Prof. Dr. Fahrettin Keleþtemur: Amacým kadim kültürümüzün inþasý yolunda lider bir üniversite
SD’nin röportaj teklifini geri çevirmeyip bizi evinde aðýrlama teveccühünü gösteren Keleþtemur’un medeniyetimiz, toplumumuz, bilim, eðitim ve üniversitelerimiz üzerine sarsýcý tespit ve eleþtirileri var.
Röportaj: ÖMER ÇAKKAL / Kayseri
Bu röportaj; SD (Saðlýk Düþüncesi ve Týp Kültürü) Dergisinin Haziran-Temmuz-Aðustos 2014 tarihli 31.sayýsýnda yayýmlanmýþtýr.
Hani bir atýn nalýndaki çivi bazen savaþýn kaderini etkileyebiliyor ya, kurumsal çalýþmalarýn pek de oturmadýðý ülkemizde de, çoðu zaman bireysel baþarýlar kurumlarýn kaderine büyük etkide bulunabiliyor. Prof. Dr. Fahrettin Keleþtemur’un Erciyes Üniversitesi’ndeki hikâyesi de iþte öyle bir þey. Bir Anadolu üniversitesi, onun vizyonu ve gayretleriyle þimdilerde dudak uçuklatan araþtýrma merkezlerine ve geleceðe umutla bakmamýza neden olan çalýþmalara ev sahipliði yapýyor. Fahrettin Hoca, merkezi ve yerel yönetimin katkýlarýný hayýrseverlerin çabalarý ile yoðurduðu Erciyes’e, “Türk-Ýslam dünyasýnýn lider üniversitesi”, “kadim kültürümüzün inþasý yolunda bir üniversite” gibi büyük misyonlar yüklemiþ. Bugün 90 yaþýnda olan ormancý bir babanýn; ilkokulu köyde tamamlamýþ, üçü profesör 5 oðlundan biri olan Keleþtemur, hayranlýk uyandýrýcý kariyerini Erciyes’te ikinci dönemdeki rektörlük görevi ile sürdürüyor. Akþam olduðunda geleneksel Türk evi motifleriyle inþa ettiði evinin huzur veren ahþap kapýsýndan içeriye adýmýný atan Fahrettin Hoca, neredeyse her akþam ve her hafta sonu kütüphanesinde okumaya, yazmaya, düþünmeye devam ediyor. SD’nin röportaj teklifini geri çevirmeyip bizi Kayseri’de evinde aðýrlama teveccühünü gösteren Keleþtemur’un medeniyetimiz, toplumumuz, bilim, eðitim ve üniversitelerimiz üzerine sarsýcý tespit ve eleþtirileri var. Türkiye’nin en temel sorununun ekonomi ya da Kürt meselesi olmadýðýný, bilim ve üniversite meselesi olduðunu söyleyen Keleþtemur, oysa ülkemizde akademik kadronun heyecanýný ve idealizmini yitirdiðini ve mutsuz olduðunu savunuyor. Kadim kültürümüzü yeniden inþa etmemizin gereðini vurgulayan Hoca, hikmeti kaybetmeden bilimi yeniden elde etmemizin altýný kalýn harflerle çiziyor. 200 yýldýr hep kaybeden, özgüvenini kaybetmiþ, depresif bir toplum olduðumuzu söyleyen Hocanýn, bilim insanlarýný muhtemelen kýzdýracak eleþtirileri de var.
“ERCÝYES’Ý TÜRK-ÝSLAM DÜNYASININ LÝDER ÜNÝVERSÝTESÝ YAPMAK ÝSTEDÝM”
55’te Elazýð’da doðdunuz. 70’lerde Hacettepe’de týp okudunuz. 80’lerin baþýnda Erciyes’te akademik hayatýnýz baþladý, uzunca bir süre 2008’e kadar devam etti. Neredeyse tüm akademik hayatýnýz boyunca buradaydýnýz. 2008’den bugüne de Erciyes Üniversitesi’nde rektörsünüz. 40 yýlda Erciyes’te neler deðiþti? Nasýl bir üniversite idi, nasýl bir hale geldi? Ama öncelikle onu bütünleyecek þekilde sizin kiþisel yolculuðunuzla baþlayalým mý hocam?
