İmhotep’in (M.Ö. 2600-2667) yazdığı ve bildiğimiz ilk tıp ve mühendislik kitabı olan “Ahlak Bilgileri”nden günümüze kadar tıp uygulamalarında birçok yöntem gelişmiş, bakış açılarımız değişmiştir. Günümüzde tüm dünyada genel olarak tıpta kullanılan pek çok yöntemin temel ilkeleri özellikle parçacık ve dalgacık mekaniğine derinlemesine yaklaşan kuantum fiziğine ve elde edilen sonuçları bizlere sunan “Bilişim, Bilgi, İnformasyon, Enformasyon Teknolojisi – BT” yöntemleri olmuştur.  “Information Technology – IT” adını 1958 ilk defa Harold J. LeavittveThomas L. Whisler (1) kullanırlar ve yaptıkları yorum ile “The new technology does not yet have a single established name. We shall call it information technology.” (“Yeni teknolojinin henüz tek bir yerleşmiş adı yok. Biz bunu bilgi teknolojisi olarak adlandıracağız.”) yeni bir çağın kapılarını aralamışlardır. Bilişimin kısa tarihine bakalım. İlk Abaküsten (Sümer M.Ö. 2700-2300 veya Çin M.Ö. 2400) 1613’de “Computer” (Bilgisayar (2) 1969’da Aydın Köksal) adının verilmesi ve 1946’da ilk gerçek on tabanlı genel kullanım amaçlı bilgisayarlara geçişi sağlayan ENIAC (Electronic Numerical Integrator And Computer) aşamaları göz önüne alındığında bilişim teknolojilerinin önemli bir aşama olduğu anlaşılır.

Tıp uygulamalarda sık sık kullanılan öteses (ultrason) ile elde edilen insan bedenini ve uzuvlarını görüntüleme (Human-Body Imaging) tekniği olan yüksek ses titreşim grafiği (ultrasonography – USG), Dopler Debi Ölçerler (Doppler Flow Meters), X-Işınlı Bilgisayar Tomografisi, Kesitgrafiği (BT) (X-ray Computer Tomography – CT), Sintigrafi (Scintigraphy), Pozitron Salınım Tomografisi (Positron Emission Tomography – PET), Nükleer Manyetik Rezonans Tomografisi (Nuclear Magnetic Resonance (NMR) Tomography), Elektroensefalografi (Electroencephalography – EEG), Lazer (Laser) gibi artık sayısız yöntem kullanılmaktadır.

Günümüzde fiziksel ve bilişime ait olmayan bir organizasyon bulmak hemen hemen imkânsızdır. Fiziksel yöntemler 20. yüzyılın ilk yarısında, bilişim teknolojisi ise ikinci yarısında hızlı bir şekilde tıp alanına dâhil olmuşlardır. 21. yüzyılın başında ise internet teknolojisinin bütün dünya üzerine yayılması çevrimiçi (online) tıp uygulamalarını doğurmuştur. Bu, aynı zamanda teknoloji ve algılayışında yeni bir çağın başladığının belirtisidir. Özellikle fiziksel yöntemlerin temelleri İslam bilginleri tarafından parça parça atılsa da en sonunda Newton (1643-1727) tarafından bilime derli toplu bir bakış kazandırılması ile hızlı bir yükselişe geçen bilimsel yöntemler, günümüzün bilim özellikle fizik, bilişim ve tıp dünyasında kendisini çok güzel göstermiştir.

Şimdi tıpta kullanılan bu yöntemlerin temellerinin en basiti olan ışığa (light) bakalım ve onu biraz irdeleyelim. Özellikle gözümüzün algıladığı ışık 360-400 ile 750-780 nanometre (nm) dalga boyu 385-405 ile 790 terahertz (THz) frekansı arasındadır fakat bilimsel olarak bu değerlerin atı ve üstüne de ışık denir ki bunlar özellikle tıp alanlarında çokça kullanılırlar. Genel olarak radyo (radio), mikrodalga (microwave), kızılötesi (infrared), görünür, morötesi (ultraviolet), x-ışını, gama (gamma) ışınlarıdır. Elektromanyetik dalgaların varlığı ile ilgili ilk olarak James Clerk Maxwel (1831-1879) 1865’te öngörüsünü (1864) yayımlamıştır. Bunun doğruluğunu açıkça ilk olarak Heinrich Rudolph Hertz (1857-1894) 1886-1888 yılları arasında ispatlamıştır. 1895’te Wilhelm Conrad Röntgen’in (1845-1923) x-ışınlarını bulması, hem bilim dünyasına, hem de tıp dünyasına yeni bir soluk getirmiştir. Ardından radyo (1901, Guglielmo Marconi 1874-1937), televizyon, radar, kablosuz telgraf gibi teknolojilerin önü açılmış oldu.

