İnsanlığın barış umudu
Önce Francis Fukuyama “Tarihin Sonu” adlı, çok tepki alan makalesinde Batı medeniyeti ile diğer medeniyetlerin çatışmasından bahsetti. Onu 90’lı yılların popüler sosyal bilimcilerinden Huntington izledi. 1993 yılında “Medeniyetler Çatışması” ( The Clash of civilizations) kitabı ile dünyayı meşgul etti.
Fukuyama “Tarihin sonu” ile insanlığın moderniteye doğru yıllar süren ilerlemesinin, soğuk savaşın bitmesi ve liberal demokrasi ve serbest pazar ekonomisinin kazanması ile sona erdiğini söylüyordu. Huntington kitabında açıkça savaştan bahsetmese de, dünya tarihi boyunca var olan kamplaşmaların bundan böyle politik ve ideolojik değil, kimlikler doğrultusunda gerçekleşeceğini söyledi. Bu konsept, küreselleşme ideolojisini oluşturuyordu. Yani Huntington’a göre; küreselleşme aşamasında uluslar arasındaki çatışma sebepleri ideolojiler veya ekonomiler değil, “medeniyetler”di.
21. yüzyılın bu gergin sosyal ortamını yumuşatan ise Türkiye ve İspanya’nın başlattığı “Medeniyetler İttifak” (Alliance of Civilizations) projesi olmuştur. Bilindiği gibi bu proje Başbakan R. T. Erdoğan ve İspanya Başbakanı J.L.R. Zapatero tarafından önerilen, Birleşmiş Milleler Genel Sekreteri tarafından benimsenen ve Birleşmiş Milletler’in 2005 zirvesinde devlet ve hükümet başkanları tarafından desteklenen bir projedir. 2005 yılında iki Başbakanın gayreti ile başlayan girişim, 2008 yılı Ocak ayında, Madrid’ de ilk forumunu yapmış, ikinci büyük toplantısını ise Nisan 2009’da İstanbul’da gerçekleştirmiştir. Yakın zamandaki bu foruma birçok hükümet ve devlet başkanı bizzat katılırken Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve NATO Genel Sekreteri ile 50’ye yakın ülkeden temsilciler de forumda yerlerini almışlardır.
21. yüzyıl gibi çatışmaların, bölgesel güç kullanımlarının, toplumlar arası ön yargı ve yanlış anlamaların arttığı, farklılıkların çatışmaya dönüşeceği tezlerinin ağırlık kazandığı bir çağda, insanlar ve toplumlar arasında uyum ve doğru bilgilenmeyi sağlayan, iletişimi attıran, dolayısıyla farklılıkları çatışmadan zenginliğe doğru götüren girişimlerin olması tüm insanlık için büyük bir şanstır. Mevlana’sıyla, Yunus’uyla, Hacı Bektaş’ıyla yüzyıllardır bu topraklarda sevgiyi ve barışı yaşamış Anadolu insanının, tüm insanlığa bundan güzel bir mesajı olur mu? İşte biz de SD Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi olarak; insanlığın geleceğinde kalıcı toplumsal barışın önemini bilerek bu girişimi ilgiyle takip etmekteyiz ve siz değerli okuyucularımızın dikkatini bu konuya bir kere daha çekmek istedik.
İnsanlığın teknoloji ile değil de insani yönüyle gelişiminden bahsetmek istiyorsak, hırsa, öfkeye, şiddete dayalı motivasyon yerine, araştırmayı, sabretmeyi, adil olmayı, öz eleştiri yapabilmeyi motivasyon olarak kabul etmek zorunda değil miyiz? Bir düşünür; “İnsanlık tarihindeki savaşlar, benliğini öldüremeyen insanın bir gaye uğrunda ölmeyi öğrenmesi için aldığı derslere benzer” diyor. Gerçekten de barışı sağlamak ve sürekli kılabilmek ancak kendi egolarını yenebilen insanlarla mümkün olabilir.
İnsanların kendilerine ego ideali olarak somut zevkler seçmeleri yerine, soyut zevkleri tercih etmeleri ancak bireysel, toplumsal ve evrensel barışın yolunu açar. Bağlılık, sözünde durma, paylaşabilme, şefkatli ve alçak gönüllü olabilme gibi erdemler, empati yapabilme gibi soyut değerlerden zevk almayı öğrenen insan, kalıcı ve gerçek doyuma ulaşır. Bu özelliklerdeki insanda düşmanlık, agresiflik ve şiddet eğilimi azalır.
Günümüzde somut ve maddesel değerlerin doyum ve mutluluk getirdiğine inanan insanların çoğunlukta olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu farkındalık bizi, insanlık tarihi kadar eski olan insanın kendi kendisi ile mücadelesi için tekrar ve yeniden bir şeyler söyleme noktasına getiriyor. Ne var ki, bu tür büyük anlamlar yüklü sözlerdense günümüzdeki zor ve zahmetli çalışmalarla oluşturulan insanlık için barış projelerini desteklemek ve tanıtmak şu anda daha önemli gibi duruyor.
Giderek artan bir ilgiyle dünya çapında destek bulmaya başlayan, “ Medeniyetler İttifakı” hareketi, gelecekte küresel siyasi aktörlerin değişmesi ile toplumların birbirini anlamayı ve birlikte yaşamayı aramasının ağırlık kazandığı bir süreçle desteklenerek daha da güçlenecek gibi görünüyor.
Toplumlar arası yakınlaşmada, bilim insanlarının sanatçıların, fikir adamlarının, toplumların tanıdığı, sevdiği istisnai kişilerin ağırlıklı rolü yadsınamaz. Toplumlar arası ilişkilerde siyaset, ticaret, sanat, bilim ve spor gibi alanlarda ortak faaliyetlerin, zengin barış ve dostluk alanları olarak görülmesi toplumsal ve evrensel barışa giden yolu sağlamlaştıracaktır. Dünyayı sadece kendimiz için yaratılmış bir alan olarak görmek yerine paylaşmayı öğrendikçe, birbirimizin refahını, sağlığını, mutluluğunu dert edindikçe daha sağlıklı, daha müreffeh ve daha huzur dolu bir dünya inşa edeceğiz.
* Mart-Nisan-Mayıs 2009 tarihli Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi 10. sayıdan alıntılanmıştır.