında Bilgi
Dördüncü Bölüm. Teşhis; Nabız ve idrar tetkiki ile
Beşinci Bölüm: Sağlıklı Olmak için Yapılacaklar
Altıncı Bölüm: Hastalıklar; Baştan Ayağa doğru organların hastalıkları
Yedinci Bölüm: Bir Organa Ait Olmayıp Vücudun Tümüne Etki Eden Hastalıklar
Sekizinci Bölüm: Basit İlaçlar (Müfret Deva); Tek olarak İlaç olarak kullanılan maddeler.
Dokuzuncu Bölüm: Terkip Olarak Kullanılan İlaçlar (Mürekkep Devalar)
Yukarıdaki bölümlerin her biri çok önemli bilgiler içerir. Fakat bizim için birinci derecede önemli olan “bedenin hastalıkları” bölümüdür. Hastalıklar genellikle aşağıdaki gibi sıralanır;
Baştan Ayağa Hastalıklar
Başta olan hastalıklar
Gözde olan hastalıklar
Burun ve hastalıkları
Göğüsten göbeğe kadar organlara arız olan hastalıklar
Akciğer hastalıkları
Mide hastalıkları
Bağırsak hastalıkları
Yürek hastalıkları
Bağırsak hastalıkları
Kalın bağırsak hastalıkları
Karaciğer hastalıkları
Dalak hastalıkları
Böbrek ve mesane hastalıkları
Erkek hastalıkları
Kadın hastalıkları
Nikris ve mafsal ağrıları
Kalan organların hastalıkları
Bedenin dış yüzünde olan hastalıklar
Bu bölümlerde hastalıklar nasıl tanınır, nasıl ayırt edilir gibi bilgiler ile tedavi için hangi ilaçların kullanılacağına dair bilgiler yer alır. Burada tedavide kullanılan ilaçlara kısaca değinilmiş olup daha geniş olarak anlatılan formüller ve ilaçlar ayrı bölümlerde verilmiştir.
İlaç Olarak Kullanılan Maddeler (Müfred Devalar)
Osmanlı hekiminin bilmesi gereken en önemli bilgilerden biri, kullanılacak ilaçların bilgisidir. “İlaçlar, tıp biliminin aletleridir. Her ilacın kendine has özelliği ve etkisi vardır” denerek aşağıdaki ilaçlar hakkında bilgi verilir. Bunlar ortalama bir tıp kitabındaki ilaçlardır: Abdüsselam Otu, Aftimon, Afyon, Ağaç Kavunu, Akik, Alıç, Anason, Anber, Andız, Armut, Arpa, Ayva, Badem, Badılcan, Bakla, Bal, Baldırı Kara, Balık Otu, Balıklar, Behmen, Belesan, Belile, Bellut, Benefşe, Besfayeç, Beyan Kökü, Bezir Kutn, Bıldırcın, Biberiye, Böbrek, Böğrek, Börülce, Buğday, Buhuru Meryem, Büber, Cel Kafa, Centuyana, Cevz-İ Bevva, Cevz-İ Hindi, Cevz-i Rumi, Çadır Uşağı, Çavşır, Çelapa, Çil Kuşu, Çöpçini, Çörek Otu, Darçın, Darıfülfül, Demirdiken, Demirhindi, Dilki, Dişotu, Dut, Ebe Gömeci, Ebu Cehil Karpuzu, Efracia, Eftimon, Eğir, Eğrelti, Elma, Elmas, Emlih, Encibar, Endez, Erik Espit Yağı, Ferasyon, Ferencemşek, Fesleğen, Fındık, Fıstık, Firuze, Gafes, Garikon, Gota Ganba, Gül, Günlük, Güvercin, Habbül Aziz, Habbül Neyl, Harbak, Hardal, Haşhaş, Hatmi, Havlican, Havuç, Hazaz, Helile, Helyavn, Hıyar, Hıyarışenbe, Hiyofarikon, Hurma, Husyetussalep, Isfahani Sürme, Isırgan Dikeni, Ispanak, İbrişim, İğde, İki Kardeş Kanı, İnci, İncir, Jalapa, Kabak, Kafur, Kahve, Kakule, Kantaryon, Kaplumbağa, Karabaş, Karaca, Karanfil, Karpuz, Kasteron, Katır Kuyruğu, Kavun, Kaya Kuyruğu, Kaymak, Kaysı, Kaz, Kebere, Keçi, Keçi Boynuzu, Kedi Otu, Kehruba, Keklik, Kelermeni, Kemadriyus, Kemafitus, Kene Tohumu, Kerfes, Kesira, Kestane, Kılyemisk, Kına, Kızıl Boya, Kızılcık, Kilermeni, Kimyon, Kiraz, Koruk, Köknar, Köynük, Kudret Helvası, Kunduz Hayası, Lacivert Taşı, Ladin, Lahana, Lal, Limon, Lisanı Sevr, Mahmude, Marul, Maydanoz, Mazeryon, Mazı, Mecukan, Mekke Ayrığı, Menekşe, Mercan, Mercimek, Mersin, Meyan Kökü, Mısır Baklası, Misk, Nahvayı Hindi, Nana, Nar İnar, Nevruz Otu, Nilüfer, Nohut, Oğlak, Ördek, Paça, Pamuk Yağı, Panzehir, Papatya, Patlıcan, Pazu, Pelin, Pelit