Öncelikle buraya kadar geldiðiniz için teþekkür ediyorum. Ýlk, orta ve lise tahsilimi Elazýð ve çevresinde yaptým. Liseyi birincilikle bitirip 1972 yýlýnda Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesine baþladým. Bir yýl Fransýzca hazýrlýk okulu okudum. 1979’da mezun oldum. 1980-1984 yýllarý arasýnda Erciyes Üniversitesi Týp Fakültesi’nde iç hastalýklarý ihtisasý yaptým. 1984-1988 yýllarý arasýnda mecburi hizmet ve askerlik görevlerimi yerine getirdim. Ömer Bey, bir bilim adamýnda olmazsa olmaz özelliklerden birisi meraktýr. Ben çocukluðumdan beri özellikle tabiat olaylarý ve tarih konusunda çok meraklý birisiydim. Bu da beni devamlý araþtýrmaya ve okumaya yöneltti. Daha mezun olmadan akademik hayata atýlmayý kafama koymuþtum. Sosyal olaylarla yakýndan ilgilenen bir aile ortamýnda yetiþtim. Evimizde hep ülke ve dünya meseleleri konuþulurdu. Orta ve lise yýllarýmda yüzlerce kitap okudum. Türk ve dünya klasiklerini o yýllarda bitirdim. O dönemde ciddi bir entelektüel birikime sahip olmuþtum. Tabi bu okumalar ve düþünce serüveni beni ister istemez þu noktaya getirdi: Büyük bir imparatorluðun mirasçýlarýsýnýz, torunlarýsýnýz. Selçuklu ve üç kýtaya hâkim olmuþ Osmanlý imparatorluðundan sonra çökmüþ ve Anadolu topraklarýna sýðýnmýþ, sanayi devrimini yapamamýþ, geri kalmýþ bir toplum haline gelmiþsiniz. Toplum olarak bunun burukluðu ve ezikliðini yaþýyorsunuz. Ýster istemez geçmiþle günümüzü karþýlaþtýrýyorsunuz ve çökmüþ bir imparatorluðun çocuklarý olmayý içinize sindiremiyorsunuz. Dedelerimizden sonu hüsranla biten savaþ hikâyeleri, ninelerimizden hasret ve yokluk hikâyeleri dinleyerek büyüyorsunuz. Balkan Savaþý çok büyük bir faciadýr mesela. Çanakkale Savaþýnda birkaç yüz bin gencinizi topraða veriyorsunuz. Annemin 4 dayýsý Çanakkale’den dönmüyor. Sonra Mustafa Kemal ve arkadaþlarý önderliðinde kurtuluþ savaþlarý ve yeni bir ülke: Türkiye Cumhuriyeti. Kalkýnma hamleleri, demokratikleþme çabalarý ama hep kendinizle ve Batý ile hesaplaþma. Geri kalmýþ ve sonra geliþmekte olan ülke tanýmlamasý. Bu bizi rahatsýz ediyor. Tekrar ayaða kalkmak ve o kadim medeniyeti canlandýrmak düþüncesi... Gençlik yýllarým bu duygularla geçti. Hep büyük düþünceler taþýdým. Bu, belki biraz da cihan devleti kurmuþ bir milletin torunu olma bilincine sahip olmanýzdan da kaynaklanýyor olabilir. Merak ediyorum, kaç millet “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi” gibi bir kaynaða sahiptir? Bu sorunun cevabý sadece birkaç millet olabilir. Üstelik de bunun altýnda yatan temel mesele emperyalist bir dünya görüþü deðildir. Bizim medeniyetimizin baþkalarýný sömürmek, asimile etmek, ezmek, kültürlerini, varlýklarýný ortadan kaldýrmak gibi bir politikasý olmamýþtýr. Medeniyetimizin dayandýðý temeller Yunus, Mevlana, Hacý Bektaþ öðretileridir. Osmanlý’nýn Ý’lâ-yý Kelimetullah yani Allah’ýn adýný, Ýslam dinini uzaklara yaymak gibi bir hedefi olmuþtur. Diðer büyük medeniyetlere baktýðýnýz zaman onlarýn da kendilerine göre büyük hedefleri olmuþtur veya vardýr. Büyük Britanya, bir zamanlar üzerinde güneþ batmayan imparatorluktu. Sovyetler’in sýcak denizlere inmek hedefi vardýr. Bu düþünce alt yapýsý kendimi her alanda en iyi þekilde yetiþtirme konusunda beni daima motive etmiþtir. Hekimlik yüce bir sanattýr ve mesleki ve maddi olarak sizi tatmin edebilir. Kendi çevrenize ve hastalarýnýza faydanýz olabilir. Ama eðer insanlýk için, ülkeniz ve milletiniz için düþünceleriniz varsa sadece hekimlik mesleðinin icrasý yeterli olamaz. O yüzden ben akademik hayatý seçtim. 1988 yýlýnda yardýmcý doçent olarak Erciyes Üniversitesi Týp Fakültesi Ýç Hastalýklarý Anabilim Dalý’na baþladým. 1990 yýlýnda doçent oldum. Endokrinoloji Bilim Dalý kurma görevi verildi. Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa týp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalý ve sonra Londra Üniversitesi Týp Fakültesi St. Bartholomew Hastanesi Endokrinoloji Departmaný’nda endokrinoloji eðitimi aldým, 93’te burada Endokrinoloji Bilim Dalý’ný kurdum. 95’de profesör oldum. European Society of Endocrinology ve European Neuroendocrine Association yönetim kurulu üyelikleri ve European Neuroendocrine Tumor Society danýþma kurulu üyeliklerinin ardýndan, TÜBÝTAK ve nihayet TÜBA görevleri...
