Prof. Dr. Ayten Altıntaş
Tokat’ta doğdu. İlk ve orta öğretimini Konya’da, yükseköğrenimini 1966-1970 yıllarında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde tamamladı. Aralık 1975’te Prof. Dr. Bedii N. Şehsuvaroğlu’nun yanında tıp tarihi çalışmalarına başladı. Hocasının vefatı üzerine Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Prof. Dr. Emine M. Atabek’in kürsüsüne geçti. 1982 yılında doktor, 1988’de doçent, 1996 yılında profesör oldu. Çalışmalarında tıp tarihi ve tıp etiği alanlarında yoğunlaşmış, Türk tıp eğitimi ve Osmanlı tıbbında tedavi konusuna ağırlık vermiştir. Halen İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı olan Altıntaş, evlidir ve iki çocuk annesidir.
İstanbul’daki ilk doğumevi (Demirkapı Viladethanesi)
Demirkapı Viladethanesi, 1892 yılında İstanbul’da tıp okulunun yakınında gözlerden uzak, ufak bir binada halka hizmet için açılan ilk doğumeviydi. Bu doğumevi Paris’te Kadın Doğum ihtisası yaparak İstanbul’a dönen Doktor Besim Ömer’in büyük gayreti ile kurulmuştu. Dr. Besim Ömer “Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane”yi birincilikle bitirmiş, ertesi sene doğum bilgisi dersi (Fenn-i Kıbale) muallim muavini olarak göreve başlamıştı. Bir yıl sonra 1887’de Paris’e ihtisas yapmak için gönderilmişti. Dört yıldan fazla Paris’te kalmış, Paris Tıp Fakültesindeki eğitimini tamamlamış, zamanın en önemli hocalarıyla çalışmıştı. O yıllarda Fransız Kadın Doğum Obstetrik ekolü en parlak devresini yaşamaktaydı. O dönemde Paris Tıp Fakültesinde doğum eğitimi; gebe muayenesi, gebelik takibi, normal ve patolojik doğum, lohusalık devri ve yeni doğan bakımı olarak standartlaşmıştı. Modern Obstetrik’e yön veren büyük isimler o günlerde de ayakta olan doğum kliniklerinde pratik eğitim yapmakta, öğrenciye ve ebelere uygulamalar gösteriyorlardı. Dr. Besim Ömer böyle bir ortamda ihtisas yaptı.
Doktor Besim Ömer, Fransa’dan dönüşünde Askeri Tıp Okulu olan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye kadın doğum hocası olarak atanır. İlk işi uygulama olanağı olan bir klinik açabilmektir. Kendisi bunun çok zor olduğunu bilmektedir. Çünkü daha önce de bu konuda girişimleri olmuş fakat neticelenmemiştir. Sultan II. Abdülhamid’ in çocuklarının her doğumunda Kadın Doğum hocaları fırsatbilir hayırlı bir iş olarak bir doğumevi açılması teklifini yaparlardı. Besim Ömer bunu şöyle anlatır; “Hemen her veladet-i hümayunda isticlab-ı davat-ı hayriye’ye vesile olacağı ifadesiyle bir veladethane tesisi iradesini istihsal için vaki olan müracaatlara menfi cevap gelmekte idi.” 1885 yılında da Fenn-i Kıbale hocası Vahid Bey’in zamanında bir viladethane açılması teklifi ısrarla yinelenmiş, Dahiliye Nazırı Ethem Paşa’nın girişimleriyle iş daha ciddi bir hale gelmişti. Mimar Perpiyanni’ye planları hazırlattırılmıştı. İki katlı olacak olan bina; lohusa salonları, kundaklama odası, sütnineler için yatakhaneler, dershane, tabip ve muavinleri için odaların da yer alacağı bir bina olacaktı. 4.800 Osmanlı lirası sarfıyla inşa edilecek olan bu binanın inşası kabul olunmuş, bu para Dahiliye Bütçesi’ne ilave edilmişti. Fakat İrade çıkmamış, bu girişim de sonuçsuz kalmıştı. Besim Ömer bu viladethaneyi şöyle tanımlar; 1885’te tesisi tekarrür ve fakat nasılsa inşası teahhür eden Kabile Hastahanesi (Viladethane). Sağlığa ve sağlık müesseselerine fevkalade önem veren ve zamanında çok önemli birkaç hastaneyi bizzat yaptırtan Sultan II. Abdülhamid viladethaneyi neden reddediyordu? Bunun sebebini herkes gibi Dr. Besim Ömer de biliyor ve kısaca şöyle açıklıyordu; “O zaman nezd-i Şahane’de veladethane bir ‘piçhane’ gibi telakki edilmiş olmasıdır... Hep bu telakki tesiri altında menfi cevap gelmekte idi.” Her şey burada düğümlenip kalıyordu.
