Gündem

  • Yazı Büyüklüğü A(-) A(+)
  • Paylaş

Alternatif tıbbın rehberi SD’den

SD, alternatif ve tamamlayıcı tıbbı esaslı bir şekilde masaya yatırdı. Uygulayıcılarına söz hakkı verdi, karşıtları cevap hakkını kullandı. Tam 30 kalem alternatif tıbbı tartıştı, rehber olacak dev bir kaynak ortaya çıktı.

30 makalenin yayımlandığı dergide, alternatif ve tamamlayıcı tıbbı pek çok doktordan iyi bilen ve alandaki tartışmaları 15 yıldır dikkatle takip eden gazeteci Etyen Mahpuçyan ile de röportaj yapıldı. Yayımlanan makalelerden bazı bölümlere aşağıda yer veriyoruz.

Prof. Dr. Gürkan Öztürk:
DSÖ, bir ülkede yaygın olarak benimsenen ve o ülkede verilen sağlık hizmetlerinin bir parçası olan geleneksel uygulamaları alternatif tıp kapsamından çıkarıyor; böylece ülkeden ülkeye değişen göreceli bir tanımlama yapmış oluyor. Örneğin akupunktur Türkiye için bir alternatif tıp uygulaması iken Çin için böyle sayılmıyor. NCCAM’a göre tamamlayıcı tıp, Batı tıbbının dışında ama onunla birlikte kullanılan uygulamaları ifade ederken; alternatif tıp, Batı tıbbı yerine ikame edilen yöntemler anlamına geliyor. Avustralya Sağlık Bakanlığı ise Batı tıbbı dışındaki her şeyi “tamamlayıcı tıp” olarak adlandırıyor.

Prof. Dr. Sabahattin Aydın:
Köklü, kültürel olarak kabul gören ve yararlı bir geleneksel tıp; şefkatli bir tedavi ve şifa sanatı olarak iyi eğitim almış, tecrübeli ve lisanslı kişiler eliyle uygulanırsa daha zor istismar edilecektir… Tarihsel kökenini aldığı toplumda yer edinmiş olan “geleneksel tedaviler”, bir anlamda uzun yılların tecrübesine dayalı geleneğin güvencesi altındadır... DSÖ, geleneksel tıp /alternatif ve tamamlayıcı tıp ayrımı yapmaksızın halk sağlığı adına toplumların birikimleri ve kabullerinden yararlanmaya çalışmakta, bu birikimlerin olumlu yönlerinin açığa çıkarılması için çaba harcamaktadır.

Prof. Dr. Cemal Çevik:
17. yüzyılda yanlış bir çıkışla, “Newtonian tıp” adlı bir tıp oluşturulmaya çalışılmış, insan bedeni ikiye bölünerek sadece insanın maddesini ele alan ruhsuz bir tıp ortaya çıkmıştır. Bu tıp, bilimden istifade edeceği yerde bilime iradesini bağlamış ve bunun sonunda bilimin soğuk, sert, acımasız; daha açık söylemiyle duygusuzluğu, bu tıp üzerinde belirginleşmiştir. Bu tıp, kendini “mekanist tıp” olarak tanımlamış ve insanları da Dekart’ın tanımıyla “iyi organize edilmiş bir makina” gibi görmüştür.

Abdul Sattar Khan - Prof. Dr. Zekeriya Aktürk:
Kanıta dayalı tıp uygulamaları açısından değerlendirildiğinde TAT uygulamaları modern tıbba göre daha emekleme dönemindedir. Halk arasında yaygınlaşan bilinirliği, sağlık profesyonellerinin eğitim programlarına TAT modalitelerinin girmesinin takip etmesi beklenebilir. Ardından TAT uygulayıcılarının yetişmesi gelecektir. Ancak bundan sonradır ki, konuyla ilgili araştırma yapabilecek bilim insanlarının sayısı artabilir ve kanıt birikiminde modern tıbba göre olan açık kapanmaya başlayabilir.