Tüm bu görevler ve düþünsel altyapý þu sonucu mu doðurdu: Ben rektör olarak Erciyes Üniversitesi’ni nasýl kadim kültürümüzün yeniden inþa edilmesi yolunda lider bir üniversite yapabilirim? Erciyes’i nasýl Türk-Ýslam dünyasýnýn lider üniversitesi yapabilirim? Doðru mu?
Doðrudur Ömer Bey. 1980’li yýllarýn baraka binalarýndan bugün gördüðünüz 5 milyon metrekarelik, 50 bini aþkýn öðrencisi olan, içerisinde ileri düzeyde araþtýrmalarýn yapýlabildiði merkezler olan bir üniversiteye geldik. Hatta hiç unutmam, bir keresinde yaðmur yaðýyordu ve damlayan yaðmur sularý nedeniyle hem hastam ýslanmýþtý, hem de ben. Bugün 100 kadar yurt dýþýndan öðretim üyesinin de çalýþtýðý Erciyes Üniversitesi’nin temelini ilk atanlarýn avuçlarýyla toprak taþýyan kadýnlar olduðunu özellikle vurgulamak isterim. 1978’de kurulan üniversitede bugün 18 fakülte, çok sayýda yüksekokul ve onlarca araþtýrma merkezi var. Özellikle yurt dýþýndan gelen bilim adamlarý buradaki þartlarý görünce çok þaþýrýyorlar. Gelirken þöyle düþünüyorlar: Anadolu’nun ortasýnda yeni kurulmuþ bir üniversite, 8-10 tane bina, basit cihazlarýn olduðu laboratuvarlar ve bilimsel olarak yetersiz akademisyenler. Ama burada bazý laboratuvarlarýn kendi laboratuvarlarýndan daha iyi durumda olduðunu ve evrensel boyutlarda bilgi üretildiðini anladýklarý zaman çok etkileniyorlar.
Hocam tam da bu noktada sormak istiyorum: Araþtýrmacý üniversite kimliðine, vizyonuna vurgu yapýyorsunuz. Erciyes hangi alanda ihtisas yapan, yapmaya çalýþan bir üniversite?
Takdir edersiniz ki üniversitelerin eðitim ve araþtýrma þeklinde 2 temel görevi var. Eðitim meselesini þimdilik bir kenara býrakalým. Ama araþtýrma konusu Türkiye’de sýkýntýlý bir mesele. Ülkemizde evrensel boyutta orijinal bilgi üreten üniversite maalesef yok.Bakýn Türkiye ileri derecede sorunlarý olan bir ülke. Coðrafi konumundan dolayý çok önemli bir stratejik özelliði var. Sosyokültürel bakýmdan özgün bir yapýsý vardýr ve Ýslam ülkeleri arasýnda seküler tek ülke. Tarihsel bir misyonu var. Büyük bir kültür coðrafyasýnýn lideri durumunda ve onlara karþý tarihi sorumluluklarý var. Baþka bir Türk devletinde ya da baþka bir Ýslam devletinde böyle bir misyon yoktur. Kültürel akrabalýklarý olan büyük bir coðrafyanýn temsilcisi konumundadýr. Türkiye bu özelliklerinden dolayý alternatifi olan bir ülke deðildir. Dolayýsýyla Türkiye geliþmek, kalkýnmak ve sanayileþmek zorundadýr. Þimdi ben bu giriþin ardýndan Türkiye’nin temel meselesinin eðitim ve bilim dolayýsýyla üniversite meselesi olduðunu ifade etmek istiyorum. Buna inanýyorum. Üniversite meselesini halledememiþ bir Türkiye’nin geliþmesi, kalkýnmasý, ileriye gitmesi, teknoloji üretmesi ve iþte dünyanýn efendileri arasýna girmesi mümkün deðildir. Bu düþünceden hareketle benim Erciyes’te yapmaya çalýþtýðým þey, ileri teknoloji ve evrensel bilgi üreten araþtýrma merkezleri kurmak ve bunlarýn deðiþme ve geliþme süreci içerisinde sürekliliðini deðiþme ve geliþme süreci içerisinde sürekliliðini saðlamaktýr. Rektör olmamýn en temel sebebi buydu. Bunlar kafamda planlanmýþtý. Aslýnda benim rektör olmak gibi bir düþüncem yoktu. Bana ilk teklif edildiðinde uzun bir süre olumlu ya da olumsuz bir cevap veremedim. Çünkü çok aktif bir bilimsel hayatým vardý. Evrensel olarak tanýnan çok iyi bir