Doğumevi Neden “Piçhane” Olarak Düşünülüyordu?
Osmanlı’da çok uzun zamandır ve o döneme kadar doğum, evde ebelerin yardımıyla yapılan bir müdahale idi. Osmanlı Sarayı’nda saray ebeleri doğumlar için özenle hazırlanmış odalarda doğum yaptırıyor ve bu görev sonunda yüklü bir miktar para ve hediyelere gark oluyorlardı. Saygıdeğer ve hali vakti yerinde herkes doğum için evinde hazırlanıyor, ebeyi özenle seçiyor ve doğumu evlerinde gerçekleştiriyorlardı. Fakir aileler de aynen bu geleneği sürdürüyor, doğum için mahallelerindeki ebelerden, akraba ve komşulardan yararlanıyorlardı. Evinde doğum yapamayacak olanlar ise gayrı meşru çocuğa sahip olanlar idi. Doğumdan ailesinin haberi olmamasını isteyen anne adayları ile genelev kadınları bu gruba giriyorlardı. Bu sebepten viladethanelerde yalnızca bu kadınların doğum yapacağı düşünülüyordu. Fakat Besim Ömer biliyordu ki normal doğum için hazır olan ebe en ufak bir zorlukla karşılaştığında ne yapacağını bilemiyor ve sonunda hekim çağrılıyordu. Hekime müracaat genellikle geç oluyor ya anne ya bebek veya ikisi de hayatlarını kaybediyordu. Normal doğum olduktan sonra da hem anne hem bebek için tehlikeler devam ediyor hastalık veya bakımsızlıktan sık sık ölümlerle karşılaşılıyordu.
Dr. Besim Ömer; doğumu ve doğumdan sonra bakımı bilen hekim ve ebelerin bir arada bulunduğu bir merkezde doğum yaptırmanın ne kadar isabetli olduğunu çok iyi biliyordu. Bunu tatbikata sokmak için daha önceki girişim ve tecrübelerden yararlanarak; İrade isteyen yeni bir viladethane inşası yerine kolayca içine geçebilecekleri “özel izin, özel para”nın talep edilmeyeceği bir çözüm düşündü. 1892 yılında Askeri Tıbbiye’nin yakınında gözlerden uzak iki katlı ufak bir binayı viladethane olarak kullanmaya karar verdi. Gereken teçhizat Tıbbiyenin bünyesinden karşılanmış, hekimler, ebeler ve kadın doğum için teorik bilgi alan öğrenciler hazırdır. Hemen faaliyete geçilir. Besim Ömer açılışı şöyle özetler; “1892’de Demirkapı’da Saray-ı Hümayun dahilinde vaki taşkışlada bulunan Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane civarında nebatat bahçesi arkasında kale duvarına muttasıl üç oda ve bir sofadan ibaret küçük bir bina adeta gizli olarak, küçük bir Seririyat-ı Veladiye haline getirilerek o zamana kadar tamamen nazari olan Fenn-i Kıbale ve Emraz-ı Nisa’nın bir dereceye kadar ameli olarak tedrisine ve manken üzerinde mümaresat ve ameliyat-ı veladiye iraesine başlanılmış idi. Memleketimizde İlk Seririyat-ı Veladiye işte burasıdır. Bütün bu çabaların sessizce yürütülmesinin nedenini de şöyle açıklar; Seririyat-ı Veladiye’nin adeta gizli bir surette küşadına başlıca sebep o zaman nezd-i Şahane’de veladethanenin bir piçhane gibi telakki edilmiş olmasıdır.”