Dr. Ahmet Murt - Prof. Dr. Recep Öztürk:
Hekimler, hastalarının TAT kullanımlarını yargılayıcı olmaktan uzak bir dille sorgulayabilmeli, kullanılan farklı yöntemlerle ilgili ulaşılan kanıtlar ışığında hastalarına yöntemi kullanmalarını veya yöntemden kaçınmalarını önerebilmelidir. Tüm bunları yapabilmek ise konuda temel bazı bilgilere sahip olmayı gerektirecektir. Bu nedenle TAT, tıp fakültelerinin müfredatlarında kendisine yer bulabilir.

Dr. Ahmet Murat Balanlı:
Eğer bir hekiminiz varsa ona iyi bakın, zira onların sayıları pek fazla değil! Altı yıllık eğitim sonrası beyaz önlükle dolaşan meslektaşlarımız, yazık ki birer teknisyen olarak çalışmakta ve de pazarlamacıdan öteye geçememektedir. Bugünün doktorları, kendilerine anlatılanları sorgulamadan ilaç firmalarının birer kuklası durumuna düşmüşlerdir.

Dr. Mahmut Tokaç:
Modern tıbbın sorgulandığı, alternatif tıp, geleneksel tıp, Doğu-Uzakdoğu tıbbı, holistik tıp, halk hekimliği, bitkisel tıp, sufi tıbbı gibi birçok terimin piyasada bolca dolaştığı ortamda İslami/Nebevî Tıbbın yeniden konumlandırılmasına ihtiyacımız var. Tıbb-ı Nebevî’nin bugünkü bilgilerimiz ışığında yeniden gözden geçirilmesi, ayetler ve kesin delilleri olan hadislerde belirtilen hususların doğruluğunun yarın ispatlanabileceğinin göz ardı edilmemesi gerekir.

Yrd. Doç. Dr. İbrahim Tümen:
Sadece İspanya’nın orman yan ürünlerinin ihracatından elde ettiği gelir yılda 25 milyar dolardır. İtalya’da 5 milyar dolardır. 2008 sonu itibarı ile 63 bin çalışanı olan kozmetik devi L'Oréal’in yıllık cirosu 34 milyar Euro’dur (11). Ne yazık ki, Avrupa’nın bütün kıtası kadar bitki örtüsüne sahip ülkemizin orman yan ürünleri ihracat geliri ise sadece yıllık 150 milyon dolardır.

Prof. Dr. Kerim Alpınar:
Binlerce yıldır önemini korumuş bitkiler ve kullanım şekillerinin varlığı, bize belki de tarihteki en kapsamlı klinik araştırma sonuçlarını sağlıyor. “Kocakarı ilacı” olarak da nitelendirilerek küçümsenmeye çalışılan geleneksel kullanıma sahip bitkilere, aslında haksızlık yapıldığı akla geliyor. Oysa yapay maddelerin tedavide kullanılmaya başlandığı 150 yıl kadar öncesine kadar doğal maddeleri kullanmıyor muyduk?

Doç. Dr. Hüsniye Kayalar - Yrd. Doç. Dr. Eren Akçiçek:
Bilinen en eski tıbbi bitkilerden olan Trigonella foenum-graceum, çemen otu olarak bilinmektedir. Eski Mısır’da mumyaları korumak amaçlı, Çin tıbbında tonik, ödem ve zayıflık hallerinin tedavisinde, Hindistan’da ise hem baharat hem de laktasyonu stimüle etmek için kullanıldığı kayıtlıdır. Avrupa ülkelerinde iştah stimülanı, Türk mutfağında ise pastırma yapımında yer alan bir baharat olan çemen otu tohumunun Tip 2 şeker hastalığında etkili olduğu deneysel olarak ortaya konmuştur.

Veysel Demirci:
Bugün eczacılar köklü bir zihniyet değişimine muhtaçtırlar. Kendilerini “hasta odaklı eczacılık” anlayışının bir üyesi olarak konumlandırmalılar. Eczanelerini ise point of sale (satış noktası)’den point of care (bakım noktası)’e dönüştürmeliler. Tüm dünyada eczacılığın yaşadığı değişim ve dönüşümle beraber Türkiye’deki eczacılık da artık ‘’kök’’lerine dönmelidir.