klinik oluþturmuþtum. Yardýmcý doçent düzeyinde bile arkadaþlarým dünya kongrelerine konuþmacý olarak davet edilmiþlerdir. Kliniðimizin tarif ettiði yeni kavramlar, yeni tedavi metotlarý, yeni endokrin bozukluklar vardýr. Tam o sýralarda European Society of Endocrinology baþkanlýk seçimi vardý ve Avrupalý meslektaþlarým beni aday göstermek istiyorlardý. Amerika’da misafir öðretim üyesi olarak davet edildiðim bir üniversiteden endokrinoloji departmaný direktörlüðü için teklif gelmiþti. Bunlarý ilk defa size açýklýyorum, yakýn çevrem dýþýnda kimse bilmez. Dolayýsýyla bu kadar aktif bilimsel hayatým sürerken rektörlüðe geçmemin temel sebebi, az önce ifade ettiðim misyonu hayata geçirebilmekti. Bakýn, rejeneratif týp diye, önümüzdeki belki birkaç dekad boyunca sürecek bir araþtýrma alaný var. Kök hücre araþtýrmalarý ile ileride önemli tedavi metotlarýnýn geliþtirilebileceðini düþünüyoruz. Moleküler genetik, moleküler biyoloji gene günümüzün en önemli konularý arasýnda yer almakta. Bunlarý kapsayan bir merkez kurmayý düþünüyordum. Bu merkezin kurulmasý epey bir zamanýmýzý aldý. Bir yýl, sadece projelendirme süreci yaþadýk. Yurtdýþýndan önemli bilim adamlarýndan destek aldýk, dünyadaki önemli merkezler dolaþýldý. Türkiye’de böylesi önemli bilim merkezlerini kuran bir inþaat firmasý olmadýðýný gördük. Aklýnýza gelmeyecek türlü sýkýntýlarla boðuþtuk. Nihayet bu mükemmel merkezi kurduk. Gene Nanoteknoloji Merkezimiz bugünün ve önümüzdeki yýllarýn özellikle malzeme bilimleri konusunda odak noktasý olabilecek bir merkez. Klinik Mühendislik Araþtýrma Merkezimiz de saðlýk ve mühendislik bilimlerinde ortak çalýþmalar yapýlan bir merkez. Bir de biyogüvenlik bakýmýndan ileri araþtýrmalarýn yapýlacaðý aþý ve biyolojik ürünlerin geliþtirilmesi ile ilgili bir merkez kurduk. Bu merkez de ülkemizde alanýnda tek merkezdir. Gen-Kök Kök Hücre ve Moleküler Araþtýrma Merkezi de kapasitesi olarak Türkiye’de alanýnda en büyük merkezdir. Gen-Kök, Aþý Geliþtirme, Klinik Mühendislik Araþtýrma ve Nanoteknoloji Merkezlerimiz; bu dördü aktif olarak çalýþýyor. Bu merkezler artýk uluslararasý camiada tanýnýyor. Þu anda ilaç geliþtirme ve doða bilimleri ile ilgili büyük bir merkez kurmakla meþgulüz. Aslýnda bu merkezleri bir þekilde yapabilirsiniz. Bir þekilde devlet desteðiyle ya da yardýmlarla yeterli parayý bulduðunuzda cihazlarý da temin edersiniz. Ama önemli olan buralarda istihdam edebileceðiniz yetiþmiþ insan gücüdür. Bu aslýnda iþin en zor tarafý ve Türkiye’nin de temel meselelerinden birisidir. Araþtýrmacý insan sayýsý bakýmýndan dünyadaki durumumuz iyi deðil. Ben o nedenle çok özel bir proje baþlattým. Hayýrseverlerden katký alarak bir fon oluþturdum ve özellikle kurmuþ olduðumuz merkezlerde çalýþabilecek genç bilim insanlarýný, dünyada o alandaki önemli merkezlere göndermeye baþladým. Bu çalýþmamýz baþarýlý bir þekilde devam etmektedir. Bugüne dek 150 araþtýrmacýyý bu þekilde ortalama bir yýl süreyle yurtdýþýndaki merkezlere gönderdik. Hem dünyaya bakýþ açýlarý geliþiyor, hem lisanlarý iyileþiyor, hem de çalýþtýklarý alanlarda derinleþiyorlar. Bu projeyi tamamen hayýrseverlerden temin ettiðimiz kaynaklarýmýzla yaptýk. Tabi bu arada uluslararasý danýþmanlýklar aldýk ve bu merkezlerimizi yabancý bilim adamlarýnýn da hizmetine açtýk.
