41 yıllık bir yol arkadaşlığının ardından Rabbimizin “dön” emrine uyarak asıl yurda iltica eden ve bizi fena aleminde yalnız bırakan Hakan Ertin Kardeşim hakkında bir portre yazmam istenince bundan tam 35 yıl öncesine gittim. İstanbul Tıp Fakültesini bitirirken mezunlar albümünde birbirimizin sayfasına duygu ve düşüncelerimizi yazmıştık. Onun hakkında kaleme aldığım satırları, değişmeyen şahitliklerim olarak buraya da aktarmak isterim: “Sevgili Dostum; eşsiz bir sohbet ehli, aranan bir yoldaş olman diğer bütün özelliklerinin önünde geliyor benim için. Çok iyi gözlemlediğin çevremizdeki insanları, en belirleyici özellikleri ile bana aktarışına doyamadım doğrusu… İnsan davranışlarının ve olayların perde arkasını teşhis edişindeki maharet, yerine göre çok sıcak bir samimiyete dönüşen, fakat dışa yansıyışının genel karakterini teşkil eden ciddiyet ve vakar; yazından giyimine, kullandığın eşyadan arkadaş ilişkilerine kadar akseden titiz seçicilik… Seni nev’i şahsına münhasır kılan başlıca özellikler kanaatimce. Ömrün, layık olduğun ve arzu ettiğin güzelliklerle dolsun. İnancın, yoldaşın olsun.” İşte şimdi bir kez daha şahitlik ediyorum: “Hakan Kardeşim, 59 yıllık ömrünü hep sarsılmaz inancının rehberliğinde yaşadı ve hayata, insanlara, dünyaya iyilik ve güzellik bıraktı.” Öyle ki, onu kaybettikten sonra, hayatına dokunduğu ama kimsenin bunu bilmediği birçok gencin hüsn-i şehadetlerine tanık olduk. Maddi ve manevi destekleriyle yakından uzağa birçok insanın gönlünde taht kurmuştu. Hamisi, danışmanı, hocası olduğu birçok genç ilim yolcusu, onun irtihalinden sonra “Adeta babamızı kaybettik.” diyerek Hakan Ertin Hocamızın hayatlarındaki yerini çok anlamlı bir biçimde ifade ettiler. Zaten kendisi de sık sık şöyle derdi: “Dünyaya iyilik yapmak ve hayatlara dokunmak üzere gönderildik…”
Hakan Ertin çok velut bir ilim adamıydı. Belki de mesleki pratikten -nispeten- geç bir yaşta akademik hayata geçmesinin de tesiriyle çok çalışır, çok yazar, çok üretirdi. Tek başına veya ortak olarak tıp etiği alanında ilim dünyamıza kazandırdığı eserler hayli bir yekûn tutmaktadır. Yetiştirdiği insanlar yanında bu eserler de onun kapanmayan amel defterinde yer alacak sadaka-i cariyeleri olarak hatırlanacaktır.
O benim için bir kardeşten öteydi. Beraber 41 yıl geçirdik. Bir gün bile kırmadık birbirimizi. O kadar çok sevmiştik ki yekdiğerimizi, konuşmadan bile anlaşabiliyorduk. Ancak yine de haftada en az birkaç kez görüşmeden duramıyorduk. Onun tercihleri, tahlilleri, kararları hep hayranlıkla izleyip istifade ettiğim özellikleri olmuştu. Hayatta en istemediği şey bir insanın gönlünü kırmaktı. Ben de öyle olduğum için bazı isyan anlarımızda birbirimizi doğruya yöneltmek, yanlıştan sakındırmak için telkinlerde bulunurduk. Ömrümüzün üçte ikisine tekabül eden kişisel dostluk ve kardeşlik hikâyemizin yanında, birçok kurumsal beraberliğimiz de oldu Hakan’la. Hayır işlerinde, sivil toplumda, akademide, eğitimde, yayın faaliyetlerinde çok sık ve sıkı iş birliği içindeydik. Hakan Ertin kardeşimle, Hayat Vakfı, Beşikçizade Tıp ve İnsani Bilimler Merkezi, Yeryüzü Doktorları, Yeşilay, Dünya İslami Tıp Birlikleri Federasyonu gibi daha birçok gönüllü faaliyette sürdürdüğümüz çabalara ilaveten, kaderin cilvesi ve onun da teşvikleri ile 50 yaşında başladığım Tıp Tarihi ve Etik doktorasında hem hocam hem tez danışmanım olması da bizi son yıllarda daha çok birbirimize bağlamıştı. Hem sınıf arkadaşı hem hoca-öğrenci olabilmek hem de yarım asra yakın sarsılmaz dostlar olarak kalabilmek ikimize de heyecan ve mutluluk veren bir güzellik olarak kardeşliğimizi iyice perçinlemişti. Ne çare ki, bir sonbahar mevsiminde İstanbul Tıp Fakültesinin sıralarına oturduğumuzda başlayan ortak yolculuğumuz bir ilkbahar akşamında Hakan kardeşimin Rabbimizin “dön” emrine uymasıyla sona erdi. O iyi insan güzel bir ata bindi ve gitti… Ardında “İyi bilirdik, helal olsun…” diyen nice dost, kardeş, öğrenci ve sevenlerini bırakarak.
Onu tanıyan herkesin şimdi buruk bir şekilde hatırladığı tebessümü, nezaketi, beyefendiliği, çalışkanlığı ve üretkenliği hepimiz için ama en çok da hem akademi camiasında hem sivil toplum faaliyetlerinde onu örnek alan öğrencileri için yoldaki işaretler olmaya devam edecektir. Resül-i Ekrem Efendimiz (SAV) bebekken vefat eden sevgili oğlu İbrahim’in defninde şöyle buyurmuştu: “Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Fakat biz Rabbimizin razı olacağı şeylerden başkasını söylemeyiz.” Şimdi bize düşen de bu elbet. İyi ki inanıyoruz. İyi ki ebedi hayat var. Tek tesellim bu. O güzel insan cennette yaşayacak, buna dua ediyor ve inanıyorum. İnşallah biz de oraya kabul edilirsek, fenâ aleminde doyamadığımız Hakan Ertin kardeşimizle beraberce ebedi neşe ve sürur yaşarız diye ümit ediyorum. İnancımızın ve kitabımızın bize telkin ettiği üzere, onun ardından son sözüm şu olacak: “Doğrusu biz Allah’a aitiz ve muhakkak O’na döneceğiz!”
Resim 1: BETİM binası önünde Tayyibe Bardakçı ve M. İhsan Karaman ile.
Resim 2: 2018 FIMA Yıllık Kongresi sırasında Amman’da Türk heyeti (Ahmet Özdinç, M. İhsan Karaman, Hakan Ertin)
Resim 3: İSAR Tıp ve Ahlak Çalışma Grubu’nun bir sempozyumunda sunum yaparken.
Resim 4: BETİM’de yapılan bir etik toplantısında Maide Barış ve M. İhsan Karaman ile.
Yazının PDF versiyonuna ulaşmak için tıklayınız.
SD (Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü) Dergisi GÜZ 2021 tarihli, 60. sayıda sayfa 118-119’da yayımlanmıştır.