Dr. Adil Karasoy:
Alternatif tıp tedavilerinin, modern tıp tedavilerinde olduğu gibi keskin hatlarda kullanım endikasyonları bulunmamaktadır. Bu durum alternatif tedavilerin geri ödenmesinde sorun teşkil eder; hangi hastalık durumunda ne kadar ve kaç adet/seansa kadar bir alternatif tedavinin ödemesinin gerçekleşeceği görecelidir ve ödeyici kurumun inisiyatifi doğrultusundadır

Doç. Dr. Hanefi Özbek:
Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği detaylı incelendiğinde ve ilaçlarla ilgili ruhsat yönetmeliği ile karşılaştırıldığında, geleneksel bitkisel tıbbi ürünlere ruhsat almanın daha kolay olduğu görülecektir. Bilimsel veriler ışığında, bu ürünlerin Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat almasının yolu açılmış ve ilaç moleküllerine göre biraz daha kolaylaştırılmıştır. Böylece, “bitkisel ürünlere uygun mevzuat yok, bu yüzden gıda takviyesi adı altında ruhsat almaya çalışıyoruz” şeklindeki savunma da çürütülmüş olmaktadır.

Doç. Dr. Şafak Nakajima:
18 ve 19’uncu yüzyılda yapılan ve yürürlüğe giren yasalar birçok ülkede, resmikabul gören tıbbi uygulamaların dışında kalan tedavi yöntemlerini yasa dışı ilan etmiş ve uygulayıcıların cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Doğal ve tamamlayıcı tıbbın giderek daha fazla ilgi görmesi, bu yasaların sınırlayıcılığını giderek azaltmaktadır. Bu durum ise, söz konusu alanlarda, halk sağlığını koruyucu düzenlemeler yapılmasını güçleştirmektedir.

Prof. Dr. Pervin Somer:
TAT alanına ve kullandıkları yöntemlere getirilen en önemli eleştiri “karşılaştırılabilir olmadıkları” yönündedir. Ancak bu ön yargı, karşılaştırma çalışmalarının da önüne geçmektedir. Yapılabilecek en basit şey, kontrol edilebilir gruplar üzerinde araştırmayı bilimin sınırları içine çekmektir; zira bütün dünyada bu çalışmalar başlamıştır. Ortaya çıkan sonuçlar belki bilimin kendisini de şaşırtacaktır. Bilim tümüyle reddediş üzerine oturmamalıdır.

Prof. Dr. Ali İhsan Taşçı:
Alternatif tıbbı uygulayanlar hasta tedavi etmediklerini, hastalara yardımcı olduklarını belirtse de, yapılan iş tıbbi müdahaledir. Mevzuatımıza göre hasta tedavi etmek hak ve yetkisi hekimlere verilmiştir. Hekim olmayan bir kişi tıbbi müdahalede bulunamaz. Böyle birinin yaptığı müdahaleden hasta şifa bulsa da, yapılan eylem suçtur. Eğer hasta zarar görmüşse veya ölmüşse taksirle yaralama veya öldürme ile suçlanır.

Etyen Mahçupyan:
Din geriledikçe ve dünyevi hayat daha önemli hale geldikçe, daha uzun yaşamak, daha güzel kalmak gibi kaygıları hayatlarımızın merkezine taşıyoruz. Bu da sıradan insanı aciz bırakıyor. Bu tabloda doktorların daha da özeleştiri yapmaları gerekiyor. Çünkü bu noktada aldatmak da, aldanmak da kolaydır. Aldatmak ile ille bilinçli bir şeyi kastetmiyorum. Hekim olarak tek bir kanaldan beslenmişseniz kendinizi ve hastanızı bir miktar aldatıyor hale gelebilirsiniz.

Doç. Dr. İlhan Öztekin:
Akupunkturun tedavi edici etkilerinin mekanizmalarını açıklamaya yönelik çalışmalar desteklenmeli ve arttırılmalıdır. Tedavi modalitelerinin seçimi sürecinde akupunktur, ilk akla gelen olmalıdır. Konuya ilişkin eğitim, uzmanlık ve dernekleşme faaliyetleri sürdürülmelidir. Akupunkturun fizyolojik ve klinik değeri ile ilgili yapılacak olan ileri çalışmalar cesaretlendirilmelidir.