“ÜNÝVERSÝTEDEKÝ BÝNALARIN VE MERKEZLERÝN YÜZDE 80’ÝNÝ HAYIRSEVERLER YAPTI”
Peki, bu esnada týp kökenli araþtýrmacý bir rektör olarak baþta sosyal bilimler olmak üzere týp dýþý alanlara da hak ettikleri önemde bir destek verebildiniz mi?
Verdiðimi sanýyorum. Bir defa üniversitemizde sosyal bilimlerle ilgili faaliyetlere, toplantýlara çok arzu ettiðim halde yetiþemez olduk. Burada birinin kuruluþunu tamamladýðýmýz 3 merkezimizin adýný anmak istiyorum: Stratejik Araþtýrma Merkezimiz, Dýþiþleri Bakanýmýz Sayýn Ahmet Davutoðlu tarafýndan açýldý. Bu merkezde Balkanlar ve Ortadoðu ülkeleriyle ilgili masalarý var. Öðretim üyeleri kadrolarý oluþturduk ve merkez bünyesinde zengin bir kütüphane kurduk. Ortadoðu Eski Talas Amerikan Kolejinin olduðu binalardan birini bu merkeze tahsis ettik. Osmanlý’nýn ilk medresesi olan Ýznik Medresesinin baþ müderrisi Kayserili bir âlimdir. Ýsmi Davut El Kayseri. Onun adýna izafeten Davut El Kayseri Araþtýrma Merkezini kurduk. Bir tasavvuf araþtýrmalarý merkezi olarak planladýk. Melikgazi Belediyesi eski bir Türk konaðýný restore ederek Davut El Kayseri Araþtýrma Merkezine tahsis etti. Þu anda Davud-El Kayseri’nin eserlerinin incelenmesi ve Mesnevi okumalarý faaliyetlerini yürütüyor. Afrika Araþtýrmalarý Merkezimiz de kurulma aþamasýnda. Afrika ülkelerinden heyetlerle görüþmelerimiz, gidip gelmelerimiz söz konusu.
Üniversiteniz periferide olmasýna raðmen nasýl bu kadar baþarýlý olabildi? Bir ikincisi Rektörlük süreniz dolduðunda bu baþarýyý devam ettirecek gerekli akademisyen alt yapýsý oluþtu mu? Yani devamlýlýk saðlanabilecek mi? Paralelinde yabancý akademisyenlerden nasýl yararlanýyorsunuz?
Yabancý bilim adamlarýndan baþlayayým. Yararlanabiliyoruz. Bu noktada Kayseri’nin dezavantajlarý olduðu kadar avantajlarý da var. Kayseri bir defa yaþanabilir bir þehir. Trafik problemi olmayan, 4 mevsimi bütün güzellikleriyle yaþayabildiðiniz, ulaþým problemi olmayan, dünyanýn her yanýna direk ya da aktarmalý uçabildiðiniz, çok güvenli, coðrafi güzelliklere sahip kadim bir Selçuklu kenti. Büyükþehir belediyesinin Erciyes Daðý ile ilgili büyük çalýþmalarý var. Birkaç yýl içinde orada kýþ ve yaz sporlarýyla ilgili dev kompleksler hizmete açýlacak. Mübalaða etmiyorum, Alpler’e yakýn bir merkez oluyor. Tabi tüm bunlar, üniversitemizin geniþ altyapý imkânlarý da düþünüldüðünde bilimsel çalýþma yapmak isteyenler için uygun ortamlar yaratýyor. Ýþadamlarýmýzýn, yerel ve merkezi yönetimin de katkýlarý Kayseri’de bu baþarýyý getirmiþtir. Kayseri bir hayýrsever þehridir. Üniversitedeki binalarýn yüzde 80’i hayýrseverler tarafýndan yapýlmýþtýr. Bugün gördüðünüz araþtýrma merkezlerinin binalarýnýn hepsi hayýrseverler tarafýndan yaptýrýlmýþtýr. Biraz önce söylediðim bilim insanlarýnýn yurtdýþýnda yetiþtirilmesi projesi de tamamen hayýrseverler tarafýndan desteklenmektedir. Kayseri, toplumsal dayanýþmanýn, yerel yönetim-üniversite-sivil toplum örgütleri arasýndaki iþbirliðinin güzel örneklerinden birisine sahip bir kenttir. Þimdi Cumhurbaþkanýmýzýn adýný taþýyan üniversite ve iki de vakýf üniversitesi daha kuruluyor. Erciyes Üniversitesi olarak biz de onlarýn geliþimi için elimizden gelen desteði veriyoruz. Böylece Kayseri benim için büyük hedeflerimizin gerçekleþtirilebileceði bir yer olmuþtur.