Yosunu, Peygamber Ağacı, Peygamber Çiçeği, Peynir, Pirinç, Piruze, Ravend, Raziyane, Ribas, Safran, Sakız, Samkı Arabi, Sandal, Sarımsak, Sasgıras, Sater, Semiz Kabak, Semiz Otu, Serçe, Sezap, Sığın Geyiği, Sığır, Sığır Kuyruğu, Sina, Sincap, Sinirli Yaprağı, Sirke, Sumak, Surincan, Susam, Süğlün, Sümbülü Hindi, Süt, Sütlüce Otu, Şahtere, Şakayık, Şalgam, Şebboy, Şeftali, Şeker, Tarçın, Tarhun, Tavşan, Tavuk, Temer Hindi, Tere, Tilki, Tini Mahtum, Turaç, Turak Otu, Turp, Turunç, Tut, Tuz, Ud, Udul Kahr, Udussalip, Unnap, Üzümler, Vaşak, Vişne, Yabani Fesleğen, Yağ, Yakut, Yarpuz, Yasemen, Yeşim, Yılkon, Yumurta, Zağferan, Zahter, Zambak, Zamkı Arabi, Zeberret, Zencefil, Zernebad, Zerrini Kadeh, Zeytun Yağı, Zufa, Zümrüt (7).
Terkip olarak kullanılan ilaçlar (Mürekkep devalar)
Osmanlı hekimi kullanacağı ilacı öncelikle müfret devadan (tek ilaç) seçer. Tek bir ilacın tedavide yeterli olmadığı zamanlar birçok maddenin bir araya geldiği mürekkep ilaçları da bilmeli ve kullanmalıdır. Bu konu Osmanlı Tıbbında çok gelişmiş ve uzmanlaşmış bir konudur. Hazırlanan ilaçlar aşağıdaki şekillerde preparatlar halinde hazırlanır:
1. Fasıl: Mürekkep Şerbetler
2. Fasıl: Macunlar, cevarişler (müshil ve kabız olanlar)
3. Fasıl: Müshil olan macunlar cevarişler
4. Fasıl: Hap olarak kullanılan ilaçlar
5. Fasıl: Kurslar (Tabletler)
6. Fasıl: Sufuflar (Toz halindeki ilaçlar)
7. Fasıl: Luukat (Pastiller)
8. Fasıl: Merhemler
9. Fasıl: Tıbbi Yağlar
10. Fasıl: Şaflar (Şiyaf, Fitiller) (8)
Bir örnek
Osmanlı Tıbbı konusunda fikir sahibi olmak için küçük bir örneği aşağıda sunuyorum:
Hastalıklar bölümünde karaciğer hastalıklarında yer alan sarı sarılık (yarakân-ı asfer) hakkında özetle şu bilgiler verilir: Osmanlı hekimlerine göre “sarı sarılık” 14. yüzyıl Türkçesi ile şöyle açıklanır: “Bu illetden cemî‘ bedenin rengi ve gözün agının rengi sâru olur ve bevl (idrar) rengi gâyet saru olur Türkçe bu maraza sarılık derler” şeklindedir. Sarı sarılık hastalığı sebebi olarak safra özsuyunun çokluğu veya sevda hıltı denilen kana akan bir başka özsuyun çokluğu gösterilir. Bu özsuların çokluğu karaciğer ile safra kesesi ya da safra kesesiyle bağırsak arasında ya da karaciğer ile dalak arasında oluşan zararlı maddelerin çokluğu olarak izah edilir. Bu durumda yapılacak ilk şey, sağ kolun iki ana damarından kan alarak zararlı maddeleri uzaklaştırmaktır. Hastayı haftada iki gün birbiri ardınca kusturmakta zararlı maddeleri uzaklaştırır.
İlaç olarak hindibadan (cichorium endiva) yapılan özel şuruplar, temürhindi bitkisi, küsküt (bağbozan, cuscuta epythimun) gibi bitkilerden hazırlanan şurup verilir. Özellikle tavsiye edilen, “peynir suyu” ile hazırlanan ilaçlardır. Peynir suyunun hazırlanmasını Tabip İbni-Şerif şöyle anlatıyor: Süt kaynatılır, içine sirke katılarak sütün kesilmesi sağlanır. Bunun peyniri ayrılarak süzülür. Süzülen peynir suyu iki defa kaynatılır, kefi alınır ve şişeye konur. Bu şişe, soğuk suya oturtarak soğutulur. Bu su, karaciğer hastalıklarında çok faydalı bir ilaç olup hastalığın durumuna göre hekim bazı bitkiler katarak etkisini arttırır. Bu cins sarılıkta her sabah aç karnına bal ve sirke ile hazırlanan “sikencübîn” içirilir. Dört saat sonra da bademyağı ve şeker yemesi tavsiye edilir. Sarılık hastalarına tatlı nar suyu ve ekşi nar suyunun çok faydalı olduğu bildirilir (9). Bazı özel durumlar için başka mürekkep ilaç formülleri verilir.