Prof. Dr. Mehmet Yücel Ağargün:
Alternatif tıp uygulamalarında hipnozun oldukça önemli bir yeri vardır. Giderek hipnozla tedavi alternatif tıp olma konumundan genel tıbbın içine doğru değişmektedir. Bu değişimde özellikle sinirbilim alanındaki gelişmelerin ve hipnozun doğasının daha iyi anlaşılmasının katkısı vardır.

Prof. Dr. Ulvi Zeybek:
Her ne kadar aromaterapi olarak tanımlanmamış olsa da, Osmanlı döneminde ve daha önceki dönemlerde Arap ve Acem hekimler gül uçucu yağından oldukça fazla yararlanmıştır. Deri endikasyonları, her türlü kuru ve problemli ciltler, alerjik ciltler, egzama, yeni doku oluşumu ile yaraların kapanmasını gerektiren durumlarda çok kullanılmıştır. Günümüzde de gül suyu ve gül yağı ile yapılan mikrobiyolojik çalışmalar (candida albicans, staphylococcus aureus gibi) oldukça başarılı sonuçlar vermiştir.

Prof. Dr. Z. Candan Algun:
Pek çok kültürde suyun uygulanması mistik, dini veya iyileşme gücünü kazanma olarak kabul görmüş, Mısırlıların ve Müslümanların tedavi edici su uygulamaları yaptığı, yine Japon ve Çinlilerin de akan su ve daldırma banyoları kullandığı açıklanmıştır. Sebastian Kneipp (1821-1897) su kullanım tekniklerini modifiye etmiş, bu uygulamalar özellikle 1900’lü yıllarda hareket kısıtlılığı ve romatizmal hastalıklarda kullanılmıştır.

Dr. Adnan Çoban:
Sadece müziği kullanarak hastalığı tedavi etme çabası bir cehaletin ürünüdür ve son derece tehlikelidir. Hele hele makam-beden-ruh ilişkisinden bahseden tarihi bilgileri bilimsel sonuçlarmış gibi kabul edip tedavide kullanmaya kalkmak, yöntemin istismarını kolaylaştıran ve yanlış algılanmasına sebep olan bir yaklaşımdır. Bu nedenle müzikoterapinin mutlaka bir psikiyatr veya bir hekim kontrolünde yapılması zorunludur. Uygulamayı yapan müzikoterapist, uygunluğuna karar veren ve tedavinin gidişatını yönetense hekimdir.

Prof. Dr. Nur Tunalı:
Günümüz tıbbı ile tamamlayıcı ve alternatif tıp (CAM) uygulamaları birbirini reddeden yaklaşımı geçmiş ve 20. yüzyılın sonlarında bu iki yaklaşım birbirini sorgular olmuştur. CAM uygulayıcıları terapilerini günümüz tıbbın uygulamalarına entegre etmiş, modern tıp uygulayıcıları ise bu yöntemleri bilimsel çerçevede sorgulamaya ve hastaya katkı sağlayabilecek kanıt elde etmiş uygulamaları entegre eder bir yaklaşım içine girmişlerdir.

Yrd. Doç. Dr. Mahmut Gürgan:
İslam tıbbı Batıda yerini modern tıbba bırakmış olsa da Afganistan, Pakistan, Hindistan gibi Asya ülkelerinde Unani tıp adıyla yaşamaya ve resmen tanınmaya devam etmektedir. Hindistan’da Yunani tıp sisteminin, ülkedeki 21 eyalette 48 bin kadar kayıtlı Yunani hekimi, toplam yatak sayısı 4 bin 671 olan 262 Yunani Tıp Hastanesi, bin 19 Yunani Tıp Dispanseri vardır. Yunani Tıp uzmanları, Türkiye ile de daha yakın bir ilişki içinde olmak istiyor.

Dr. Kadir Doğruer:
Yoğun bakımda çalışılırken uygulanmakta olan çağdaş medikal çözümler yeterli olmayabilir. Birçok yoğun bakım hekimi bir anda kaybettiği hastasını niye kaybettiğini bir türlü anlayamadığı birçok an yaşamıştır. Ölüme bu kadar yakınken ister istemez paramedikal düşünce sistemleri de devreye girer. Kayıp-veda ikilemini genel kabul gören bilimsel çözümlerle yönetmekte güçlük yaşarsınız. Derin komadaki bir hastası için hasta yakını sorar: “Babam beni hissediyor mu? Eline dokundum, gözünden yaş geldi!”