2011’de Ýngiliz Nöroendokrin Derneði’nin (BSN) ödülü’nü aldýnýz. 2013’te ise 14. Bayýrdýr Týp Ödülleri Yýlýn Bilim Ýnsaný ödülü aldýnýz. Bir yönetici olarak aðýr bir mesainiz sürerken araþtýrma faaliyetlerine nasýl vakit ve enerji ayýrabiliyorsunuz?
Zamaný iyi kullanmalýsýnýz ve ekibinizin iyi olmasý lazým. Ben her þeyi bu iki faktöre baðlýyorum. Sosyal hayatým doðal olarak biraz daralýyor. Bilimsel faaliyetlerime devam ediyorum. Biraz uykum azaldý. Boþ zamaným yok, her aný deðerlendiriyorum. Akþamlarý ve hafta sonlarý Kayseri’deysem ve katýlmam gereken resmi bir program yoksa genellikle evden dýþarý çýkmam, çalýþýr ve düþünürüm. Hafta içinde de bir günümü kliniðe ayýrýrým ve mesleki çalýþmalara katýlýrým. Ha, zor olmadý mý? Olmadý. Çünkü bilimsel faaliyetlerin bana tetikleyici bir etkisi var. Örnek olmak bakýmýndan da iyi. Endokrinoloji alanýnda en fazla davetli konuþma yapan bilim insanýyým. Sadece uluslararasý toplantý ve kongrelerde 50’den fazla davetli konuþma yaptým. Tüm bunlar sizi ister istemez bir rol model de yapýyor. Bilim dalýmda sayýca çok deðil ama kalite olarak deðerli arkadaþlarým var. Sað olsunlar, iþlerimi kolaylaþtýrýyorlar.
Erciyes’le ilgili son sorumu yöneltip artýk bilim üretimi ve üniversiteler konusuna geçmek istiyorum. SD’nin de hamisi olan Medipol ile Erciyes Üniversiteleri arasýnda ortak araþtýrma anlaþmalarý imzalandý. Anlaþmalar neleri içeriyor? Ne gibi çalýþmalar yapýyorsunuz, yapacaksýnýz?
Medipol yeni ve özellikleri olan bir üniversite. Bir de bu tür anlaþmalar yaptýðýnýzda muhatabýnýzýn sizinle ayný dili konuþmasý gerekiyor. Hedefleriniz farklý olursa anlaþma yapmanýzýn bir anlamý olmaz. Ben oradaki Rektör arkadaþýmda, oranýn yöneticilerinde ve bilim insanlarýnda þunu gördüm: Biz ayný dili konuþuyoruz, ortak hedeflerimiz var. Karþýlýklý olarak ziyaretlerimiz, incelemelerimiz oldu. Tabi bugünden yarýna önemli bir þeyler çýkacak diye de düþünmemelisiniz. Bizim imkânlarýmýzdan onlar faydalanacaklar, onlarýn imkânlarýndan biz faydalanacaðýz. Ortak projeler yürütülebilir. Mesela bizim burada proteomiks ünitesi kuruyoruz. Bizde de konuyla ilgili bilim insanlarý var ama baktýk ki Medipol’de bu iþi Türkiye’de en iyi bilenlerden birisi var, onu davet ettik, geldi burada bir hafta kaldý, bilgisinden faydalandýk. Medipol’de çok ciddi bir deneysel görüntüleme merkezi kuruldu. Þimdi biz bir proje yaptýðýmýzda, görüntülemeyle ilgili hususlar varsa gidip oradaki imkânlardan faydalanacaðýz. Onlar gelecek mesela bizim Kök Hücre Merkezimizden faydalanacak.