Bu işin önemli kısmı başarılmış, bina bütün teçhizatı ile hazır olmuştu. Şimdi sıra daha da önemli bir engeli aşmaya gelmişti. Bu önemli aşama da halkı evde değil, viladethanede doğum yapmaya ikna etmek, razı etmek, alıştırmaktı. Hekimler ve öğrenciler Tıbbiye’ye muayeneye gelen gebe kadınları ikna etmeye çalışıyorlar, Dr. Besim Ömer de bütün gayreti ile gazetelere viladethanenin önemini ve gerekliliğini vurgulayan yazılar yazıyordu.
“Viladethane Anne ve Bebekler için Önemlidir”
Dr. Besim Ömer, viladethanenin gerekliliğini anlatan yazılarında ilk vurguladığı fikri, her anne adayının viladethanede doğum yapmasının önemi idi. Dr. Besim Ömer, “Bazı gebeler vaktinde tabii olarak doğuramayıp ya vaktinden evvel veya doğum vaktinde ‘ameliyat-ı fenniye icrası’ ile doğurmaya muhtaçtırlar” der. “Viladethane darülaman olmasıyla muhtaç oldukları ameliyatı orada gördükten ve her türlü tedavi ettirilerek tamamen kesbi afiyet ve emniyet ettikten sonra hanelerine avdet ederler” diyerek viladethanenin hayati önemine dikkat çeken yazılarına devam eder. Besim Ömer viladethanenin doğacak çocuk için de önemli olduğunu her zaman belirtir. Bebeklerin doğumdan önceki ve sonraki hayatlarında birçok hastalıklara hedef olduklarını ve doğumu erken olan bebeklerin küveze ihtiyaçları olduğunu belirterek bebeğin hayatı için çok önemli olan bu şartların ancak viladethanede bulunacağını da yazılarında belirtir.
“Viladethane Lohusalar için Mühimdir”
Viladethanenin annenin doğumdan sonra sağlığının korunmasında da önemli olduğuna işaret eden Besim Ömer, evlerindeki kötü şartlarda bakımını sağlayamayan annelerin viladethanede gereken her şeye sahip olabileceğini uzun uzun anlatır. Ayrıca fakir ve aciz gebe kadınların olduğu kadar risk taşıyan her lohusa ve bebeğin viladethanelere ihtiyacı olduğunu bu sebeple buranın hayırlı ve sevap kazanılacak bir yer olduğunu ifade eder. Viladethanelerin yalnız fakirlere has olmadığı da anlatılmaktadır. Besim Ömer Avrupa’da evlerinde doğum yapmayı kararlaştırdıkları halde daha sonra düçar olduğu arızadan dolayı derhal viladethanelere nakledilen pek çok hamilenin olduğunu belirtir. Bu sebeple viladethaneyi bir “Hayrathane” olarak kabul eder.
“Viladethane Bir Dershanedir”
Besim Ömer viladethanenin hizmetinin iki türlü olduğu biri “muhtac-ı aciz gebelere hizmet” diğeri de “tabib ve ebelerin tedrisat-ı ameliyesine mahsus olan bir mektep” olduğuna dikkat çekiyordu. Kendisi Askeri Tıbbiye’de hocalığa başladığının ikinci senesi 1895’te Ebelik Okulu’na da müdür olarak atanmıştı. Ömrünün büyük bir kısmını bu çok önemli görevi üstlenecek hanımların eğitimlerine vermişti. “Ebelerin çoğu basit ve tabii bir doğum ile mutlaka bir tıbbi müdahale gerektiren doğum halini birbirinden ayırt edemeyecek durumdadırlar” diyordu. Böyle bir pratik okulunun tesisi ile daha bilgili ebeler yetişeceğinin önemle altını çiziyordu.
Viladethanede ebelerin yanı sıra Mekteb-i Tıbbiye-yi Şahane’de doğum derslerini teorik olarak okuyan öğrenciler de pratik yapacaklardı. Viladethane açılınca Tıbbiye son sınıf öğrencileri altışar kişilik gruplar halinde 24 saat sıra ile nöbet tutmaya başladılar. Bu öğrenciler doğumda bulunarak doğum pratiği şansına sahip oluyorlardı. Besim Ömer’in tabiriyle “Viladethane tabib ve kabilelerin malumat-ı fenniye ve ameliyelerini ikmal edeceği için büyük bir dershane idi.”