Yrd. Doç. Dr. Memet Işık - Dr. Fatma Nihal Aksoy:
“Tıbbî sülüğün” tedavi amaçlı kullanımı çok eski çağlara kadar uzanmaktadır. Milattan önce 14. yüzyıldan kalma duvar resimlerinde tıbbî sülük kullanımı tasvir edilmiştir. MÖ 15. yüzyılda Babil yazılı kayıtlarında bu tedavilerden bahsedilmektedir. Osmanlılar tarafından da sülük yaygın olarak tedavide kullanılmıştır. Türkiye dünyaya sülük ihraç eden ülkelerin başında gelmektedir.

Musa Kocatepe:
Tedavi ve şifa arasındaki en büyük fark, tedavide teşhisten sonra hasta bir anlamda aradan çekilir ve doktorla hastalık arasında öngördüğü tedaviler ile adeta savaş başlar. Şifada ise şifacı hastanın iyileşme gücüne katkı yapar çünkü iyileşmeyi sağlayacak en önemli etken hastanın kendisidir. Batı tıbbında hastalık gelişen teknolojiyle farklılık kazanmıştır. Hastalık olduğunda artık doktor ve hastalık karşı karşıyadır. Hasta bu arada tam olarak devrede değildir. Bu süreçte hasta kendini bilgisiz, çaresiz ve kurban gibi görmeye başlar.

Dr. Hüseyin Nazlıkul:
Migren tipi baş ağrılarının medikal tedavilerinde gelişmeler olsa da, günümüzde uygulanan ilaç tedavileri hala semptomatik düzeyde kalmaktadır. Bu tedavilerin amacı, migreni oluşturan sebebi ortadan kaldırmaktan ziyade ağrıları gidermeye yöneliktir. Nöralterapi ile migrene yaklaşım ise sebebe yöneliktir. Amacı, migren yakınmalarını ortaya çıkaran nedeni bulmak, onu etkisizleştirmek ve dengelemektir.

Zülfikar Alkan:
Tibetliler eskiden zümrütü, sıcak deve sütüne katarak zehirlenen insanlara içirmek suretiyle tedavi etmek için kullanmışlardır. Taş vasıtasıyla vücuttaki zehir emilerek, vücuda yayılması önlenmeye çalışılmıştır. Yakut ile sindirim bozukluklarında, sağırlıkta, beslenme sorunlarında, yutmak suretiyle tedavi yoluna gidilmiştir. Yakut taşında yüzde sekiz oranında bulunan “yakut asitinin” organizmada yaşlılığı bile önleyerek vücudun daha sağlam olmasını hatta sigaranın zararlarını belli bir derecede nötrleyerek kanseri önleyebileceği ifade edilmektedir.

Prof. Dr. Gazi Yiğitbaşı:
Tiziano Terzani New York’daki tedavilerini tamamladıktan sonra Hindistan’da ayurveda ve reiki merkezlerine, Filipinler’de “Asya Piramidine”, Boston’da İtalyan kökenli bir Homeopatın kliniğine, Hong Kong’da Çinli bir milyarderin özel olarak ürettiği mantarın özü tedavisine, Tayland’da bir Tao ve Chi Gong uygulama merkezine, Kaliforniya’da kanser hastaları için bir destek program merkezine, Hintli bir yoga öğretmeninin müzik tedavilerine, Hindistan’ın güneyinde bir “Guru”nun aşramına, Budizmin kutsal mekânlarına uzanan çok ilgi çekici bir yolculuk yaşar.

27 NİSAN 2012 Bu haber 4409 kez okundu

Etiketler



Habere ait görsel bulunamamıştır.

Habere ait yorum bulunamamıştır. Yorum yazabilmek için üye girişi yapınız

Diğer Gündemler

TÜM HABERLER
  • SON SAYI
  • KARİKATÜR
  • SÖYLEŞİ
  • Şehir hastaneleri hakkında düşünceniz nedir?