“TÜRKÝYE’NÝN EN TEMEL SORUNU, BÝLÝM VE ÜNÝVERSÝTE SORUNUDUR”
Sayýn Hocam çok teþekkür ediyoruz. Þimdi röportajýmýzýn ikinci bölümüne geçebiliriz. Rektörlüðünüzün ikinci dönemindesiniz. Türk Yükseköðretiminin büyüme süreci yaþadýðý bir dönemde rektörlük yapýyorsunuz. Genel bir fotoðraf çekmek gerekirse sizce yükseköðretimimizin bugün ve yakýn gelecekteki en önemli sorunlarý neler?
Bakýnýz üniversite meselesinin altýnda yatan soru hep þudur: Niye geliþemiyoruz? Niye Türkiye’de bir Oxford yok? Niye bir Cambridge yok, Harvard yok? Veyahut niye bir üniversite kurduðumuz zaman burayý Harvard gibi yapmak istiyoruz deriz? Þimdi bu sorularýn cevabýný ararken bilim felsefesi kitaplarýnýn sayfalarýný þöyle bir çevirmek lazým. Kýta Avrupa’sýnda ilk üniversite olarak Bologna Üniversitesi sayýlýr ama bizim geleneðimiz açýsýndan baktýðýmýzda Kurtuba Medresesi daha öncedir. Endülüs Devleti yýkýldýktan sonra kütüphanelerindeki eserlerin Avrupa dillerine tercüme edilmesi, Rönesans’ýn tetikleyicisi olmuþtur. Aydýnlanma çaðý baþlamýþtýr. Özellikle 17.yüzyýldan sonra bizde medreselerde fen bilimlerinin okutulmamaya, sadece din ilimlerinin okutulmaya baþlanmasý; bilim geleneði bakýmýndan bir olumsuzluða yol açmýþtýr. Dolayýsýyla o tarihten itibaren bizde medreseler gerilemeye baþlarken, Avrupa ve yeni kýta olarak Amerika’daki üniversiteler hýzlý bir þekilde geliþmeye baþlamýþtýr. Bizim medeniyetimizin çöküþü ve Batý medeniyetinin yükseliþi paralel olmuþtur. Ben tüm konuþmalarýmda ve yazýlarýmda vurguluyorum; Türkiye’nin bugün en temel meselesi eðitim ve üniversite meselesidir. Behemehâl üniversite meselesini Türkiye halletmek zorundadýr. Dünyaya bakýn, geliþmiþ ülkelerin hiçbirisinde geri kalmýþ üniversite yoktur. Üniversite, geliþmiþlikle paralel gider. Ýþte bugün dünyanýn en baþarýlý 100 üniversitesinin, süper güç dediðiniz ülkelerden çýktýðýný görürsünüz. Bunlarýn 50’ye yakýný ABD’dedir. 8-10 tanesi Ýngiltere’dedir. Bu çok önemli bir husus. Türkiye’nin de orijinal bilgi, Ar-Ge üreten üniversitelere ihtiyacý vardýr. Bu ayný zamanda bilgi toplumu olma yolunda önümüzü de açacak en önemli husustur. Geliþmiþ üniversiteler Türk toplumunu bir bilgi toplumu haline dönüþtürecektir. Medeniyetimizde bilimsel zihniyetin kaybolmasý, düþünce hayatýmýzda akýl ve bilimin geri planda kalmasýnýn nedenleri sosyolojik, psikolojik, kültürel olarak araþtýrýlmamýþtýr. Bu araþtýrma neden yapýlmýyor, bunu da anlayabilmiþ deðilim. Ben Türkiye Bilimler Akademisi üyesiyim. Orada da bu konuyu dile getiriyorum. TÜBA’nýn temel fonksiyonlarýndan birisinin de bu olmasý gerektiðini düþünüyorum. Öteki türlü bu konudaki hastalýklarýmýzý teþhis ve tedavi edemeyiz. Mesela buradan bir bilim insanýný ABD’ye gönderiyorsunuz. Orada çok önemli iþler yapýyor. Önemli araþtýrmalar yapýyor, ödüller alýyor. Sonra ayný insaný Türkiye’ye getiriyorsunuz, birkaç sene sonra bir de bakýyorsunuz ki yetersiz biri haline dönüþmüþ. Biz bilimsel atmosferi Türkiye’de oluþturamadýk. Doðu toplumlarý bilimde geri kaldýlar. Buradan Japonya, Güney Kore gibi ülkeleri hariç tutmak lazým, onlar bu geliþmeyi gösterebildiler. Çin, Singapur ve Hindistan bu meselenin farkýna vardýlar. Ama bizim coðrafyamýz, Ortadoðu, K. Afrika, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri geri kaldýlar. Bunlarýn içerisinde en iyisi elbette ki Türkiye’dir. Tamam, bizde önemli geliþmeler var ama dünya durmuyor. Siz de bu yarýþýn içindesiniz. Dünya hýzlý koþuyor ve siz dünyayý yakalayabilmeniz için daha hýzlý koþmalýsýnýz.
