Üniversite hastanelerine farklı yaklaşımlar
Sağlık Düşüncesi Dergisi'nin 20. sayısında üniversite hastaneciliği dosya yapıldı. Konunun tarafı 16 isim makale yazdı, İÜ Rektörü Yunus Söylet derginin sorularını yanıtladı.
Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi, 20. sayısında üniversite hastaneciliğini dosya yaptı. Dosyaya, konunun tarafı akademisyen ve uzmanlardan yoğun ilgi oldu. Üniversite hastaneciliği konusunda 15 makalenin yayımlandığı dergide İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet ile de röportaj yapıldı. Yayımlanan makalelerden bazı bölümlere aşağıda yer veriyoruz.
Prof. Dr. Sabahattin Aydın:
Yeni dönemde üniversiteler özerk kurumlar oldukları ön yargısı ile siyasal değişimlere ve taleplere direnç gösterdiler ve “daha iyisini bilirim akademisyen tavrı” nedeniyle SGK sonrası dönemi okumada yetersiz kaldılar. Bu yüzden üniversite hastaneleri, yeni dönemde oluşturulan mevzuata, Sağlık Bakanlığı ve SGK tarafından yapılan düzenlemelere geç tepki verdi. Köklü, büyük üniversitelerin oturmuş, kıdemli kadroları sahip oldukları gelenekleri bırakmak istemediler; genel kabul görmüş hantal yapıdan kurtulamadılar.
Prof. Dr. Osman Hayran:
Üniversite hastanelerindeki işler bugün olduğu gibi seçimle işbaşına gelmiş bir üniversite rektörünün sırf kendisine yakın bulduğu için atadığı, genellikle yönetim eğitimi almamış akademisyen bir başhekim ve aşağı yukarı benzer kriterlerle oluşturulan bir yönetim ekibinin altından kalkamayacağı kadar karmaşıktır. Ülkemizdeki üniversite hastane işletmeciliği için esaslı bir düzenlemeye ihtiyaç vardır... Eğitim, sağlık ve bilimsel araştırma faaliyetlerinin birlikte yürütülmek zorunda olduğu bu kuruluşlara birer ticarethane olarak bakmak ne kadar yanlış ise, dokunulmazlığı olan seçkinlerin mekânı ya da yasal düzenlemelerle hizaya getirilmesi gereken devlet kuruluşları gözüyle bakmak da o kadar yanlıştır.
Prof. Dr. M. Ramazan Yiğitoğlu:
Devlet üniversitesinde çalışan bir akademisyen, memur statüsünde 3. dereceyi elde ettiğinden itibaren yeşil pasaport almayı hak etmektedir. Oysa aynı statüdeki bir vakıf üniversitesi akademisyeni bu hakkı elde edememektedir. Bu durum, uluslararası bilimsel etkinliklere katılımlarda sıkıntılara yol açmaktadır. Yine vakıf üniversitesi öğretim üyeleri bilhassa emekliliklerinde, devlette çalışan öğretim üyesinin emekli maaşının ancak yarısı kadar maaş alabilmektedir.

Prof. Dr. M. İ. Safa Kapıcıoğlu:
Uygulamalı eğitim ve sağlık hizmet sunumu, eğitim hastanelerinde birlikte yapılması gereken uygulamalardır. Günümüzde Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanesi modelinde bu iki unsurun da yönetimi başhekim tarafından üstlenilmiştir. Aslında olması gereken, sağlık hizmetinin başhekim, eğitim hizmetinin de dekan tarafından yürütülmesidir. Bu yapıyı oluşturduğumuzda üniversite hastanesi - eğitim hastanesi ikilemi de ortadan kalkacaktır.
Prof. Dr. Muhammet Güven:
Üniversite hastanelerinin en ivedi sorunu personel sorunudur. Bu, ya döner sermayeler üzerinden maaş yükleri alınarak veya hizmet bedellerine eklenerek çözülmelidir. “Öğretim üyeleri nöbet tutsun, poliklinik yapsın” şeklindeki söylemler, üniversite kavramını, eğitim fonksiyonunu ve dünya gerçeklerini dikkate almadan sarf edilmiş sözlerdir... Kısa vadede üniversite hastanelerinin yönetimi için en uygun çözüm; dekan ve başhekimin işbirliği içinde çalıştığı, başhekimin işletme deneyimine sahip olduğu, işletme müdürünün hem işletme konusunda deneyimli hem de işletmede yetişmiş olduğu yapıdır. Aynı deneyim başmüdür, başhemşire, müdür gibi idari kademelerde de aranması gerekir.
Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel - Prof. Dr. Mustafa Bakır:
Sağlık Bakanlığı ile ortak bir hastanede hizmet verme konusu ortaya atıldığında herkesin birlikte olduğu bir akademik toplantıda söylenen şu söz, bakış açısını yansıtması açısından çok manidardır: “Sağlık Bakanlığı ile üniversite kurumunun herhangi bir şekilde işbirliği yapması kesinlikle mümkün değildir, onurumuzu ve özgürlüğümüzü satmayalım!” Büyükçe illerin birindeki tıp fakültesinde genel cerrahi anabilim dalındaki 6 öğretim üyesine haftada sadece 4 ameliyat günü bulunduğunu ve cerrahların ayda 3 gün ameliyat yapabildiklerini bizzat yöneticileri ifade etmiştir. Aynı ilde 400 yataklı Sağlık Bakanlığı’na ait yeni bir hastane ise hekim yetersizliğinden boş durumdadır. Ufkumuzu açık tutup ABD’de olduğu gibi yoğun tıp hizmeti ile tıp eğitimini iyi harmanlamak ve büyük hastane komplekslerinin hatta çok sayıda hastanenin eğitim ve hizmet açısından liderliğini üniversiteler olarak üstlenmek zorundayız.

Prof. Dr. Yunus Söylet:
Paket şeklinde yapılan ödemelerde maliyetlerin karşılanmaması, üniversite hastanelerinin son 8-9 yıldaki büyük değişime zamansız yakalanması, mantalite olarak bu değişime hazır olmamaları, Sağlık Bakanlığı gibi koordine edici bir üst makamın olmaması, YÖK’ün bu rolü daha önce benimsememiş olması gibi çok ciddi sorunlarla karşı karşıyayız... Bakanlığa bağlı hastaneler, Sağlık Bakanlığı’nın Bakanlar Kurulu’nda temsilci olmasının avantajlarını çok ciddi şekilde yaşıyor. Bakanlık, bir taraftan hastanelerini gerçekten büyük bir gayretle iyi yönetmeye çalışıyor ama öte taraftan da siyasi erk kullanarak tüm insan kaynaklarını kendi hastanelerine yönlendiriyor. Sağlık Bakanlığı açık söylüyorum, insan kaynaklarına el koyuyor. Üniversiteleri bu kadar insan kaynağından mahrum bırakmak doğru değil.
Yrd. Doç. Dr. S. Haluk Özsarı:
Üniversite hastanelerinin “sürdürülebilirlik” ve “güçler ayrılığı” ilkeleri doğrultusunda, sağlık hizmetlerinin sunumu ve finansmanında dünya deneyimlerinden de yararlanılarak, ayrımcı değil bütüncül bir model ile ülkemiz sağlık sistemine katkı sağlamasının önemi yadsınamaz. Kamusal bir hizmet olan sağlık sektöründe aslolan, “kamu yararı”nı, kamu/özel sektör ve üniversite gibi mülkiyet ayrımlarına gitmeden sağlamaktır.
Prof. Dr. İrfan Şencan:
İyi bir tıp eğitimi ve uzmanlık eğitimi için hem nispeten sık görülen hastalıklar hakkında vaka pratiği hem de seyrek görülen ve zor vakalar için yeterince deneyimli ve branşlaşmış usta eğiticiye ve pratik için vakaya ihtiyaç vardır. Bu hastanelerde ortak ve kapsamlı acil ve diğer tanı tedavi üniteleri sayesinde hastalar kadar eğitim alanların da bütüncül yaklaşımdan istifade edeceği öngörülebilir. Bu model ile oluşturulacak şehir hastaneleri, tıp fakülteleri ile birlikte hizmet sunduklarında hem alanında uzmanlaşmış kariyer sahibi öğreticiler ile hem de hizmet yükünü taşıyacak sayıda uzmanları bir arada istihdam edebilecektir.