Sonuç
Geleneksel tıbbımız, Osmanlı Tıbbı ile genelleştirilebilir. Bu bilgiler yazılı kaynaklar olarak günümüze kadar bozulmadan gelmiş; okunabilir, anlaşılabilir ve uygulanabilir bilgilerdir. Binlerce yıllık tıp bilgilerinin Osmanlı hekimi tarafından süzgeçten geçmiş ve denenmiş bilgileridir. “Tıp bilimi bütün bilimlerin en üstünüdür. Öyle ki, tıp bilimini öğrenmek, beden sağlığını korumak için bütün insanlara gereklidir” denilerek önemi bildirilir. “Tabip, üstat, akıllı, zeki ve âlim olmalı, çok kitaplar okumalı, hastahanelerde çok çalışarak çeşitli hastalıkları tanıyıp tecrübeler kazanmalı; öğüt verici, doğru sözlü, güler yüzlü, temiz huylu, sözüne bağlı ve mizacı kusursuz olmalıdır” (10) denerek zamanlarının değerlerini kitaplarına yazmışlardı.
Geleneksel tıbbın dünyada ve Türkiye’de önem kazanmaya başladığı bu günlerde bu bilgilerden faydalanmak istiyorsak yapacağımız tek şey vardır, o da bu bilgileri öğrenmek. Hekimlerimiz ön fikirsiz ve özgür olarak bu tıptan bir şeyler öğrenirlerse bugünkü tıbbın kazanacağı çok şey olabilir.
Kaynaklar
1) Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği (Resmi Gazetede 27721 Numara ile 6.10.2010 tarihinde yayımlandı.)
2) Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği (Resmi Gazetede 29158 Numara ile 27.10.2014 tarihinde yayımlandı.)
3) A. Altıntaş. Tıp Tarihi Ders Notları. (Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğrencileri için Hazırlanmış), 2010-2015. Ali Haydar Bayat. Tıp Tarihi. İzmir 2003.
4) Kronik hastalıkların tedavi edilemediği Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından defalarca rapor edilmiştir. 3.7.2012 Tarihli Medimagazin; Kronik Hastalıklar: Dünya Sorunu Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporlarına göre kronik hastalıklar dünyada tüm ölümlerin %60’ından (36 milyon kişi) sorumludur. Ayrıca Hacettepe üniversitesinde yapılan araştırma raporu; Dünyada ve Türkiye’de Kronik Hastalıklar. Prof. Dr. H. Erdal Akalın. Medimagazin 29 Nisan 2015 Kronik Solunum Hastalıklarına Karşı Küresel İşbirliği GARD.
5) Daha geniş olarak bakınız; Ali Haydar Bayat. Tıp Tarihi. İzmir 2003.
6) Mârdâni esas alınmıştır; Abdülvehhâb bin Yûsuf ibn-i Ahmed el-Mârdânî. Kitâbu’l-Müntehab fî’t-Tıb.(823/1420). Hazırlayan Prof. Dr. Ali Haydar Bayat. İstanbul 2005.
7) Edviye-yi Müfrede esas alınmıştır; Geredeli İshak b. Murat, “Edviye-yi Müfrede”1390 (H.792) Mustafa Canpolat, Zafer Önler. İshâk bin Murâd Edviye-i Müfrede. Türk Dil Kurumu Yayınları Ankara 2007.
8) Gayetül Beyan esas alınmıştır. Salih bin Nasrullah, Gayetü’l- Beyan Fi Tedbiri Bedeni’l-İnsan. Köprülü Ktp. No.975.
9) Yadigar esas alınmıştır; Tabîb İbn-i Şerîf, Yâdigâr . Topkapı Revan 1684.Tabîb İbn-i Şerîf, Cilt I. Yâdigâr; 15. yüzyıl Türkçe Tıp kitabı, Yâdigâr-ı İbn-i Şerîf Yerküre Yayınları. İstanbul 2003. Cilt II, İstanbul 2004.
10) Sinoplu Mü‘mîn bin Mukbîl. Miftâhu’n-Nûr ve Hazâinü’s-Sürûr (Göz Nurunun Anahtarı ve Neşe Hazineleri) Nobel Tıp Kitabevi 2010. Sayfa 195,196
Yazının PDF versiyonuna ulaşmak için tıklayınız.
SD (Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü) Dergisi, Haziran-Temmuz-Ağustos 2015 tarihli 35.sayıda, sayfa 90-93’te yayımlanmıştır.