Geliþtirdiðiniz aþýlarýn üretileceði bir sanayi tesisi için 40-50 milyon liraya ihtiyaç olduðunu söyleyip, Galatasaray’ýn Sneijder’i getirmek için 25 milyon Euro ödediðini hatýrlatarak, “büyük bir devlet olmak istiyorsak en az futbol kadar bilime de yatýrým yapmamýz gerektiðini” söylediniz. Önümüzde futbola çok büyük paralar harcayýp sanayide, bilimde sýfýr çeken ülke örnekleri varken gidiþatý nasýl deðerlendiriyorsunuz?
Bu soru için teþekkür ederim. Ben orada þunu vurgulamak istedim: Bizim bilimsel ekibimiz Kýrým Kongo hastalýðýna aþý geliþtirdi. Bir hesap yaptýrdým, 25 milyon Avro ile bu aþý üretilebilir. Bakýn ben Galatasaraylýyým. Çocukluðumdan beri bu takýmýn bilhassa yurtdýþýndaki baþarýlarý ile gururlanýyorum. Ama söylemek istediðim, Türkiye’de bir takým sadece bir futbolcuya 25 milyon Avro verebiliyorsa demek ki Kýrým Kongo aþýsýnýn üretilmesi için bu kadar para hiçbir þeydir. Hakkýný teslim etmek lazým, son 10 yýlda TÜBÝTAK’ýn bütçeleri çok artmýþtýr. Araþtýrma ve araþtýrýcý sayýsýnda büyük artýþlar olmuþtur. Yayýmlanan makale sayýlarý artmýþtýr. Bugün yayýn sayýsý bakýmýndan dünyada 15 ile 20. sýralara yükseldik. Kalite bakýmýndan sorunlar var ve bu ciddi bir mesele ama geldiðimiz nokta tabi ki az deðil. Türkiye zenginleþiyor. Ben þimdi bu merkezleri fakir bir ülkede kurabilir miydim? Elbette kuramazdým. Benim söylemek istediðim; iyi giden bu süreçte bilime daha çok para ayrýlsýn. Eðer ayrýlmazsa bu iyi gidiþ kalýcý olamaz ve bilgi toplumunu oluþturamayýz, geliþmekte olan ülke statüsünden çýkamayýz.
Þimdi efendim Türkiye pek çok alanda dünyada ilk 10’u hedefliyor. Ýþte 2023 vizyonu ve bu baðlamda ekonomimizin ilk 10’a girme hedefi vs. Demek ki ilk 500’de de bizim en azýndan bir 20-30 üniversitemizin yer almasý hedeflenmeli. Ülkemizden ilk 500 arasýna daha çok üniversitenin girebilmesi için neler yapmak gerekir? Yakýn olmasa bile orta vadede ilk 100 arasýnda bir Türkiye üniversitesi görebilecek miyiz? Erciyes de bu listeye girebilecek mi? Bu iþin sihirli formülleri var mý?
Ýlk 500 iþi biraz iþin göstermelik tarafý. Çünkü bu sýralamalarda kuruluþlar çok deðiþken kriterler kullanmakta. Bir tane Nobel ödüllü insanýnýz varsa bu büyük bir avantaj saðlýyor ve bu Nobel’in mutlaka fizikte, kimyada olmasý da gerekmiyor. Ýlk 500’ü önemsemediðim sonucu çýkmasýn buradan. Mevcut durumda bile ilk 500 içerisinde en az 15-20 üniversitemizin olmasý gerekir. Böyle bir hedefe odaklanmanýz gerekir. Mesela bizim Erciyes’te en önemli sorunumuz þu: 50 bine yakýn öðrencimiz var ve yardýmcý doçent, doçent ve profesör kadrosunda 1100 civarýnda akademisyenimiz var. Bu, çok büyük bir dengesizliktir. Týpta döner sermayeden dolayý hocalarýmýz katký payý alabiliyor ama diðer fakültelerde öðretim üyesinin bilimsel hayatýný rahat bir þekilde devam ettirmesi, ay sonunu düþünmeden yaþayabilmesi konusunda ciddi sýkýntýlar var. Zengin olmak için bilim yapýlmaz ama bilim insanýnýn hiç deðilse ay sonunda taksitlerini nasýl ödeyeceðini düþünmemesi gerekir. Eðer bugün Kayseri’de bir hocam