Dr. Nurdan Özyılmaz - Dr. Esra Çağlar:
2015 itibari ile 20 milyar pound tasarruf yapması beklenen İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi (NHS)'nde, “Ben hekimim, hastane yöneticisi değilim!” söylemi çoktan popülaritesini ve kabulünü yitirmiş durumdadır. Eskiden hekimlerin yönetim, finans ve liderlik alanındaki bilgi ve becerileri artı bir özellik olarak algılanırken, artık sadece asistan yetiştirilmesi sürecinde değil, consultant’ların işe alımında da elzem bir faktör olarak yerini almış bulunmaktadır.

Prof. Dr. Hasan Yazıcı:
İngiltere’de devletin akademik tıbba el atma hevesi, zirvesine ise kanımca 2003 yılında ulaştı ve bir NHS Üniversitesi kuruldu ve aynı hızla da 2005 yılında, milyonlarca pound zararla kapandı. Sağlık Bakanlığımız son yıllarda İngiliz uzmanlardan yoğun olarak danışman hizmeti alıyor. Doğrusu merak ediyorum; bu uzmanlara acaba, “Mademki Türk tıbbını ve sağlık hizmetlerini geliştirmekte bu kadar güzel görüşleriniz var, neden bu görüşler sizin ülkenizde, özellikle son yıllarda, habire duvara tosluyor?” diye soran var mı?
Prof. Dr. Adnan Kısa:
Üniversite hastaneleri; sağlık hizmetini kesintisiz üretebilmek, iç ve dış müşterilerine karşı yükümlülüklerini yerine getirebilmek, faaliyetlerini devam ettirirken finansal sıkıntılarla karşılaşmamak için iyi bir finansal performans yönetimi oluşturmak zorundadır. Tüm sorunları yasal düzenlemelere bağlamak ve hastaneleri işletmecilik kurallarına uymadan yönetmek finansal sorunları çözmeyecektir.
Memet Atasever:
Maaşı döner sermayeden ödenen tüm personelin finansmanının özel bütçeden sağlanması ile beraber üniversite hastaneleri yıllık 233 milyon TL civarında mali yükten kurtulacaklardır. Fiziki mekânlarının ve tıbbi donanımların yatırım ve onarım giderleri üniversite özel bütçelerinden karşılanmalı, bunun için özel bütçelere yıllık 88 milyon TL daha yatırım ödeneği konulmalıdır. Üniversite hastaneleri, gelirlerinin çok üstünde gider yapmaktadır. Üniversite bütçelerinin gelir esaslı yapılması ve bütçe disiplinine riayet edilmesinin sağlanması gerekmektedir.

Emel Varol:
Özel sağlık sigorta şirketlerinin sağlık kurumlarına ödediği tutarın % 50’sinden fazlası, A grubu sağlık kurumlarına ödenmektedir. Özel sağlık sigortalıların özellikle tercih ettiği sağlık kurumlarının SGK ile anlaşmasız olması, SGK’nın da anlaşmasız sağlık kurumlarında gerçekleşmiş olan tedaviler için hiç ödeme yapmıyor olması, tamamlayıcı sağlık sigortasının uygulanamaz hale gelmesine ve rafa kaldırılmasına neden olmuştur.
Dr. Sarper Tanlı:
Gelişmekte olan ekonomiler, yol ve enerji kaynağı gibi altyapı gelişmelerine ihtiyaç duyarken bununla beraber daha iyi sağlık hizmeti ihtiyaçları da büyümektedir. Örneğin Suudi Arabistan, sadece önümüzdeki bir kaç yıl için 15 milyar doları yeni sağlık yatırımlarına ayırmış durumdadır. Sağlık çalışanı insan gücü eksikliğinin küresel hale gelmiş olması özellikle Kuzey Amerika, İngiltere ve Ortadoğu gibi bölgelere yardımcı sağlık personeli gücünü sağlayan Filipinler ve Hindistan bile kendi ülkeleri içinde eksikliği hissetmeye başlamışlardır.
Prof. Dr. Ahmet Gül:
Araştırma alt yapısındaki eksiklikler, tıp fakültelerinin en önemli zayıf noktası olarak belirmektedir. Bu eksikliği sadece alet-cihaz eksikliği olarak görmek doğru olmaz. Güçlü olduğumuzu düşündüğümüz klinik dallarda bile hasta kayıt sistemlerinde, tam zamanlı araştırmacı olarak çalışan hekim ve yardımcı sağlık personeli sayısında ve sekreterlik hizmetlerindeki eksiklikler daha büyük sorunlara neden olabilmektedir.