Radyo frekansı (radio-frequency – RF) cerrahi işlemlerde doku kesi (cutting of tissue) ve pıhtılaşma, koagülasyon (coagulation) alanında ilk 1926-1928 yıllarında Harvey Williams Cushing ve W.T. Bovie tarafından kullanılmıştır (3) Daha önce AC ve DC akımları kalbin düzensiz atışları (Cardiac Arrhythmia) gibi alanlarda da kullanılmaktadır. Ayrıca günümüzde ise bölgesel kanser tedavilerinde kullanılmaktadır. Örneğin bir karaciğer kanserinin sadece kanserli bölgeyi imhası sırasında küçük bir elektrot ile bölge saptanır. Bu yöntemin birkaç avantajı vardır:

● Küçük tümörler için etkili bir işlemdir.

● Deride herhangi bir kesik izi kalmamaktadır.

● Hasta için en az risklidir.

● Acı ya yoktur veya en az seviyededir.

● Hastanede kalma süresi çok azdır.

Güneş ışığı deniz seviyesinde 1 metrekareye 1 KW civarındaki ışıma verirken bunun 527 W’ı (%52) kızılötesi, 445 W’ı görünür (%44) ve 32 W’ı da morötesi (%3) ışınlardan oluşur.

THz (Terahertz) ışınımı (dalga boyu: 75-100μm – 1-7,5mm frekans: 40-300GHz – 3-4THz)  tedavileri x-ışınının aksine doku ve DNA için daha düşük enerjili fotonlar olduğundan daha güvenilirdir. Sıvı veya yağ dokusu içinde sadece birkaç mm ilerleyip geri yansıdığından hem dokuya zarar vermeyecek hem de değişik sıvı yoğunluklarını ayırma imkânı verecektir. Ayrıca bazı frekanslarında da 3D görüntüleme için elverişlidir.

UV (ultraviolet – morötesi, ultraviyole) ışınları ise 270-300 nm’de özellikle protein ve DNA analizi, ilaç sanayi ve 280-400 nm’de hücrenin görüntülenmesi, 300-320 nm’de ışık tedavisi (fototerapi, aktinoterapi veya aktin terapi).

UVGI (ultraviolet germicidal irradiation) antiseptik ışıma (gıda, hava, su) alanlarında kullanıma sahiptir.

1903 Fizyoloji ve Tıp Nobel Ödülü (4) Niels Ryberg Finsen’e yoğun ışık ışınlarının (concentrated light radiation) deri tüberkülozu ve verem (lupus vulgaris) üzerindeki etkilerini keşfetmesinden dolayı verilmiştir. Bu buluşu tıp bilimlerinde yeni bir yol (new avenue) açmıştır. Fakat aynı zamanda DNA ve RNA’ya zarar veren mutajen (mutagen) ışınlar (Gama, UV) arasındadır. 2003 Nobel Ödülü ise MRI (Magnetic Resonance Imaging – Manyetik Rezonans Görüntüleme) üzerine yapılan çalışmadan dolayı verilmiştir (5).

Özellikle günümüzde tıpta bilişim teknolojilerinin kullanılmasıyla çok hassas tedavi yöntemleri uygulanabilmektedir. Hastaların takip süreci veri tabanlarına yüklenerek bir ömür boyu takip edilebilmekte ve çevrimiçi istatistikleri alınabilmektedir. Hastalara yerleştirilen çok küçük cihazlarla uydular aracılığı ile takip ve müdahale süreci günümüz teknolojisinin normal kullanımları arasına girmiştir. Gelecekte ise tamamen bilimin sınırlarını zorlayan yüksek teknoloji (hi-tech) ile birleşmiş bilişim desteğini almış genetik ile uyumlu ve tüm dünyayı aynı anda takip edebilen ve erken uyarı sistemleri olan sistem ve cihazlarla iç içe yaşayacağız ve bunlar hayatın bir parçası haline geleceklerdir.

Kaynaklar

1) Leavitt, H. J., & Whisler, T. L. (1958). Management in the 1980’s. Harvard Business Review, 36 (November-December), 41-48. 

http://hbr.org/1958/11/management-in-the-1980s/ar/1

2) “Türkiye’de Bilgisayar Yapımına Başlanmalıdır”, Aydın Köksal, Elektrik Mühendisliği, Bilişim Özel Sayısı, Ağustos-Eylül, 1971, Ankara, s.52-57 http://www.bilisim.com.tr/akoksal/yayinlar/index.php

3) Electro-surgery as an aid to the removal of intracranial tumors. With a preliminary note on a new surgical-current generator by W. T. Bovie.

Surgery, Gynecology and Obstetrics, Chicago, 1928, 47: 751-784

4) The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1903 Niels Ryberg Finsen   http://nobelprize.org/nobel_prizes/medicine/laureates/1903/finsen.html

5) The Nobel Prize in Physiology or Medicine 2003 Paul C. Lauterbur, Sir Peter Mansfield

http://nobelprize.org/nobel_prizes/medicine/laureates/2003/index.html

Mart-Nisan-Mayıs 2011 tarihli Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi 18. sayıdan alıntılanmıştır.