“Viladethanenin Nüfus-u Osmaniye ve İslamiyeye Hizmeti Vardır”
Dr. Besim Ömer Osmanlı nüfusunun artmasına da çok önem veriyordu. Doğumda yapılan hataların azaltılması, yeni doğan ve lohusanın bakımı ile ölümlerin azalacağı, ebelere ve Tıbbiyelilere verilen pratiğe dayalı bilgi ile Osmanlı Devleti’nin her yerine bu hizmetlerin götürüleceği ve bununda Osmanlı nüfusunun artmasına hizmet edeceğine inancını belirtiyordu. Besim Ömer viladethanenin önem ve lüzumundan uzun uzun bahsettiği makalelerin sonunda yeni bir bina inşa edilinceye kadar Demirkapı’daki kendi tesis ettiği viladethanede hizmet verileceğini yazarak viladethaneyi kabul ettirmek ve önemini anlatmak istiyor ayrıca yeni bir binanın inşası gerekliliğine de dikkat çekiyordu.
Dr. Besim Ömer’in gazetelerde yazdığı yazılar netice vermiş, viladethanenin gerekliliğine insanlar inandırılmış, burası gebe kadınların tercih ettikleri bir müessese haline getirilmişti. Dr. Besim Ömer’in daha geniş bir viladethaneye geçme rüyası da zamanla gerçekleşmişti. 1904 yılında inşasına başlattığı Kadırga’daki yeni binaya 1909 yılında geçildi. İlk viladethane açıldıktan sonra bu müessesenin faaliyetlerini izleyen ve önemini anlayan Sultan II. Abdülhamid 1904 senesinde yeni bir viladethane isteğine hiç tereddütsüz “İrade-i seniyye-i hazret-i hilafet penahi” vermişti. Daha sonra da inşaat için gereken her şey kolayca kabul edilmişti. Bu durum Besim Ömer’in başarısının en önemli göstergelerinden biriydi.
Dr. Besim Ömer’in Demirkapı’da kurduğu viladethane 17 yıl hizmet verir. Müdahale gereken doğumlar bu konuda yetişen hekimlerin ellerine teslim edilir. Hem gebelere hem yeni doğanlara hizmet verilir. Lohusaların bakımı yapılır, özel bakım gerektiren bebekler büyütülür. Bu arada tıbbiye öğrencilerine ve ebelere pratik eğitim yaptırılır. Halk bu konuda eğitilir. İlk günlerin problemleri bu duvarlar arasında çözülür. Zorluklar bir avuç insanla başarılmaya çalışılır. Hayatı kurtarılan annelerin mutluluğu, hayatı kucaklayan bebeklerin ufak çığlıkları, hizmet için süratle koşuşan hekim, ebe ve öğrencilerin ayak sesleri hepsi bu ufak binada yankılanmaktadır. Bu ilk viladethane 2000’li yıllara kadar harap bir halde idi. Yeniden restore edildiğinde bu önemli görev dikkate alınmadı. Yandaki binalarla birleştirilerek bir bütün haline getirildi. 125 yıldır ayakta olan bu bina, kurulduğu günlerdeki gibi aynı sessizlikle, yaşadığı bu önemli günleri hatırlayacakları hasretle bekliyor.
Kaynaklar
Ayten Altıntaş; “Demirkapı Viladethanesi (İstanbul’daki ilk Doğumevi).” Tombak, sayı 17, 1997, İstanbul, s.26-30.
Dr. Besim Ömer: Doğum Tarihi. İstanbul 1932. sah.50,51.
Servet-i Fünun, numero 306, cilt 12(7 Kanunusani 1321) sah. 311-314.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Maarif. 16.ZA.1322 hususi no. 1.
SD (Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü) Dergisi, Aralık-Ocak-Şubat 2017- 2018 tarihli 45. sayıda, sayfa 66-67’de yayımlanmıştır.
3 NİSAN 2018Bu yazı 3096 kez okundu - Yazdır
- Yazı Büyüklüğü A(-) A(+)
- Paylaş
Sayı içeriğine ait yorum bulunamamıştır. Yorum yazabilmek için üye girişi yapınız